Tûba Kabacaoğlu - AKSİYON DERGİSİ
Sayı: 731 t.kabacaoglu@aksiyon.com.tr
Çocuk tacizlerinin anne-baba eğitimi ekseninde incelenmesi şart. Çünkü ‘temel davranış refleksleri’yle çocukların kendini koruması mümkün. Peki bu eğitimi nasıl vereceğinizi, evladınıza nasıl yaklaşmanız gerektiğini biliyor musunuz?
Megan Kanka, Amerika’nın New Jersey eyaletinde yaşıyordu. Bir gün komşuları Jesse Timmendequas, 7 yaşındaki Kanka’yı kandırıp kaçırır, ırzına geçtikten sonra 29 Temmuz 1994’te öldürür. Hapse atılan failin sabıkası kabarıktır. Daha önce iki kız çocuğuna tecavüzden mahkûm edilmiş; hatta evini paylaştığı iki arkadaşı da aynı suçtan yargılanmıştır. Aile bu bilgilere kızlarının katili yakalanınca ulaşır. Jesse ve ev arkadaşlarının geçmiş suçlarını bilmelerine rağmen resmî makamların civardaki aileleri uyarmaması ciddi tepkilere yol açar. Öfkeli vatandaşlar kısa sürede kamuoyu oluşturur. Kampanya, New Jersey Eyalet Valiliği tarafından da desteklenir.
Küçük kızın hazin hikâyesiyle bütünleşen Federal Megan Kanunu, 17 Mayıs 1996 tarihinde dönemin ABD başkanı Bill Clinton tarafından imzalanır.
Yasaya göre, cinsel suçlardan herhangi birini işleyenler artık eyalet siciline kaydediliyor ve gelecekte suç işleme risklerine göre toplum bilgilendiriliyor. Yani aileler, komşularının cinsel bir suç işleyip işlemediğini internetten kolayca öğrenebiliyor. Bu uygulamayla hem aileler korunuyor hem de suçların tekerrürü engelleniyor.
TACİZ VAKALARI DEHŞET VERECEK KADAR ÇOK
Ne yazık ki Türkiye’de benzer bir uygulama yok. Tacize uğrayanlar da mütecavizler de ‘özenle’ gizli tutuluyor. Aileler cinsel istismara uğramış çocuklarının bir daha asla evlenemeyeceğini, çoluk çocuğa karışamayacağını düşünüyor. Bu incitici vakalar gizlendikçe de yaşananlar yok farz ediliyor. Hâlbuki rakamlar hiç de böyle söylemiyor. Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre, Türkiye’de 1992-2007 yılları arasında çocuklara yönelik 21 bin taciz, tecavüz vakası görülmüş. Son sekiz ayda bu rakam 3 bin 200. Pedagog-Yazar Adem Güneş’e göre mevcut veriler gerçekleri yansıtmıyor: “Ortaya çıkmış taciz vakaları yaşananların sadece onda biri kadar. Ve bunların sadece binde biri adalete yansıyor. Aileler bu meselenin duyulmasını istemiyor, yaşananların üstünü örtüyor. Bu rakamlara bir de duygusal taciz eklendiğinde sayılar dehşet verecek nitelikte büyüyor.”
Şüphesiz hiçbir ebeveyn yavrusunun başkaları tarafından hem maddeten hem manen istismar edilmesini istemez. Fakat taciz gibi etkisi yıllar süren bir olguyu, ailelerin tüm korumacılığına rağmen görmezden gelmesi ne durumun vahametini ortadan kaldırıyor ne de çocuklar bu afetten sakınmayı öğrenebiliyor. Cinsel içerikli söz ve davranışları normallerinden ayıramayan miniklerin korunması yine ebeveyne düşüyor. ‘Çocuklara yönelik taciz’ meselesini bir de anne-baba açısından incelemek gerekiyor. Çünkü uzmanlara göre çocuklar cinsel istismarlara karşı eğitilebilir, tacize karşı koyabilir.
