Çocuklarda Ölüm ve Kavramı ve Yas

Çocuk ölüm olayını bilişsel ve duyuşsal olarak iki açıdan algılar. Bilişsel açıdan en sık karşılaşma biçimi televizyonlarda ölüm ve öldürme olaylarını görmesiyle oluşur...

Hazırlayan: H. Soner SUYOLCU


ÖLÜM KAVRAMI

Çocuk ölüm olayını bilişsel ve duyuşsal olarak iki açıdan algılar. Bilişsel açıdan en sık karşılaşma biçimi televizyonlarda ölüm ve öldürme olaylarını görmesiyle oluşur. Günlük yaşamda çocuk ölü bir kuşa, kediye rastlar, ünlü bir insanın ölümünün ardından yapılan konuşmaları duyar. “Ölüm nedir?, Ölen nereye gider?” gibi sorular çocuk için bilişsel düzeyde önem kazanır. Çocuk kişisel düzeyde de ölüm olayıyla da karşılaşabilir; komşusu veya arkadaşının babası ölmüştür, etrafı farklı davranışlarla çevrilidir, babasını kaybeden arkadaşına nasıl yaklaşacağını şaşırır. Bu aşamada bilişsel sorularına duyguları da eklenmiştir.

Çocuğun bilişsel algılaması pek çok etkene bağlıdır ama öncelikle yaşı, gelişim düzeyi ve daha önce ölüm olayıyla karşılaşıp karşılaşmaması ile yakından ilgilidir. Küçük çocukta ben-merkezcil düşünce egemendir; olayları hep kendi ekseninde dönüyormuş gibi değerlendirir, olayların neden-sonuçları arasında anlayışı sınırlıdır ve somut düşünce söz konusudur. Örneğin Allah’ı gökyüzünde oturan ak sakallı bir dede olarak anlar. Soyut kavramları anlama ve değerlendirme yeteneği gelişmemiştir. Canlı-cansız ayrımı yapamaz. Bu nedenle özellikle 5-6 yaşına kadar çocuğun ölüm olayını gerçekçi bir şekilde değerlendirmesi beklenemez.

Bebeklik ve ilk çocukluk dönemlerinde çocuk sevdiği insanın kaybını ve ayrılığını duygusal olarak yaşar. 2 yaşına doğru süreklilik kavramının gelişmesiyle bağlandığı kişiden sürekli ayrılık ile geçici olarak onu kaybedip bulma arasındaki farkı algılamaya başlasa da, kayıp olayını çok iyi anlayamaz.

3-4 yaşlarında canlı varlığın hareket ettiğini veya ses çıkardığını fark eder. Kedi, köpek hareketsiz yattığı zaman nedenini sorar ancak canlıyı cansızdan ayırt edemez. 5 yaşına kadar çocuk ölümü yaşamın sona ermesi olarak değil, yaşamın başka bir şekli gibi algılar. Hareketsizliği veya uykuyu ölümle karıştırabilir. Yemeyen, yürüyemeyen veya konuşamayan birinin ölmüş olduğunu zanneder. Ölüm onun için hareketsizliktir; uykudur veya toprağın altında olmaktır.

Yaşı büyüdükçe ve ölüm olaylarıyla karşılaştıkça ölen kişinin geri gelmeyeceğini,  ölümün bir sona erme olduğunu, bir gün herkesin öleceğini ve ölüm için bir neden olduğunu öğrenir. Yani ölümün dört temel özelliği ile yavaş yavaş karşılaşır. Bir başka deyişle ölüm dört alt kavramdan oluşur.

Ölümün Dört Temel Kavramı

a)      Ölümde geri dönülmezlik söz konusudur. Ölen insan veya hayvan canlı olarak tekrar geri gelmeyecek, tekrar aramızda olmayacaktır. Ölüm değiştirilemeyen bir olgudur. Küçük çocuk bunu hem bilişsel hem duygusal anlamda kabul edemez. Bilişsel algılama yaklaşık 7 yaşında tamamlanır, duygusal algılama ise farklılık gösterebilir.

b)      Ölüm sona ermedir. Duygu, hareket, bilinç hepsinin bitişidir. Oysa çocuk için 5 yaşına kadar her şey canlıdır, bu nedenle ölen kişi ona göre başka bir yerdedir, kendisini görüp duymaktadır. Küçük çocuk ölen kişiye yaşamsal işlevler yakıştırır. Bu ise onun kaybettiği kişiden kopmasını zorlaştırır.

c)       Ölüm evrenseldir, ölümden kimse kaçamaz ve herkes bir gün ölecektir.

d)      Ölümün bir nedeni vardır, nedensellik söz konusudur.

