“ Kolay hayatlar için dua etmeyin, daha güçlü insan olmak için dua edin.” (J.F.Kennedy)
Özellikle belirtmeliyim ki, “hayır diyebilmek” önemli yaşam becerilerinden birisidir. Bu nedenledir ki “hayır” demeyi öğrenmeden yetişen her çocuk istismara açıktır. Özellikle aile ortamında her zaman fikri sorulan, tercihlerine saygı duyulan, nerede ve nelere “hayır ya da evet” demesi gerektiği öğretilen, bazen kendi tercihlerinin ve kararlarının sonuçlarını yaşamasına ya da bedelini ödemesine fırsat verilerek büyütülen bir çocuğun güçlü bir kişilik yapısının olacağını söyleyebiliriz.
Bazı durumlarda ve bazı kişilere karşı insanlar genellikle;
Bir şeyleri kaybedecekleri,
Beğenilmeyecekleri,
Cezalandırılacakları,
Sevilmeyecekleri,
Eleştirilecekleri,
Dışlanacakları veya
Reddedilecekleri gibi korkularla, “pek hayır olmasa da, hayır diyememektedirler.” Bu durum çocuklarımız için de aynen geçerlidir. Oysa ki günümüz dünyasında çocuklarımızın can ve sağlıklarını tehdit eden her türlü zararlı, tehlikeli ve riskli kişilerden ve ortamlardan kendilerini korumak için, sahip olmaları gereken en önemli becerilerden birisi hiç kuşkusuz “hayır” diyebilmeleridir.
Aslında hayatımız, “yaptığımız kendi tercihlerimizden ibarettir.” Zaten, J.P.Sartre’ nin ifade ettiği gibi, “her tercih, bir vazgeçiştir” ve bu tercihlerimizi belirleyen ise genellikle yaşamımızda kullandığımız “evet ya da hayır” sözcüklerimizdir.
“Bir insan, kendi hayatının kontrolünün kendinsin de olmasını istiyorsa hayır diyebilmelidir.”
Ancak, çocuğumuzu bu tür özelliklerle donanımlı yetiştirmek mümkün olsa da, bu o kadar da kolay bir İş değildir. Çünkü, bizim kültürümüzde genellikle çocuklara sık sık; “anne-babaya bağırılmayacağı, saygılı konuşulması gerektiği” telkini yapılmaktadır. Oysa ki, çocukların kendilerine güven duyarak yetişmeleri çok önemsenmeli ve rahatsız oldukları zamanlar da biz büyüklerine de itiraz edebilecekleri öğretilmelidir. Bu onların duygularını ve tepkilerini gizlemeden ve bastırmadan, özgüvenli bir şekilde belirtmelerinin bir göstergesidir.
Özellikle günümüz dünyasında çocuklarımız her an farklı bir tehlike ile karşı karşıya gelebilir. Çünkü, artık dünya ve çevremiz farklı nedenlerden dolayı hiç de güvenli değil. Bu nedenle çocuklarımızı örselemeden var olan bazı tehlikelerden uzak tutmak ve korumak gibi önemli bir sorumluluğumuz var. Bu ailelerin olduğu kadar, devletin ve toplumun da bir sorumluluğudur.
İşte, tam da bu noktada şu sorunun cevaplandırılması çok çok önemlidir: Çocuklarımıza kendilerini korumalarını nasıl öğretebiliriz?
Bu soruya cevap olarak şunları sıralayabiliriz:
Öncelikle çocuğa kendi sınırları öğretilmeli,
Rahatsızlık duyduğu şeyin ne olduğu ve niçin rahatsızlık duyduğunu anlamasına yardımcı olmalı,
Hoşlanmadığı bir şeylerle karşılaştığı (evin önünde kendisini birisinin izlediğini görmesi, tanımadığı birisinin kendisine şeker, çikolata vs. gibi bir şeyler almayı teklif etmesi gibi) durumlarda, bunu o an kendisine en yakın gördüğü bir yetişkinle mutlaka paylaşması gerektiği öğretilmeli,
Dünyanın, toplumun, çevrenin, sokağın ve evinin önünün güvenilir olmadığı ve yabancılardan korkması, onlarla asla konuşmaması ve mutlaka uzak durması gerektiği gibi telkinler sıkça yapılmamalı,
”Tanımadığı bir kişiden mutlaka zarar geleceği,” şeklinde yanlış bir telkin altında yetişen bir çocuk, ihtiyaç duyduğu bir yerde ve anda yabancı bir kişiden yardım istemekten çekinecektir. Bu nedenle sık sık bu tür telkin yapmak yerine, çocuğumuzun kendine güven duyarak büyümesi için gerekli tedbirleri almalı,
Çocuğunuza, “bedeninin özel olduğu, bu nedenle herkesin onun bedenine dokunamayacağı ve dokunmaması gerektiği” mutlaka öğretilmeli,
Özellikle 3-4 yaşındaki bir çocuğa bedeninin özel olduğu anlatılırken; bedeninin farklı bölgeleri, vücudunun uzuvları ayrı ayrı tanıtılmalı,
Cinsel organlarına ad takılmamalı,
İyi ve kötü dokunma arasındaki farkın ne olduğu anlatılmalı ve anne-babalar, çocuklarını “poposuna vurarak ya da cinsel organlarına dokunarak sevmekten” uzak durmalıdır.