Cinsellik içeren her türlü söz, fiil ve materyalle bir çocuğa yakınlık kurmaya çalışmak anlamına gelen taciz, duygusal ve fiziksel olarak ikiye ayrılıyor. Duygusal taciz, çocuğun duygularının cinselliğe alet edilmesine deniyor. Mesela cinsellik içeren konuşma, görsel malzeme, fıkra, oyun, film ya da mütecavizin ‘bana dokun’ gibi yönlendirmeleri bu kapsama giriyor. Fiziksel taciz, halk arasında daha çok tanınıyor. Cinsel içerik taşıyan dokunmalar da dâhil, tecavüze giden tüm saldırgan davranışlar bu bölüme giriyor.
3-6 yaş arasındaki çocuklar eğer özel bir eğitim almadıysa cinsel tacize uğradığının farkına varamıyor. Cinsel içerikli davranışlardan rahatsız olsa da bunu anne-babasına söylemiyor. Tepkilerini farklı biçimlerde dile getiriyor. Örneğin altını ıslatmaya başlıyor. Yabancıları gördüğünde korkuyor. Yalnız kalmak istemiyor. Geceleri ağlayarak uyanıyor. Arkadaşlarından uzaklaşıyor. Daha önce çok sevdiği, konuştuğu birinden ağlayarak kaçıyor. Ona taciz yapanı hatırlatacak objeleri görünce korkuyor. Dikkat eksikliği ve dalgınlık başlıyor.
İçebakış Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Merkezi’nden Psikolog Belkıs Ertürk, 7-12 yaş arasındaki kız ve erkek çocuklarının farklı tepkiler verdiğini belirtiyor. Ona göre erkekler eğer kendi cinslerinden biri tarafından saldırıya uğradıysa yaşadıklarını saklamaya çalışıyor. Bütünlüğüne zarar geldiğini düşünerek erkeksi davranışlar takınıyor. Cinsiyetini küçük kızlara ispatlamaya çalışıyor. Kız çocukları ise kadınlık bütünlüğünü korumaya yöneliyor. Erkek gibi davranıyor, kadınsı giyinmemeye özen gösteriyor. Tacize uğrayan kızların yüzde 30’u yeme bozukluğu yaşıyor. Çünkü yaşadıklarını ‘kadınlığıma yapılmış bir saldırı’ diye kodluyor zihnine. Cinsiyetini ön plana çıkararak dikkat çekmeye çalışanlar da oluyor. Onlar tahrik ederek tacizin başka bir tarafını karşısındakine yapıyor.
ERKEK VE KIZLARDA TACİZ SONRASI YAŞANANLAR
İntihara kalkışabiliyor. Vücudunda sigara söndürerek bedenini suçluyor. Ona cezalar veriyor. Bazıları “Acaba o bana baktı mı? Kirli mi gözüküyorum? Bunu elledim, günaha girdim mi?” gibi takıntı hastalığına yakalanıyor. Sürekli aynı cümleleri tekrarlıyor. Kendine güven duymuyor, etrafındaki her şeye şüpheyle yaklaşıyor. Tecavüz sebebiyle travma yaşayan çocuklar bu olayı unutmak için kendi kendine hipnoz yapıyor. “Benim değil, bebeğimin başına geldi. Arkadaşım Ayşe’nin canını acıttılar” diyerek hafızasından bu olayı silmeye çalışıyor.