Normalde ölüm kavramını oluşturan 4 temel özellikten ilk üçünün, yani; geri dönülmezlik,kaçınılmazlık ve sona erme kavramlarının 6-7 yaşlarında geliştiği kabul edilir, daha geç gelişen nedensellik alt kavramıdır.

Bunun yanı sıra ölümü bilişsel algılaması üzerinde çocuğun daha önce kayıp yaşamış olması önemlidir. Anne, baba ve sevdiği yakını ölen çocukların bu kavramları daha erken yaşta eksik ya da yetersiz algılamaları sonucunda endişeye hatta ölüm anksiyetesine dönüşebilir. Örneğin çocuk “geri dönülmezlik” kavramını yetersiz algıladığı zaman ölen kişiyi seyahatten dönecekmiş gibi bekleyecektir. Bu durum ölen kişiden kopmasını, ayrılmasını zorlaştırır. Oysa uygun bir yas döneminin gelişebilmesi için ilk adım ölen kişinin bir daha geri gelmeyeceğinin kabul edilmesidir. Ölümün “tüm işlevlerin  bitmesi” demek olduğunu yetersiz kavrayan çocuk ölen kişinin gömüldüğü yerde üşüyeceğini veya acı çekeceğini düşünerek üzülecek, korkacak ve bu normal yaşama uyum sağlamasını zorlaştıracaktır. “Evrensellik” kavramı ise ölümden kimsenin kaçamayacağını belirtirken çocuk için anne-baba öyle güçlüdür ki ölümü yenerler, ölmezler. Çocuk herkesin öleceğini kavrayamadığı zaman ölenin cezalandırıldığını düşünebilir, böylece ölen kişiye öfkelenebilir, ondan utanç duyabilir. “Nedensellik” kavramın tam anlamadığı zaman ise kendisinin yaptığı bir şeyden ötürü anne-babasının öldüğünü düşünebilir. Bu düşünce kendisini suçlamaya ve çocukluk depresyonuna kadar götürebilir.

3 yaşında bir çocuk “adam ölmüş, sonra evi de ölmüş” diyebilir. Giderek ölümün uzun bir uyku ve kımıldamadan yatma olduğu düşüncesi gelişir. 5 yaşında ölüm uzun uyku ile eş anlama gelir ve yavaş yavaş korkutucu olmaya başlar. Çocuk anne-babasının sık sık ölüp ölmeyeceğini sorar. Yaşlı ve ak saçlı herkesin öleceğini sanırlar. Ölümden geri dönüleceği düşüncesi baskındır.

 7 yaş öncesi sonuç çok ağır değildir. Çocuk çok küçük olduğundan ebeveyninin yerine geçecek birini kabul edebilir. Küçük çocuklarda  olduğu gibi bu yaşta da ölüm düşünceleri somut düzeydedir ve yas olgularını anlamaları için somut ifadelere (tören, resim, mezar taşı vb.) gereksinim duyar. Bu yaşta çocuklar kendilerini evrenin merkezine daha az yerleştirirler. Bu nedenle anne-babalarını kaybeden çocuklar   arkadaşlarına daha fazla merhamet ederler.

 Oyun çağı çocuğunun ölüm korkusu yetişkinden farklıdır. Küçük çocukların bile ölüm korkusunun altında yalnız kalma korkusu vardır.

Gelişim Dönemine Göre Ölüm Kavramı

0-2  Yaş   Anlama yeteneğinde değildir, ama bağlandığı kişiden ayrıldığında ayrılık anksiyetesi yaşar.

3-5 Yaş    Ölümü geri dönülebilir bir olay gibi algılar. Ölümün insandan insana geçtiğine böylelikle başkalarının ve kendinin de bundan ötürü öleceğine inanır ve korkar.

6-10 Yaş   Geri dönülmez, sona erme olarak görür. Kendinin ölebileceğini kavrayamaz.

11-13Yaş – Evrensel ve sona erme olarak görür. Ölümün biyolojik yönleri ve cenaze töreninin ayrıntılarıyla ilgilidir.

