COPPOLA' NIN KOPARDIĞI KIYAMET

Cüneyt Kayhan

27.Uluslararası İstanbul Film Festivali' nde Sinema Yazarları Derneği tarafından “40 Yılın En İyileri'' olarak seçilen 2 filmden biri olan Coppola' nın Apocalypse Now / Kıyamet filminin ülkemizde hakkettiği ölüçüde konuşulup tartışılmadığı inancındayım.

Coppola' nın 1979 yılında çekimleri 4 ayda tamamlanan ve yaklaşık olarak 40 milyon dolara malolan '' Kıyamet'' i yapış biçimiyle Amerikan ordusunun savaşma biçimi arasında aslında pek de bir fark yoktur. Zaten film bu olguyu en güzel şekilde kanıtlamaktadır. Çünkü Coppola , filmini Amerikan ordusuna benzer bir haddini bilmezlik, teknik rahatlık ve inanılması güç benzer bir saflıkla yapmıştır.. ve sonuçta benzer bir başarı elde etmiştir! Bir kafa bulma, teknolojik ve psikedelik bir hayal kurma biçimi olarak savaş. Bir özel efektler silsilesi olarak savaş. Vietnam savaşı öykülü bir film haline gelmeden çok önce filme çekilmiş ya da filme dönüştürülmüş olan bir savaştır. Bu savaş teknolojik testler arasında gürültüye gitmiştir. Zaten Amerikalılar için savaş demek, önce teknolojik deneme yapmak yani silahlarını, yöntemlerini ve güçlerini test edebilecekleri devasa bir alan demektir.

Zaten Coppola da sinemanın müdahale gücünü yani inanılmaz maddi koşullara sahip, haddini aşan bir özel efekt makinesine dönüşmüş bir sanatın olmadıklarını test etmekten başka birşey yapmamaktadır. Bu anlamda, başka araçlardan yararlanılmış olmasına rağmen Coppola' nın filmi, yarım kalmış bir savaş olan vietnam savaşının bir uzantısı, bir tür bitirilmiş, en üst düzeyde yüceltilmiş halidir. Savaş bir filme, filmse bir savaşa dönüştürülmüş, yani teknik bu iki olayaı aynı eksende buluşturmuştur.

Westmoreland, gerçekte nasıl savaştıysa, Coppola da tıpkı öyle savaşmıştır. Doğal olarak güney vietnam cehennemini yeniden canlandırabilmek için Napalm bombalarının atıldığı Filipin ormanları ve köylerinin oluşturdukları o müthiş ironik görüntüleri saymazsak! Bu film olan biten herşeyin tıpatıp aynısını yeniden yapmıştır. Milyarlar harcanır, yani o kadar araç gereç ve malzeme yok edilir, o kadar olay yaşanırken de kutsal bir keyif alınır. Bu film bir olanaklar ve olaylar şenliğidir. Dünya çapında tarihi bir olay olarak tasarlanan bu film çarpıcı bir paronayanın ürünüdür. Yaratıcının aklındaki vietnam savaşı budur, bir başka deyişle ona göre böyle bir savaş olmamıştır. Bu savaş yalnıca bir düş, yani napalm bombalarıyla tropik ormanlar sayesinde baroklaşan bir düştür. Asla politik bir içeriğe sahip olmamış ya da zaferi amaçlamamış bir ilacın neden olduğu düş, ama aynı zamanda savaş sırasında bu savaş görüntülerini çeken bir gücün sayısı belirsiz bir kurban verme gösterisi. Coppola vietnam savaşına adadığı bu süper filmle bit kitle gösterisine dönüşmüş olan bu savaşa bir son verecektir.

Filmde savaşa karşı herhangi bir tavır alma, herhangi bir eleştiri, gerçek savaşla gösterisi arasına konmaya çalışan herhangi bir mesafe yoktur. Bir başka deyişle filme vahşi bir nitelik kazandıran şey , savaşın yol açtığı ahlak psikolojisi tarafından kirletilmemiş olmasıdır. Coppola, kimseden çekinmeden helikopter pilotunun başına hafif bir süvari alayı şapkası geçirebilmekte ve wagner'in ''ride of the valkyries'' müziği eşliğinde ona bir vietnam köyünü bombalatabilmektedir. Bunlar yabancılaşmayı hedefleyen eleştirel göstergeler değildir. Film bunlarla taşıp dolmaktadır. Bunlar yalnızca birer özel efekttir. Coppola' nın filmide aynı tarihi megalomanyak düşünce tarafından güdümlenmiştir. Filmin çekiliş biçimi amerikan ordusunun savaşma tarzına benzemektedir. Filmde de aynı anlamsız kudurganlık ve abartılı bir kukla oyununu andıran savaş görüntüleriyle karşılaşılmaktadır. Tüm bu korkunç görüntüleri suratlarımıza çarparak, insanın kendi kendisine böyle bir vahşet nasıl olabilir sorusunu sormasına neden olmaktadır. ( filmin görüntülerinden bahsediyorum ) bu soruya verilebilecek bir yanıt ya da getirilebilecek bir değerlendirme yoktur. Wagneri dinlerken nasıl keyif alınıyorsa bu korkunç şeyi izlerkende benzer bir keyif alabilmek mümkün. Ancak bu esnada anlamsız, dürüst ve bir değer yargısı niteliği taşımayan bu filmle vietnam savaşının aynı kumaştan biçilmiş olduklarını, hiçbirşeyin onları birbirinden ayıramayacağını ve bu filminde savaşın bir parçasının olduğunu dile getiren bir fikir araya sıkıştırılmıştır. Görünüşe göre amerikalılar gerçek savaşı kaybetmiş olsalar bile bu amerikan filmi kendi savaşını kazanmıştır. Apocalpse now dünya çapında bir zaferdir. Sinemanın gücü sinai ve askeri araçların gücüne eşit, hatta onlardan büyüktür. Sinemanın gücü pentagonla, hükümetlerin gücüne eşit hatta onlardan daha büyüktür.

Zaten film de bu andan itibaren ilginçleşmeye başlamakta yani bizi birkaç yıl öncesine götürerek, politik terimlerle konuşmak gerekirse, bir savaşta neyin mantıksız neyin yok edici olduğunu göstermektedir. Çünkü amerikalılarla vietnamlılar savaş sırasında uzlaşmışlar ve çatışmalar biter bitmez de amerikalılar vietnamlılara ekonomik yardımda bulunmuşlardır. Amerikalılar tropik ormanlarla kentleri hangi mantığa uyarak yok ettiler, ekonomik yardımı hangi mantığa uyarak yaptılarsa filmide aynı mantığa uyarak çekmişlerdir. Eğer bu iki olgu yani iyilikle kötülük, ahlak ve ideoloji arasında herhangi bir fark bulunmadığını, bunların ne iyi ne kötü olduklarını, buna karşılık yıkıp yok etme ve üretim süreçlerinin birbirlerinin yerini alabileceğini; bomba yağdırmadan film şeridine kadar uzanan tüm teknolojilerin organik metabolizmasıyla şeylerde içkin bir devrimcilik potansiyeli bulunduğunu anlamadığımız sürece ne savaşı anlatabiliriz ne de filmi.