‘Çocuklara Yönelik Taciz’ isimli kitabın yazarı Pedagog Adem Güneş’e göre çocuk kültürel, sosyal kuralları ve ahlak kurallarını ne kadar ciddiye alırsa o derece kendiyle çelişip yaralanıyor. Şüphesiz bu duygusal karmaşıklık, erkek çocuklarda yürüyüş ve konuşma farklılığı, iletişimsizlik, duygusal iniş çıkışlar, küstahlık şeklinde kendini gösteriyor. Kız çocukları ise tacizden kendini sorumlu tutuyor, yaşadıklarını içine sindirmeye çalışıyor. Zamanla içine kapanıyor. Çocuklar henüz cevaplayamayacağı sorularla meşgul olmaktan yorgun düşüyor. Sürekli uyumak istiyor. Çevreleriyle paylaşımları azalıyor. Ders dinleyemiyor. Bu yüzden okul başarıları düşüyor.
Uzmanlara göre taciz, geride şahit bırakmayan, mağduru bile suçu gizlemeye yönlendiren tek suç. Bundan dolayı çocukların yaşadıklarını anlatması çok zor... Kelimeler kifayetsiz kalınca içinde bulundukları durumu beden diliyle anlatmaya başlıyorlar. Çocuğun davranış değişikliklerini fark eden ebeveynin ‘şüphe’ duymasının taciz vakalarının tespiti için gerekli olduğunu söylüyor uzmanlar. Elbette paranoyakça yapılmadığı sürece... Ebeveynlerin şikâyetleri farklılık arz etse de sonuç tek bir yola çıkıyor genelde: taciz. Psikolog Belkıs Ertürk, “Tacize uğramış çocuklar yaşadıklarını anlatana kadar devamlı problem üretiyorlar. Her hafta başka bir sıkıntıyla geliyorlar. Eğer travmaları çözülmezse hayatları boyunca bu durum devam ediyor.” diyor. En popüler hastalık bahaneleri arasında baş ağrısı, dikkat eksikliği, yeme bozukluğu ve uyku düzensizliği var.
KÜÇÜK ÇOCUKLARA ANNE-BABA NASIL YAKLAŞMALI?
Aybala Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Merkezi’nden Çocuk ve Ergen Psikiyatr Dr. Leyla Alkaş, çocukların ebeveynleri tarafından rahatlıkla konuşturulabileceği görüşünde. Uzman doktor mesela muayeneye gelen 3-6 yaşındaki çocuklara yaşadıklarını anlattırıp oynattırıyor. İki bebek veriyor. Oyuncaklardan biri çocuk oluyor. Diğeri de Hakan Abisi. Sonra karşılıklı konuşmaya başlıyorlar. Leyla Alkaş bu tarz diyaloglarda dikkat edilmesi gerekenleri anlatıyor: “Çocuk hangi ismi kullanıyorsa biz de öyle söylüyoruz. Çocuklara ‘doğru’ sorular yöneltilmeli. Onun üzerinde nasıl bir kıyafet vardı diye sorulmalı. Direkt çamaşırını açtı mı denmemeli. Öptü mü, elledi mi gibi sorular evladınızı altüst eder, içine kapanmasına yol açar. Çocuk yaşadıklarını anlatmayıp susuyorsa en son söylediği cümleyi ebeveyn tekrarlamalı. Eğer konuşmak istemiyorsa çocuk asla baskı yapılmamalı. Okulundan, arkadaşlarından bahsettikten sonra yine aynı noktaya dönülebilir çünkü. Direkt cinsel organınaodaklanmak yerine çocuğa bir insan resmi çizdirip önce tüm vücut organları sorulmalı, ardından özel bölgelerini kimlerin görüp görmediği. Son zamanlarda bir yeri acıdıysa bunu resim üzerinde göstermesi istenmeli.”
Çocuklar genelde büyüklerin sözünü dinlemek üzere yetiştiriliyorlar. Hoyratça sevilerek büyüdülerse şehvetle şefkati karıştırabiliyorlar. Sevgiden mi yoksa istismar için mi dokunulduğunu ayırt edemiyorlar. Yaşları 9’u geçtikten sonra vücutlarına yapılanların farkına varıyorlar. Bu da ciddi davranış değişikliklerine sebep oluyor. Yaşanmış bir olay bu gerçeği açıklıyor zaten.
