Çocuğunuza sevginizi nasıl gösterirsiniz?

Psk. Ayla Kahraman

Sevecen ve güven verici bir yaklaşım içinde iseniz; dünya ile kuracağı bağda, çocuğunuz için sağlam bir üs sayılabilirsiniz. Onu rekabet ortamına sokmadan, kendini sevmesini öğretebilirsiniz. Kendini sevmeyi başaran insan, kendinden korkmayan insandır. Çocuk, sosyal bir varlık olma yolunda, her zaman emin adımlar atamayacaktır. Çatışmalar yaşayacak, kaçmak isteyecek ve sizin güvenli kollarınıza sığınacaktır. İşte bu noktada sevginizin ifade biçimindeki ayrıntı, onun kendini bulması ve yaşam yolunda doğru adımlar atması yönünde etkin olacaktır.

Sevginin özünde, çocuğunuzu olduğu gibi kabul ediş vardır. Eğer bunu keşfedemez ve onu aklınızdaki ya da dışarıda bir yerlerdeki prototipe uyarlamaya çalışırsanız, kendini tanımayan, bundan dolayı da ona uyanı bilemeyen, sorumluluk taşımaya cesaret edemeyen bir yetişkinin temellerini atmış olursunuz. Bu tip bir yaklaşımda, ne yazık öncelik “başkalarıdır”. Bu şanssız çocuk, bu durumda ilk önce rekabeti öğrenecektir. Her kulvarda en başa güreşmeye kalkışacak ancak beklenen “başarıyı” yakalayamayacaktır. Israrlı denemeler sonuç vermediğinde ise kendinden utanacaktır. “Sen istersen yaparsın” “Sen en iyisisin” “onlardan fazlan var eksiğin yok” gibi dolduruşların karşılığını elde edemeyen çocuk; yetersizlik duygusunu belki de bir kimlik özelliği olarak ileriye taşıyacaktır. Bundan dolayı, sevginin gösterisinde, çocuğun kendini sevmesi ve kendinden hoşnut olması çok değerli bir beklentidir. Ancak bunu, yanlış sevgi gösterileri ile şımartılmış ve dünya nimetlerinin kendisi için yaratılmış olduğunu zanneden çocuğun bencilliği ile karıştırmayalım. Burada üstünde durulan nokta; anne babanın çocuğuna tanıdıkları koşulsuz sevgi ve kabul edişle ilgilidir. Çocuklarını, keşfederken, onların da kendilerini tanımasını önemseyen; bunun yanında kendilerini güvenli bir üs olarak kabul edip, çocuklarının dış dünyayı tanımasına destek veren ebeveynden söz ediyoruz. Dış dünyada zorlansa da, engellense de, beklediklerini bulamasa da; bu güvenli üs, ne zaman ihtiyaç duysa onun için sıcak bir yuva ve itici bir güç olmaya devam edecektir.Doğal olarak insanda, kendinden olanı koruma, ona öncelik tanıma güdüsü vardır. Ana babanın bu doğal içgüdünün tesiri ile davranması ve çocuğa duydukları sevgiyi aşırı bir koruyuculukla dışa vurmaları sakıncalıdır. Aşırı temkinli ve koruyucu tavırlarla karşılaşan çocuğun; yetişkin yaşamında tutuk, korkak, hep başkalarından destek uman, kendine güvenemeyen, karar verme becerisinden yoksun bir kişilik geliştirmesi çok kolaydır. Etrafımız, sevdiklerine onları boğacak derecede düşkünlük gösteren, “bağlı” değil “bağımlı” kişilerin; özel ve sosyal yaşamlarında yaşadıkları zorluk ve çıkmazların örnekleriyle doludur.

Sevilme ve güven ihtiyaçları; yanlış giderildiğinde ya da giderilmediğinde, çocukta iyileşmesi zor yaraların açılmasına neden olur. Ebeveyn sorumluluğunu taşıyan kişilerin, öncelikli sorumluluk taşıdıkları bu konuda kumar oynama ya da “ben sen” kavgasına düşme ayrıcalıkları yoktur. Anne baba arasındaki tutarsız sevgi gösterirlinden uzak durmak gerekir. Birbirlerine zıt sevgi gösterilerinin çocuğun gelişimine bir katkısı yoktur. Aksine, çocuğun ebeveyne duyması gereken bağlılığı zedeler ve yoksunluk duygusuna neden olur. Bu yoksunluk, anne babaya duyulması gereken inanç duygusunu da incitir. Çocuğa yönelik tavır ve tutumlar arasındaki denge; onun kafasının karışmasını engellediği gibi, dış dünyaya atacağı adımları da kolaylaştırır. Her şeyin ötesinde; kendi içinde dengeli, tutarlı, hoşgörülü, sevecen ve dünya ile barışık olabilen yetişkinler; çocuklarına yansıttıkları sevgilerinin; onların ruhunda “değerliyim” duygusunu oluşturacağını bilirler. “Ben bu dünyaya gerekliyim. Ben iyiyim. Ben doğruyum.”

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.