İyi dokunmanın ona annesini dokunması gibi güven hissettirirken, bazı dokunmaların onun kendisini iyi hissetmemesine ve rahatsız edici olabileceği anlatılarak, bu şekilde dokunan olursa bunu anne-babasına söylemesi gerektiği ve özellikle de hiç kimsenin onun cinsel organlarına dokunmaması gerektiği mutlaka öğretilmelidir.
Çocuğunuz eğer kucağa alınmaktan hoşlanmıyor veya öpülmek istemiyorsa bunlar yapılmamalı ve onun rahatsız olduğu zaman “dur”, istemediği bir şeye “hayır” deme hakkının olduğu her fırsatta öğretilmelidir. Çocuğun kendisini öptürmek istememesini yanlış anlayabilecek ya da bu nedenle incinebilecek bir aile büyüğüne; “öpülmekten hoşlanmıyor, tokalaşarak ona sevginizi gösterebilirsiniz” şeklinde bir açıklama yapılabilir.
Vücudumuzun bazı bölgelerinin dışarıya açık olmaması gerektiği anlatılmalı, yaşı uygun ise çocuk kendisi banyosunu yapmalı, eğer çocuğu anne ya da babanın yıkaması gerekli ise onun özel bölgelerine dokunulmamalıdır.
Çocuğumuzu herkesten çekinir hale getirmekten kaçınarak, tanımadığı her insandan zarar gelmeyeceği, ancak bazı tanımadığı kişilerden zarar gelebileceği anlatılmalıdır. Mesela; bir piknik yerinde ya da parkta anne-babasının yanında yabancı birisi ile oyun oynayabileceği, fakat o kişinin arkasından asla gitmemesi gerektiği öğretilmelidir. Mesela; “ben yanındayken tanımadığın birisi ile oyun oynayabilirsin, ancak bizlerden birisi ya da ailemizden bir büyük yanında olmadığı zaman yabancı insanlarla oyun oynamamalısın. Çünkü, bazı tanımadığın insanlar sana kendini kötü hissettirebilir ya da canını acıtabilir” şeklinde bir açıklama yapılabilir.
Unutmayalım ki, anne-baba olarak, çocuğumuzun ihtiyaçlarını karşıladığımız ve onunla güvenli bir ilişki kurmayı başardığımız taktirde, zaten başına bir şey geldiğinde ya da kendisini kötü hissetmesine yol açan bir şeyler gördüğünde bizlerle paylaşacaktır. Önemli olan çocuğumuzun, “hata yapmış olsam da, yapmış olacağım hatanın bazı sonuçlarına katlanacağım, fakat annem- babam her zaman yanımda olacaktı”, diyebilmesidir.
Çocuğumuza, aile yakınlarında birisi de olsa kendisini zorladığı, yalan söylemesini istediği zaman bunu hiç çekinmeden mutlaka anne-babası olarak bizimle paylaşması gerektiği hususunda eğitmeliyiz. Mesela; çocuğumuza ,“seni her kim ve ne şekilde zorlayıp, tehdit ederse etsin, bunu mutlaka bana söylemelisin. İçinde hiçbir korku ve endişe taşımadan bunu yapmalısın. Eğer böyle yaparsan hiç kaygılanma kimse sana ya da bize zarar veremez. Seni zorlayacak ya da tehdit edecek olan kişinin tanıdığımız ya da tanımadığımız birisi olması hiç fark etmez. Böyle bir durum da her şeyi bizimle paylaşabilirsin” şeklinde bir açıklama yapabilirsiniz.
Çocuğunuza, onda her hangi bir travmaya neden olmadan küçük oyunlar halinde, bir problem anında nasıl çözüm bulacağını öğretebilirsiniz. Mesela; “benim markete ya da pazara gittiğim bir zamanda, evde yalnız iken kapıyı yabancı birisi çalacak olsa, ne yaparsın?” şeklindeki hayali bir olgu üzerinden hareketle ne yapması gerektiğini öğretebilirsiniz.
Ancak, anne-babalar olarak sürekli şekilde çocuklarımızın yanında olamayacağımız gibi, sürekli bir korku içinde de yaşayamayız. Bu nedenle çocuklarımızı istismarlardan, bağımlılıklardan ve diğer her türlü tehdit ve tehlikelerden koruyabilmek için asıl yapılması gerekenler, çocuklarımızı;
Doğru şekilde eğitmek,
Kendilerine güven duyan bireyler olmaları için gereken tedbirleri almak,
Onlara “hayır” diyebilme becerisini kazandırmak,
Gerektiği zaman “çığlık atabilmelerini öğretmektir.”
Sonuç olarak; hatırlatayım ki çocuklarımızı istismarlardan, bağımlılık yapan maddelerden, her türlü zarar verici tehdit ve tehlikeler ile saldırılardan korumak için gerekli tedbirleri almak öncelikle devletin görevidir. Bu konuda yaş gruplarına göre ve belirli aralıklarla tekrarlanarak tüm çocuklarımıza, anne-babalara ve başta öğretmenler olmak üzere diğer ilgililere eğitimler verilmesi için sivil toplum kuruluşlarına da önemli görevler düşmektedir.
İletişim:pskhsahin@hotmail.com
KAYNAK:
ŞAHİN, Hüseyin (2014). Çocuk Yetiştirmenin Psikolojik Şifreleri. İstanbul: Akademik Kitaplar S.251-257