Emre 10 yaşındadır. Annesiyle, arkadaşlarıyla muhabbet etmeyi seven bir çocuktur. Bir zaman sonra annesiyle konuşmaz. Arkadaşlarından kaçar. Sürekli odasına kapanır. Hatta çok sevdiği çocukluk arkadaşı Yeliz’den bile özenle uzak durur. Anne tedirgin olur oğlunun davranışlarından. Baba ise bu değişimi ergenlik dönemine bağlar. Anne yaşadıklarını bir arkadaşıyla paylaşır. “Tacize uğramış çocuklar böyle birden değişiyormuş.” sözlerini duyunca soluğu okulda alır. Emre’yi en iyi tanıyan beden eğitimi öğretmeniyle konuşur. Onun, “Okulda herhangi bir sorun yok. Ergenlik dönemine giriyor. Canınızı sıkmayın.” sözleriyle içi rahatlar.
Kısa bir süre sonra Emre’nin okuldan gelip üstünü çıkarırken içinde iç çamaşırının bulunmadığını görür. Oğlunu sıkıştırır, “Çamaşırın nerede?” diye. Fakat doğru bir cevap alamaz. Yaşadıklarını bir pedagoga anlatır. Uzmana göre eldeki veriler tacizi gösteriyordur. Emre’yle tanışmak istediğini söyler. Çocuk ikna edilir. Terapilerin birinde düğüm çözülür. “Beden eğitimi öğretmenim beni çok seviyordu. Bana zaman ayırıyor, aletli jimnastikte çalıştırıyordu. O gün okuldan erken çıkmıştık. Yanına gittim. Birlikte koştuk, tenis oynadık. Vaktin ilerlediğini görünce gitmek istedim. Çok terlemişsin, duş almadan gitme dedi bana. Duşa girdikten sonra yanıma geldi. Artık ondan çok korkuyorum. Eğer bu olayı başka birine anlatırsam, anlattığım kişiyi öldürür. O çok güçlü biri.”
ÇOCUKLAR TACİZ KONUSUNDA YALAN SÖYLEMEZ
Taciz aile içinden ya da akrabalardan geldi ise ebeveynler çocuklarına inanmıyor genellikle. Oysa ailenin bu tutumu mütecavizin mağdur üzerindeki etkisini artırmaktan başka bir işe yaramıyor. Fail “Sana inanmıyorlar. Seni değil, beni seviyorlar.” diyerek mağduru kendine bağımlı hâle getiriyor. Uzmanlar bu tür konularda anlatılanların tepkisiz dinlenmesi gerektiğini belirterek zaman zaman hayalle gerçeği karıştıran çocukların asla böyle bir konuda yalan söylemeyeceğini vurguluyorlar. Psikolog Belkıs Ertürk, karşılaştığı vakalardan yola çıkarak son yıllarda cinsel istismar yaşamış çocukların üçte ikisinin aile fertlerinden ya da akrabalardan biri tarafından taciz edildiğini söylüyor. Psikiyatr Leyla Alkaş da mütecavizlerin yüzde 80’inin çekirdek ve geniş aileden çıktığı kanaatinde: “Taciz komşudan ya da tanımadığı birinden geliyorsa çocuk daha kolay söylüyor. Aile de inanıyor ve çözüm aramaya başlıyorlar. Ama evin içinden geldiğinde çocuk kendisine inanmayacaklarını düşünüyor. Söylese bile aile umursamıyor, geçiştiriyor, evladını suçluyor. Hatta hiç yaşanmamış gibi olayı kapatmaya çalışıyor. Namus cinayetleri işlenmesin kaygısını taşıyorlar çoğunlukla. Çocuğumu tedavi edin ama bunlar aramızda kalsın diyorlar.”
TACİZ UZAKTA DEĞİL, YAKINDA!