14-18 Yaş – Soyut biçimde kavrar. Tehlikeli durumlar sonucu ölebileceğini bilir.

Çocuğun Ölümü Eksik Kavramasının Sonuçları

Geri Dönülmezlik: Kaybettiğini hep bekleme, ölenden kopamama

İşlevlerin Bitmesi: Ölenin üşümesinden, acı çekmesinden rahatsızdır, hayata yeniden uyumunu bozabilir.

Kaçınılmazlık-Evrensellik: Kaybettiği kişinin cezalandırıldığına inanır. Bundan suçluluk ve utanç duyar. Kendisini terk ettiği için ölen kişiye öfkelidir.

Nedensellik: Ölenin nedenini kendi kötü davranışıymış gibi görür.

 YAS TEPKİSİ

Yas “derin ya da şiddetli keder” olarak tanımlanır. Bir yakın kaybetmek ve bunun verdiği yoksunluk duygusu bir çocuğu tıpkı bir yetişkini olduğu kadar derinden etkiler. Çocuklarda yas süreci yetişkinlere göre daha yavaş ilerlemekte ve tamamlanması için daha uzun süre geçmesi gerekmektedir. Herhangi bir çocuğu yıkıma uğratacak en kötü şey anne ya da babayı yitirmektir. Çocuk ruhuna büyük zararlar verir ve etkisini yıllarca sürdürebilir. Anne, baba ya da kardeşini kaybeden çocukların kendilerine özgü sorunları ve gereksinmeleri vardır. Bu durumdan fazla etkilenmemeleri için onları ayrıca ele almak gerekir.

Çocukların Ölüm Anındaki Tepkileri

1) Şok ve İnanmama

Ölüm karşısındaki ilk tepkidir. Yetişkinlerde kilitlenme yaratarak fiziksel çöküşe ya da duygusal küntlüğe yol açar. Çocuğun tepkisi ise sessiz bir geri çekilme ya da çığlık çığlığa olabilir. Çok küçük bir çocuk neler olup bittiğini anlayamaz ama evde olağanüstü kederli atmosferi sezer. Çocukların ölüme tepkileri şaşırtıcı olabilir. Kimi çocuklar ölüm karşısında umursamazlıktan gelen bir ruhsal durum içine girerler. Evde acı ve üzüntü değil de bayram varmış gibi sevinçli, canlı, yerinde duramaz olurlar. Olmayacak şeyler ister, yersiz gülerler.  Aileler ise çoğu zaman bu durumda çocuğu azarlarlar. Aslında bu davranışı ne sevgisinin yokluğundan ne de üzüntüsündendir. Bu kendini ezip geçen vuruş sonrasında yadsıma yoluyla kendini savunmasıdır.

Bu evrede çocuğun dikkatini başka bir yere çekmeye çalışmak her zaman en iyi politika değildir. Oyuncak, şeker vermek ya da eğlenceli bir şeyler seyrettirmek o an için bir parça bastırmayı sağlar ama asla üzüntüsünü azaltmaz.

Çocuğa sarılmak, üzüntüsünü yaşamasına, ağlamasına izin vermek yapılması gereken en önemli şeylerdir. Oturmasına ya da yatmasına izin verilmelidir.  Sanki dişi ağrıyormuş gibi acısını dindirmeye çalışılmamalıdır. Çocuğun üzüntüsünü yaşamaya, kaybettiği yakını hakkında konuşmaya gereksinimi vardır. Çocuk ağlamak istiyorsa bu hakkından yoksun bırakılmamalıdır.

Yetişkinler şok dönemini bile atlatmadan yakınlara haber verme, gelen gidenle ilgilenme, cenaze törenleriyle uğraşmalarından ötürü genelde üzüntüleriyle kolayca başa çıkabilmektedirler. Çocukların bu gibi işlerle ilgilenmeleri gerekmediğinden giderek kendilerini daha yalnız hissedebilirler. Örneğin, misafir için yatak hazırlamak, çiçek seçmek gibi görevler vermek  onlarında süreç içersinde üzüntülerini yaşamalarına ve paylaşmalarına yardımcı olacaktır.

