Cüceler cücelere nisbetle büyüklenirse...

Dücane CÜNDİOĞLU

"Hiçbir şeyin önünde eğilmeyen insan kendi yükünü taşıyamaz" der Dostoyevski.

Kibir ve tekebbür, başa belâdır. Büyüklenir küçükler. Büyük olmak için değil, bilâkis olmak, varolmak, varolduğunu hissetmek için.

Büyüdükçe, büyüklendikçe, kişi, bu dev nefsi taşıyamaz hâle gelir. Belki çenesi yukarı kalkıktır amma beli de büküktür. İki büklümdür gerçekte. Tevazuyu bilmediğinden. Eğilmenin hakikatini öğrenemediğinden. Taati. İtaati. Sevmediğinden. Halkı, hakkı, hakikati.

Başkalarının küçüklüğü üzerinden büyük olduğunu hissetmek isteyenin hâlidir kibir. Büyüklüğü kendinde (zatında) göremez. Çevresindekileri küçülttükçe, başkalarının boynunu eğdikçe büyüdüğünü düşünür. Eğer ama eğilmez, küçültür ama küçülmez. Öyle kibirli, öyle şımarıktır ki kendi altında kalır. Kendi gövdesi altında ezilir.

Çifte standart bilmez. Tek boyutludur. Güya doğrudur, dürüsttür. Özü sözü, içi dışı birdir. Hem zindandadır, hem zindacıdır. Zindan bizatihi kendisidir.

* * *

Suut Kemal Yetkin'in Türkçesiyle, Platon, bakınız, asırlar öncesinden insanın trajesini ne de güzel tasvir eder:

— "Esrarın en mukaddeslerine vakıf olarak bütün mükemmeliyetlerimizden zevk duyarak istikbalin ıztıraplarından habersiz, gözlerimizin önünde en saf ışığın kucağında geçen mükemmel, sade sükun ve huzur dolu o güzel şeyleri seyrediyorduk; ve midyenin kendisinin kendisini kuşatan mahbesini beraber sürüklediği gibi biz de şimdi kendimizle sürüklediğimiz 'beden' denilen bu mezara daha düşmemiştik." (Filozofi ve Sanat, s. 17, İstanbul, 1935)

Hakikaten, bir midye gibi, hapishanesini kendisiyle sürükler insan. Kibrini ve tekebbürünü...

* * *

Kur'an, insanın azgınlığını, taşkınlığını anlatmak için 'istiğna' sözcüğünü kullanır.

Bir nehrin yatağından taşması gibi, insan da kendi kendisini aşacağını, taşacağını düşünür. Kendi kendine yetebileceğini sanır.

Hiçbir şeyin önünde eğilmeden varolabileceğine inanır. Kimseye muhtaç olmayacağına. Sonsuza dek. Fakr'dan, fakirlikten uzak durabileceğine.

Fakr 'ihtiyaç' demektir. Fakir de 'muhtaç'.

Eskiler, kendi fakirliklerinden söz ettiklerinde, maddi ihtiyaçlarını kasdetmezlerdi. Bilâkis mal ve mülkleri olsa da 'fakir'likten azâde olamayacaklarını bilirlerdi. Onlar her daim 'muhtaç' bir hâlde bulunduklarını bilirlerdi.

Kime?

Elbette, Hakka.

Bu nedenle, isimlerinin önüne, "el-Fakîr ilellâh" (Allah muhtaç olan) sıfatını getirirlerdi.

Her nefeslerinde Hakka muhtaç olduklarını bilen bu insanlar, neyin önünde eğilseler Hakkın önünde eğildiklerini bilirlerdi. Zahirde eğildiklerinin başka, batında eğildiklerinin başka olduğunu da.

Köleler bile, en güçlü olanın kölesi olmayı isterler. En güçlü olanın. En büyük olanın. En ulaşılamaz olanın. Ne garip değil mi, istediğinde isteğini hemen yerine getirebilecek kadar yakın olanın. İhtiyaçlarını bilenin. İhtiyaçlarına karşılık verebilecek olanın. Yaptıranın değil, yapanın. Köleyi kölelikten çıkaracak olanın.

* * *

Güzel olan her şeyin bir sureti var amma güzelliğin kendisinin bir sureti yok.

Bu yüzden, O O'dur. O Var'dır. O Varlık'tır.

Samed'dir.

Her şeyin kendisine muhtaç olduğu, ama kendisinin kimseye muhtaç olmadığı zat-ı kibriya.

Allahu ekber.

Allah daha büyüktür. O en büyüktür.

— Büyük, daha büyük, en büyük. Neden daha büyük, hangi şeylerin arasında en büyük?

Önce bir 'büyük' tasavvur edilebilmeli ki ona nisbetle daha büyüğü veya en büyüğü tasavvur edilebilsin.

Varlığında O'na ortak tanımayanlar, sıfatlarında ona ortak tanırlar mı? Elbette böyle bir hadsizlik yapmayacaklardır.

Nitekim yukarıdaki soru, son asrın fakirlerinden Amiş Efendi'ye yöneltilince, şu cevabı verir:

— Evlådım, HAK, başkasına nisbetle değil, zatına nisbetle, yani bizatihi 'ekber'dir.

* * *

Filan büyükleniyormuş, falan şişiniyormuş.

Kimi nisbetle?

Kime olacak, halk arasındaki tüm büyüklenmelerde, cüceler cücelere nisbetle.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.