Madem tacizi uzakta değil yakında aramak gerekiyor, o zaman tüm akraba, komşular, arkadaşlar töhmet altında kalıyor. Uzmanlar ailelerin kesinlikle paranoyakça bir tutum sergilememesi gerektiğini belirterek ortak bir doğruda birleşiyor: “İki kişi arasındaki yaş farkı 5 ve üzerindeyse ve diğer çocuk cinsel yönden aktif olabilecek yaştaysa bu çocukları aynı odada, aynı yatakta yatırmamak, uzun süre yalnız bırakmamak gerekiyor. Özellikle yeni yeni cinselliği öğrenmeye başlayanlar kendilerini de karşı cinsi de merak ediyor. Büyük birine ‘soyun’ diyemeyeceği için küçük kurbanlar seçiyorlar kendilerine. Masum başlıyor her şey. Önce bakıyor, sonra okşayıp dokunuyor, zamanla fiziksel açıdan da zarar verebiliyor. Eğer yaş aralığı 5’in altındaysa çocuklar sadece cinsel içerikli oyun oynuyorlardır. Bunun sebebi de büyüklerinde gördükleri davranışlardır.”
Olumlu ya da olumsuz yaşadığı her ayrıntıyı hafızasına kazıyan miniklerin böylesi bir istismarı unutabileceğini düşünenler varsa yanılıyor. Pedagoglara göre zamana yayılmış başarılı bir terapiyle yaşananların yıkıcı tesiri azaltılıyor, davranış bozukluklarının önüne geçiliyor ve kişinin bu gerçekle nasıl yüzleşeceği öğretiliyor. Pedagog Adem Güneş rehabilite edilmeyen mağdurların ömür boyu büyük bir yükle yaşamak zorunda kaldığına dikkat çekiyor: “Taciz bütün hayat akışını değiştiriyor. Bu değişiklik kız ve erkekte farklı bir seyirde gerçekleşiyor. Erkeklerin en büyük problemi kimlik krizi. Yaşadığı tacizin yol açtığı iç çatışma, birçok erkek çocuğunu cinsiyet değiştirmeye kadar götürebiliyor. Kızlar bir ömür namus konusundaki farklılığını düşünüp aşamadığı zaafları var zannediyor. Taciz yaşamış bir çocuk (hatta ailesi) mutlaka terapi sürecine girmeli. Çünkü tacizin yıkıcılığı hiçbir suç ile kıyaslanamayacak derecede büyük.”
TEMEL DAVRANIŞ REFLEKSLERİ NEDİR?
Taciz ve tecavüzü bazı çocuklar depremde göçük altında kalmak, çok sevdiği bir yakınını kaybetmek gibi de kodlayabiliyor zihnine. Ama ileride cinsel hayatlarında birtakım sorunlar çıkıyor. Ya cinselliği hiç yaşamamayı ya da aşırıya kaçmayı tercih ediyorlar. Araştırmalar, hayat kadınlarının çoğunun küçükken tacize uğradıklarını gösteriyor. Evlenenler de eşlerine dokunmak istemiyor, cinsel münasebetten uzak duruyor. Bu da aile içi başka problemlere yol açıyor. Çocuklarına karşı ya çok korumacı ya da umursamaz oluyorlar. Taciz mağdurlarının bu süreçte duyguları da köreliyor. Acıma, üzülme, mutluluk hissetmiyorlar. Mesela bir anne çocuğunun dünyaya gelmesine bile sevinemiyor. Gerçekleriyle yüzleşmek için kendilerini güçlü hissetmeyi bekliyorlar. Bazıları evden ilk ayrıldığında, nişanlandığında, iş hayatına atıldığında, üniversiteye başladığında ya da çocukları dünyaya geldiğinde bunu başarabiliyor.
