Dahası çeşitli çalışmalar, çokdilliliğin kişilere belli zihinsel üstünlükler sağladığına işaret ediyor.
Türkiye'de Kürtler, Almanya'da, Türkiyeliler ABD'de Hispanikler... Dünyanın dört bir köşesinde resmi olarak tanınmayan azınlıklar, ana dillerinde eğitim almak ve hatta anadillerinin eğitimini görmek konusunda dertliler. Azınlıkların anadilde eğitim talebine karşı çıkarkan başvurulan tezlerden biri, çocukların iki dili birden öğrenmekte ve kullanmakta zorlanacağı. Peki bu tezin bilimsel bir dayanağı var mı?
1960'lara dek psikologlar arasında yaygın kanı, çokdilli yetişen çocukların dil edinimlerinin geciktiği, söz dağarcıklarının da sınırlı kaldığı yönündeydi. Ancak daha yakın zamanda gerçekleştirilen çalışmalar bu kanıyı değiştirdi: Ailenin sosyoekonomik durumu, okul türü gibi 'karıştırıcı değişkenler' hesaba katıldığında, çokdilli çocuklar ile tekdilli çocuklar arasında dil kullanımı veya zihinsel gelişim açısında anlamlı bir fark görülmüyordu.
Geçtiğimiz hafta Jared Diamond'un Science dergisi için hazırladığı bir derleme makalede ise bu alandaki yakın zamanlı kimi çalışmalar aktarıldı. Bu çalışmalar çokdilliliğin belli üstünlükler sağladığına işaret ediyor.
Günlük hayatta her an, çok sayıda farklı duyuma maruz kalırız. Beynimiz de farklı sesler, kokular, hisler arasında bir öncelik sıralaması yapar, belli duyuları seçerek dikkati bunlara verir, diğerlerini filtreler. Beynin farklı bölgelerinden gelen bilgileri bütünleştirme ve bunlar arasında seçim yapma işlemi, bir diğer adıyla yürütsel işlev, beynin ön bölgesinde bulunan prefrontal korteksin görevidir. Bu bölge iki açıdan ilginçtir: Birincisi, beynin en son olgunlaşan bölgelerinden biridir - fiziksel gelişimi ergenliğe dek devam eder. İkincisi, prefrontal korteksin beyin içinde kapladığı hacim, şempanze ve maymunlara kıyasla insanda daha büyüktür - bu da yürütsel işlevin insan evriminde özel bir yeri olabileceğini ima eder.
Yürütsel işlevin ve dikkat yeteneğinin, çokdilli insanlarda tekdillilere kıyasla daha önemli olduğunu tahmin edebiliriz. Örneğin İngilizce ve Türkçe konuşan biri, duyduğu 'ay-ran' sözünün 'koşuyorum' mu, yoksa 'yoğurtlu içecek' mi anlamına geldiğini ancak konuşmanın geneline bakarak çıkarabilir. Dolayısıyla çokdilliler, okurken, dinlerken, konuşurken ve yazarken, sürekli bir sözcük dağarcığıyla diğeri arasında, bir gramerle diğeri arasında seçim yapmak zorundadırlar.
ÇOKDİLLİLER DEĞİŞİKLİKLERİ ÇABUK ÖĞRENİYOR
Peki bunun yan etkileri ne olabilir? Bu soruyu cevaplamanın bir yolu, çocuklara oyun şeklinde testler yapmak. Örneğin çocuklara üzerinde farklı resimler olan iskambil kağıtlarını, belli kurallara göre dizmeyi öğrettiklerinde, tekdilli ve çokdilli çocuklar aynı hızda öğreniyorlar. Ancak araştırmacılar kuralları değiştirdiklerinde, çokdilliler yeni kurallara rahatça uyum sağlarken, tekdilliler görece zorlanıyor.
Geçtiğimiz yıl yapılan bir çalışmada ise daha konuşmaya başlamamış bebeklerde aynı fark olup olmadığı test edildi. Araştırmacılar bunun için, anne ve babası farklı dillerde konuşan çocuklarla, tek dilli ailelerin çocuklarını karşılaştırdılar. Deney kapsamında çocuklara farklı sesler dinletiliyordu, ancak arada duyulan "lo-lo-vu" gibi üç heceli belli bir sesin ardından karşılarındaki ekranın solunda bir palyaço beliriyordu. Öyle ki dokuzuncu tekrarda tüm çocuklar, özel sesi duyduklarında ekranın soluna dikkatle bakmaya başlamış, yani sesle görüntü arasında bağlantıyı kurmuşlardı.
Bunun ardından araştırmacılar, kullandıkları özel sesi değiştirdiler, bu sefer "lo-lo-vu" yerine "lo-vu-lo" duyuluyor ve palyaço da bu sefer ekranın sağında görünüyordu. Çokdilli ailelerin çocukları, bu kural değişikliğini altı tekrarda öğrendiler. Ancak tekdilli ailelerin çocukları dokuzuncu seferde dahi yeni kuralı benimseyememişlerdi. Demek ki bebekken farklı dillere maruz kalmak, çocukların sesleri daha iyi ayırdedebilmesini sağlıyor olabilir. Alternatif olarak, çocukların yeni kurallara daha iyi uyum sağlayabilir, zihinsel olarak daha esnek kılıyor da olabilir.
ALZHEİMER HASTALIĞINA YAKALANMA RİSKİ
Diamond yazısında, çokdilliliğin etkisinin belli algısal işlevlerin gelişimiyle sınırlı olmadığına işaret ediyor. 2007'de yaşlılar arasında yapılan bir araştırma, Kanadalı çokdillilerin tekdillilere göre Alzheimer hastalığına ortalama 5 yıl daha geç yakalanma eğiliminde olduğunu bulmuştu. Bu da farklı diller konuşmanın, bir tür beyin alıştırması olarak, genel olarak beyin sağlığına yardımcı olabileceğini ve yaşlanmayı yavaşlatabileceğini ima ediyor.
Tabii cevaplanmayı bekleyen daha çok sayıda soru var. Örneğin yeni bir dili bebekken öğrenmekle çocukken veya 30 yaşında öğrenmek arasında, yürütsel işlev açısından bir fark var mı? Öğrenilen her bir yeni dil, beyin sağlığını da aynı ölçüde geliştiriyor mu? Birbirine yakın ve uzak dilleri öğrenmenin etkileri ne olabilir? Çokdillilik, okul başarısını da artıran bir etken olabilir mi?
Bu sorular bir yana, bu alanda devam eden araştırmalar, ilköğretimde çocukların iki dilde eğitimi kaldıramayacağını, yalnız bir dile yoğunlaşmaları gerektiğini iddia eden makamların gerçekleri çarpıttıklarını net biçimde gösteriyor.