2) Arama ve İsyan Dönemi

Çocuklar için belki de yas döneminin en mantıklı evresidir. Bir şey kaybetmişlerdir şimdi de onu bulmaları gerekmektedir. O şeyi hiçbir zaman bulamayacakları gerçeği içlerinde çok büyük bir korku oluşturur. Bu dönemde ”neden ben?”, “neden o?”,  “ne yaptım da bunları hakkettim” düşünceleri hakimdir. Bu dönemde huzursuzluk, sabırsızlık, aşırı uyarılmışlık hali, uyku problemleri görülür.  Yoksunluk  yaşayan çocuk çevresindeki diğer canlı ve cansız varlıkları kaybetmekten korkar. Kendisini bırakıp giden ebeveynine ve onu elinden alan tanrıya öfke duyar. Öfkesini sözcüklerle değil de oyuncaklarını kırarak, sağa sola tekmeler atarak gösterebilir.

3) Umutsuzluk, Çökkünlük ve Onarma Çabaları Dönemi

Aramanın ya da özlemin kaybedilen kişiyi geri getirmeyeceği anlaşıldığında umutsuzluk ortaya çıkabilir. Çocuk yeniden ağlamaya, bağırmaya, başka bir insanın sevgisini reddetmeye başlayabilir. Okula gitmeyi reddetme bu döneme rastlar. Bunların üstesinden gelebilmek sevgi, şefkat ve sabır gerektirir.

Çocuk bu dönemde kaygı ve suçluluk duyabilir. Ebeveyninin ölümünden kendini sorumlu tutar. Örneğin bir çocuk, babam su istediğinde çok kızardım, götürmezdim belki  babam bu yüzden kanser oldu şeklinde düşünebilir. Duyguları, kaygıları ağır basarsa ve yas tutan annesinin üzüntüsünü gördükçe kendini suçlu hissederek çocukluk depresyonuna girebilir.

4) Her zamanki Etkinliklere Devam Etme:

Bu dönem oldukça yavaş gelişir. Çocuk duruma uyum sağlar.

Dikkat Edilmesi Gerekenler

Yas döneminde kullanılan cümleler çocuğu olumsuz etkileyebilir. Örneğin baban uyuyor denmesi, çocuğun zihninde ölüm ve uyku arasında bir ilişki kurmasına böylece uyku problemlerine, kabuslara neden olabilir.  “Allah’a kavuştu”, “Cennete uçtu”,  “Melekler aldı” sözleri ise dinsel kavramlardan korkmasına ve öfke duymasına neden olabilir.

Toplumsal yönü de çok önemlidir. Ölümün tabu olması ve bahsedilmemeye çalışılması da çocuklarda olumsuzluklara yol açabilir. Yetişkinler ölüm yerine farklı şeyler söyleyebiliyor. Ama çocuklar zihinlerinde ölümle ilgili çok farklı görüntüler geliştireceklerdir. Bu nedenle öğretmenler ve aileler özellikle çocuğa ilköğretim çağında ölümü öğretmelidir. Toplumumuzda ölümü öğretmeyi düşünen çok azdır. Önceden ölümü anlatmak yoksunluk duygusunu kapatmaz ama yaşanan acıları bilmek bile çocuğu rahatlatacaktır. Çocukların bizleri gülerken gördükleri kadar ağlarken de görmeye hakları vardır.

 Çocukların ilk deneyimi genelde büyükanne ve büyükbabanın kaybıyla olur. Bu durumda yas süresi anne, baba ya da kardeşin ölümü kadar uzun sürmez. Fakat hafife alınmamalıdır. Çocuğa ölen kişinin bir eşyasını anı olarak seçmesine izin vermek doğru bir tutumdur.

Yaşam devam etmek durumundadır ama yas tutmanın yanlış bir tarafı yoktur. Çocukları süreçten soyutlamamak gerekir. İnsan yas tutmaya bağımlı hale gelmez ve ölüm acısının tedavisi için en güvenli yoldur.

Çocukların yas süresi (ağlaması) kısa olabilir ama yeni kavram düzeylerine ulaştıkça yaşadığı her deneyim üzüntüsünü hatırlatacaktır. Örneğin okul başladığında herkesin yanında annesi varken benim yanında babam vardı düşüncesi gibi.

Çocukların hepsi gelişim dönemine uygun tepkiler vermezler. Bazen gelişim dönemlerine uygun olmayan tepkiler verirler.  Yine yas döneminin evrelerinde de hepsi aynı tepkileri vermezler. Bazıları yasın tüm aşamalarını yaşar, bazıları ise yalnızca bir-iki aşamasını yaşar. Bazıların da ise iç içe geçmiş olur.  Bazen bir çocuk şok aşamasını sessizce geçirirken diğeri sürekli ağlayabilir.