‘Taciz içeren anormal davranışlar karşısında bedenin bir refleks hâlinde kendini koruması’ şeklinde tanımlanan ‘temel davranış refleksi’, çocukların taciz konusundaki eğitimi açısından çok önemli. 4-7 yaş aralığında kazandırılacak davranışlar sayesinde kendilerini mütecavizlerden koruyabilir çocuklar. Adem Güneş’e göre çocukların öncelikle ‘bedenim bana aittir’ bilincini kazanması gerekiyor. Doğduğu günden itibaren elden ele dolaşan, öpülüp sevilen bebekler ilerleyen yıllarda artık kendi bedeninin farkına varmalı, çevresindeki yetişkinlerden ayrı bir birey olduğunu anlamalı. Kendi farklılığının bilincine varamamış çocuklar tacize karşı koyamıyor. Küçük ayrıntılar gibi gözükse de bu refleksi kazandırmak çok zor değil. Mesela anneler altını ıslatmış çocuğun birden öfkeyle pantolonunu indirmek yerine ondan izin alarak bu işlemi gerçekleştirebilir. Aynı muamele kıyafetlerini çıkarıp giydirirken de yapılabilir. O an annesinin davranışını anlayamayan çocuk, ileride biri onun kıyafetlerini çıkarmayı, pantolonunu indirmeyi denediğinde itiraz edecek, ağlayacak, bağırarak kaçacaktır. Çünkü onda ‘bedenim bana aittir’ bilinci gelişmiştir.
Psikolog Belkıs Ertürk mahremiyet duygusu geliştirecek pratik uygulamalardan söz ederken şunları tavsiye ediyor ebeveynlere: “Kız ve erkek kardeşler aynı yatakta, odada yatırılmamalı. Yer sıkıntısı varsa perdeyle oda ikiye ayrılmalı. Çocuğu her önüne gelen değil, belli kişiler tuvalete götürmeli. Bu esnada kapı kesinlikle kapalı olmalı, kimse içeri alınmamalı. Ebeveynler çıplaklığa çok dikkat etmeli. Eşler birbirine cinsel içerikli şakalar yapmamalı. Evlatlarını dudaklarından asla öpmemeli.” Aksi takdirde çocuklar, dudaklarından öpüldüğünde, çıplak bedenine dokunulduğunda yaşadıklarını normal karşılıyor, tacize uğradığının farkına varamıyor. Psikiyatr Leyla Alkaş ise ‘özel hayat ve sınır’ kavramları üzerinde duruyor. Çocuk mağazalarında ‘nasıl olsa küçük’ diyerek evlatlarının üstünü ortalık yerde değiştiren annelere kızıyor: “Başkaları vücudunu, iç çamaşırlarını göremez çocuğunuzun. Üstünü değiştirirken de yalnız kalmalılar. Mesela banyo yaparken genital bölgesini oğlunuza-kızınıza göstererek, ‘Burası senin özel bölgen. Sadece senin yıkaman gerekiyor.’ demelisiniz. Bunların yanında 3 yaşından sonra çocukların yanında ebeveyn soyunmamalı. Çıplak banyo yapmamalı, cinsellik yaşamamalı. Odasına girerken muhakkak kapı çalınıp çocuktan izin istenmeli.”
NUR SURESİ’NDEKİ AYETLER ÇOCUKLARIN TACİZE KARŞI EĞİTİMİNİ ANLATIYOR
İlahiyatçı-Yazar Dr. Musa Kazım Gülçür, konuyla ilgili olarak Nur Suresi’ndeki iki ayete (58. ve 59. ayetler) değiniyor: “Çocuklarınız henüz ergenlik çağına ulaşmamışlarsa, ebeveynlerinin odalarına girecekleri zaman sizden üç vakitte izin istesinler. Bunlar; sabah namazından önce, yatsı namazından sonra ve öğle vaktinde. Onlar (ergenler) ebeveynlerinin odasına girerken her zaman izin istesinler.” Dr. Gülçür’e göre Kur’an-ı Kerim ayrıntıya girmeden ana hatları belirler. Müfessirler de yaşadıkları dönemleri dikkate alarak yorum yapar. Kur’an-ı Kerim’de abdestle alakalı sadece bir ayet yer alırken çocukların bu konudaki eğitimleriyle ilgili iki ayet var. Bu hükümle ebeveynlerin özel hayatlarına çocukların şahit olarak olumsuz etkilenmeleri engelleniyor.
