Cinsel sorunlarımızı saklıyoruz

Cinsel işlev bozuklukları her zaman her yaşta ortaya çıkabiliyor. Sebepleri bazen sıradan, bazen de önemli oluyor.

Prof. Dr. Osman MÜFTÜOĞLU / HURRİYET


Cinsel yaşam biyolojik, psikolojik ve kültürel yanları olan karmaşık bir yapının kesişme noktasıdır. Çok sayıda organ ile ortalama 30 civarında kimyasal madde ve hormonun bir arada yürüttüğü böyle bir sürecin zaman zaman arızalanması normaldir. Cinsel işlev bozuklukları her zaman her yaşta ortaya çıkabiliyor. Sebepleri bazen sıradan, bazen de önemli oluyor.

Cinsel sorunlar her ülkede olduğu gibi bizde de yaygın. Saklandığı için sıklığı tam olarak bilinmiyor. İşin uzmanları her 3 kişiden birinin cinsel yaşamının herhangi bir döneminde en az bir kez cinsel işlev bozukluğu yaşadığını söylüyor. Cinsel eğitimin eksik, cinselliği konuşmanın ayıp sayıldığı toplumlarda sorun daha kolay yayılıyor. Uzmanların belirttiğine göre cinsel işlev bozukluklarına Türkiye’de de sık rastlanıyor. En sık görülenlerin erkeklerde cinsel isteksizlik, sertleşme problemleri ve erken boşalma, kadınlarda cinsel isteksizlik ve vajinismus olduğu belirtiliyor.

Sık rastlanıyor

Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği (CETAD) tarafından yapılan araştırmaların sonuçlarına bakılırsa Türkiye’de cinsel işlev bozukluğuna genç ve orta yaş kuşağında daha sık rastlanıyor. Batı ülkelerinde ise sorunun daha çok elli yaş üzerindekileri ilgilendirdiği biliniyor. Farklılık muhtemelen genç bir toplum yapısına sahip olmamız ve orta yaş sonrasındakilerin bu sorunları konuşmaktan çekindikleri için kaynaklanıyor. Özellikle gençler arasında "vajinismus, erken boşalma, cinsel birleşmeyi başaramama" gibi psikolojik kökenli cinsel işlev bozukluklarına sık rastlanıyor. Orta yaş ve sonrasındakiler böyle bir sorunla karşılaştıklarında genellikle gizliyorlar. Ya da utanıp doktorlarına söyleyemiyorlar! Ancak ciddi bir sorgulama yaparsanız farkına varabiliyorsunuz.

Cinsel işlev bozukluklarının en önemli nedeni olarak bilgisizlik ve eğitim noksanlığı gösteriliyor. CETAD’ın bu konuda önemli çalışmaları var. CETAD’a göre özellikle "okul çağı döneminde yeterli cinsel eğitimin verilmemesi ve eğitim süreçlerinde öğretmenler, uzmanlar gibi güvenilir kişilerin, kitap, broşür, dergi gibi sağlam kaynakların kullanılmaması" önemli bir rol oynuyor. Yani bilgi eksikliği kadar yanlış bilgilenme de önemli bir sorun.

Yine aynı derneğin raporlarına bakıldığında sorunun kaynağında cinsel yaşamla ilgili yanlış inanışların çok önemli bir rolü var. Çocuklar ve gençler eğer "neleri yapmaları veya yapmamaları" konusunda eğitilmezlerse, yanlı veya yanlış, abartılı bilgilere inanmaya başlıyor. Örneğin, erkekler arasında "Güçlü erkekler üst üste çok kez sevişebilirler" veya "Bir erkek ne kadar sık ve üst üste sevişebiliyorsa o kadar güçlüdür" ya da "Erkek cinsel organının büyüklüğü oranında eşine zevk verir" gibi yanlışlıklar cinsel ilişkiyi daha yolun başında problemli bir sürece sokabiliyor. Bu yanlışlıkları daha da çoğaltmak mümkün.

Diğer taraftan kadın-erkek rolleri ile ilgili yanlış inanışların da etkisi oluyor. Toplumunuzdaki yaygın inanca göre "erkeklerin duygularını belli etmemeleri (erkekler ağlamaz!), kendilerini her cinsel ilişkide mutlaka başarılı olmak zorunda hissetmeleri, cinsel ilişki isteğinin kadından değil erkekten gelmesi gerektiği" gibi yanlış inanışlar zamanla cinsel işlev bozukluklarına yol açabiliyor.

Doğru bilinen yanlışlar

CETAD’ın raporları dikkate alınırsa sorun yalnızca cinselliğin hazırlık safhasındaki yanlışlıklardan da kaynaklanmıyor. Cinsel ilişki sürecinde yapılan hataların da rolü olabiliyor. Örneğin "Cinsel ilişkiyi erkek başlatmalı ve sürdürmelidir", "Uyarılmış erkek boşalmazsa hasta olur", "Sevişmeyi başlatan kadın ahláksızdır", "Dikkat başka yere çekilirse erken boşalma engellenebilir" gibi yanlışlara inananların sayısı oldukça fazla!

Bilgi eksikliği bazen o kadar ileri düzeylere varabiliyor ki cinsel ilişki bir korku, telaş, endişe kaynağı bile olabiliyor. Hamile kalmayla ilgili yanlış inanışlar da önemli bir sorun. Birçok erkek ve kadın öpüşmeyle bile hamile kalınabileceğini düşünüyor. Kısacası toplumumuzun cinsel yönden ciddi bir bilgi eksikliği sorunu var.

Bu yazının hazırlanmasında Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği’nin hazırladığı "Cinsel Yaşam ve Sorunları" isimli bilgilendirme dosyasından yararlandım. Bu dosyayı hazırlayan Dr. Doğan Şahin, Dr. Ferruh Şimşek ve Dr. Hakan Seyisoğlu’na teşekkürler. Arzu edenler www.cetad.org.tr adresinden daha detaylı bilgi edinebilirler.

AKLINIZDA OLSUN

Cinsel fonksiyon bozukluğu, hastalık habercisi olabilir

Cinsel güçsüzlük sorunu her zaman yalnızca ürolojik, hormonal ya da psikolojik nedenlerden kaynaklanmıyor. Bazen herhangi bir hastalığın ilk belirtisi cinsel isteksizlik veya güçsüzlük olabiliyor. Örneğin farkına varmadığınız bir şeker hastalığının, tiroit bezi yetmezliğinin, böbrek üstü hastalığının, böbrek yetmezliğinin, sirozun, beyin ve omurilik hastalığının hatta hipertansiyonun ilk işareti cinsel sorunlar olabiliyor. Ayrıca siz farkına varmadan ilerleyen bir damar yetmezliği, kanser, kan yağları yüksekliği ve damar sertliğinin ilk ve tek belirtisi cinsel yetmezlik olabiliyor. Bu nedenle eğer böyle bir şikáyetiniz varsa sorunun kaynağını mutlaka araştırmak gerekiyor.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Cinsel Yaşam Haberleri