Yetişkinler için en zor iş ölümü haber vermektir. Çocuğa en yakın olan kişi bu haberi vermelidir. Çocuğun yaşı her ne olursa olsun haberi verirken onu kollarınıza almak, ellerini tutmak ya da dizine alıp sarılmak  çok önemlidir. Dokunma çok önemlidir, çünkü kriz anlarında insanı en fazla rahatlatan duygudur. Haberi verince çocuk ağlayabilir de ağlamayabilir de. Çünkü şok sarsıcı bir duygudur. Önemli olan mutlaka onu dinlemek, dürüstçe güvence vermektir. Bunlar yapılmadığında çocuk ölümden suçlu kendisiymiş gibi algılayabilir. Ölümün yaşandığı bir evde çocuk bir kenarda unutulmuş gibi görünüyor ve konuşmak istiyorsa onu dinleyin. Bu tip travmatik durumlarda çocuğunda yas sürecinde yapabileceği bir iş vermek tedavi edici olabilir.

Çocuktan acılarını bastırmasını yadsımasını istememek gerekir. Bu acı aylar hatta yıllar sonra çocuğun aklından hiç çıkmayacak hale gelebilir. Çocuktan güçlü olmasını istemek, bu evin büyüğü artık sensin yaklaşımları son derece yanlıştır.

 Aile olarak bir bütün olmak çok önemlidir. Çok küçük bir çocuk olsa bile kararlar alınırken bir arada olmak önemlidir. Çünkü ölüm aileyi bitirmez yerine daha da birbirine kenetler.

 Çocuklar bazen saldırgan davranışlar, kötü huylar sergileyebilir. Unutulmamalıdır ki bu davranışların  altında ilgi ve şefkat görme ihtiyacı vardır. Çocuğa saldırganlığının normal olduğunu yaşadığı olaylardan dolayı böyle davrandığını göstermek gerekir. Yapılması gereken öfkesini boşaltmak için uygun etkinlikler belirlemektir. Önemli olan onu anladığımızı göstermektir.

 Cenazeden sonra herkes normal işine devam eder. Fakat çocukta yoksunluk duygusunun asıl başlayacağı günlerdir. Bu dönemde çocuklar tırnak yeme, alt ıslatma, kekeleme, boğaz ya da eklem ağrıları yaşayabilirler. Yapılması gereken yaşadığı duyguları bastırmamak, duygularını yaşamasına izin vermek, sabırlı ve şefkatli olmaktır.

 Çocukların yas duygusu okulda sorunlar açabilir, en sık rastlanan durum dikkatlerini toplamada güçlük çekmeleridir. Yas tutan çocuklarda baş ağrılarının, karın ağrılarının ve kaslardaki gerginliğinin artması türünden bedensel yakınmalar görülür. Bazı çocuklar da kayıp olayından sonra kendilerini yaşıtlarından ve diğer kişilerden ayrı tutarlar. Bu sosyal yalnızlık bazen akranlarının çocuğun durumunu anlamamasından kaynaklanır.

Neler Yapılmalı?

1)       Açık ve dürüst olmak gerekir. Çocuğun gelişim düzeyine uygun anlayabileceği açıklamalar yapmak gerekir. Ölümü “yolculuk” veya “uyku” şeklinde tanımlamamak gerekir.

2)       Bilişsel hakimiyeti için zaman tanınmalıdır. Sorularına ve konuşmasına olanak tanınmalıdır. Albümlere ve fotoğraflara bakmak, mezar ziyaretlerine katılmasına imkan vermek gerekir. Oyun oynamasına mutlaka izin verilmelidir.

3)       Kaybı gerçek hale getirmek önemlidir. Çocuğun dinsel törenlere katılmasına izin vermek gerekir. Kendi duygularınızı gizlememek gerekir. Ölen kişinin anımsatıcıları muhafaza edilmelidir.

4)       Duygusal başa çıkmayı uyarın. Çocuklarla suçluluk duygusu hakkında konuşun.

5)       Dua ve diğer dini ibadet yöntemleri çocuk için çok yararlı olabilir.

6)       Ölmüş kişiye mektup yazması istenebilir. Genellikle bu çok yararlı olur.

7)       Çocuktan gereksiz ayrılmalardan kaçının.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

Psikoloji Haberleri