Araştırmalar gösteriyor ki tacize uğramış çocukların birçoğu, çırpınmanın, kaçmanın çözüm olmayacağını düşünerek mütecavizden uzaklaşmayı denemiyor. Bu da ‘fiziksel baskıya direnme refleksi’nin lüzumunu gösteriyor aslında. Çocukların bazen aile içinde itilip kakılmaya alışması, zor kullanılarak bazı davranışlara ikna edilmesi onların tacize karşı direnme becerilerini kırıyor. Fiziksel baskıya direnme bilincinin çocukta yerleşmesi için ebeveynlerin öncelikle oyun oynarken, şakalaşırken çocuklarına kendi güçsüzlüklerini hissettirecek davranışlardan kaçınması gerekiyor. Pedagog Adem Güneş’e göre çocuklar ‘hayır’ demeyi öğrenmeli. Bunu söyleyemeyen çocukların cinsel istismara ‘hayır’ diyemediği biliniyor. Güneş, bu becerinin kazanılması konusunda tavsiyelerde bulunuyor: “Bu refleksi öğrenmenin temel şartı, çocuğun ‘hayır’ dediği durumlarda anne-babanın saygı gösterip onu ikna etmeye çalışmamasıdır. ‘Hayır’ talebi hiçbir zaman kabul edilmeyen çocuklar, tacizle karşılaştıklarında ‘Hayır’ın bir önemi yok diye tepki vermiyor çünkü.”
ÇOCUKLARA BAĞIRMA EGZERSİZLERİ YAPTIRABİLİRSİNİZ
Bu konuda Leyla Alkaş’ın görüşü hayli ilginç. Dr. Alkaş öfkesi bastırılmış çocukların korkak, sessiz, pısırıklaşacağına dikkat çekiyor: “Çocuklara evde mutlaka bağırma egzersizleri yaptırmalı. Ayrıca, biri ona zarar verirse nasıl vurması gerektiği de öğretilmeli. Bunları bilen çocuklar kendilerini daha güvende ve güçlü hissedecektir.” Adem Güneş, çocuklara öfke terbiyesi verirken vicdan duygusunun hayati önem taşıdığı kanaatinde. Çünkü öfke duygusu gelişen çocuğa vicdan terbiyesi verilmezse hem kendisi hem de çevresindekiler için hayat çekilmez bir hâl alır. Güneş’e göre öfke zehir ise vicdan da panzehirdir. Çocuklar 4 yaşına kadar hep anne-babasını örnek alır. Ebeveynin vicdanı, aslında çocuklarının vicdan tohumudur. Eğer onlar bir karınca gördüğünde, “Aman üzerine basmayayım, yoksa karıncanın ayakları ezilir ve yuvasına gidemez.” diyorsa, bu vicdani davranışı çocuk taklit edecektir.
Dr. Musa Kazım Gülçür ise sağlıklı bir din eğitiminin bu süreçteki gerekliliğine dikkat çekiyor: “Doğuştan gelen iki dürtü vardır: Saldırganlık ve cinsellik. Eğer çocuğun kalbine dinî değerleri yerleştiremezseniz dürtülerini kontrol edemez. Tüm ilahî dinler toplumların hayatını düzenlemek için gelmiştir. Postmodern dönemi yaşayan aileler hangi değerleri nereye koyacaklarını bilemiyor. Çocuklarının kontrollerini kaybettiklerini düşünüyorlar. Taciz ve tahrikin çocuklara çok iyi anlatılması gerekiyor.”
ÇOCUKLARI TACİZE UĞRAMIŞ BİR AİLE NE YAPMALI?
• Aileler çocuklarını suçlamak yerine sevgilerini, ilgilerini, desteklerini farkedilir şekilde artırmalı.
• Çocuğun taciz olayında suçlu değil, suçsuz olduğu (ebeveyn tarafından) gerekirse defalarca anlatılmalı.
• Sanki böyle bir vak’a hiç yaşanmamış gibi konu evde kapatılmalı.
• Aile çok korumacı bir tavra bürünmemeli. Bu çocuğun özgüven problemi yaşamasına sebep olur.
• Çocuk kesinlikle bir uzman desteği almalı.
• Eğer çevre baskısı çok fazla ise hem çocuğun hem de ebeveynin huzuru için başka bir şehre taşınmalı.
TACİZ YAPAN ÇOĞUNLUKLA TACİZE UĞRAMIŞ KİŞİDİR!
Tacizin bir başka üzücü yanı mütecavizin genellikle taciz mağduru olması. Burada görev dönüp dolaşıp yine ailelere düşüyor. Çünkü tacize uğramış çocuğa ailesi inanmadıysa o da ileride taciz yaparak egolarını kurtarmaya, kendi ruh bütünlüğünü korumaya çalışıyor, ancak taciz ettiğinde kendini güçlü hissediyor.
TACİZE UĞRAMIŞ ÇOCUĞA HADİSLER IŞIĞINDA NASIL DAVRANILMALI?
İlahiyatçı-Yazar Dr. Adem Akıncı:
Erkek ve kız kardeşler arasında bile dinen beirli sınırlar vardır. Örneğin bir kız çocuk erkek kardeşine diz kapağından üstünü gösteremez. Peygamber Efendimiz: “Yedi yaşındaki oğlan ve kız kardeşlerin yataklarını ayırın.” buyuruyor. Onlar buluğ çağına girmemelerine rağmen ayrım yapılmıyor. Bu da demektir ki, çocuklar 7 yaşından itibaren cinsiyetinin farkına varıyor. Henüz ergenlik dönemine girmemiş çocuklar tesettürle yükümlü olmasalar bile, kılık kıyafet seçimine dikkat edilmeli. Muhammed İbni İyaz Ez-Zühri anlatıyor: “Küçüklüğümde Resulullah’ın yanına götürüldüm. Üzerimde bir hırka vardı. Avretim açılmıştı ki Resulullah şöyle buyurdu: Bunun avretinin hürmetine riayet edip örtün. Zira küçüğün avretinin hürmeti, büyüğün avretinin hürmeti gibidir. Allah, avretini açanı koruyup gözetmez.” Tacize uğramış çocuk birçok defa kendini suçlu ve günahkâr hisseder. İnsanların duymasından ve kendini ayıplamasından korkar. Anne babanın yapması gereken şey, çocuğun suçsuzluğunu telkin edip şefkatle yaklaşmaktır. Peygamberimizin torunlarından biri, karnına bevleder, Ebu Leyla çocuğu almak için aceleyle kalkar. Fakat Resulullah müdahele eder: “Oğlumu bırakın, tuvaletini tamamlayıncaya kadar onu korkutmayın” buyurur. Çocukların eğitiminde korkutmamak esastır. Tacize uğramış bir çocuğun endişelerini bastıracak tarzda müdahale edilmelidir. Ayrıca Peygamber Efendimiz: “Kim ağlayan bir çocuğu sakinleşinceye kadar gönüllerse, Cenab-ı Hakk cennette ona her şeyden memnun olana kadar verir.” diyor. Cinsel yönden mağdur edilmiş bir çocuğun teskin edilip gönlünün alınması gerekiyor. Bu İslam dininde çok önemli bir yardımdır. Efendimiz suç işleyen bir çocuğu yanına getirdiklerinde, ona sert davranmamış, yanına oturtmuş, başını okşamış, olayı anlatmasını istemiş ve nasihat ederek göndermiştir.