Cinsel işlev bozukluğu, cinsel istekte azalma, uyarılma eksikliği, orgazm sorunları ile buna bağlı olarak cinsel ilişki kurmada ortaya çıkan güçlükleri kapsamaktadır. Bozukluk bir alanla sınırlı olabileceği gibi daha karmaşık bir görünüm içinde de ortaya çıkabilmektedir. Aşağıdaki konular hakkında psikolojik destek almak için 0507 500 23 43 numaralı telefondan bize ulaşabilirsiniz.
CİNSEL SORUNLAR İÇİN Randevu Bilgileri
Randevu İletişim Bilgileri
APAMER - Aktüel Psikolojik Danışmanlık Merkezi
Zuhuratbaba Mah. Akmescit sok. Çiğdem Apt. No:12 Daire:3
Yol Tarifi: Kurumumuz Zuhuratbaba Otıbüs durağına 100 m uzaklıktadır
Telefon No: 0212 466 10 50
Kroki
1. Cinsel İstek bozuklukları
a. Azalmış cinsel istek bozuklukları
b. Cinsel tiksinti bozuklukları
2. Uyarılma bozuklukları
a. Kadında cinsel uyarılma bozuklukları
b. Erkekte sertleşme bozuklukları
3. Orgazm bozuklukları
a. Kadında orgazm bozukluğu
b. Erkekte orgazm bozukluğu
c. Erken boşalma
4. Cinsel ağrı bozuklukları
a. Disparoni
b. Vajinismus
Cinsel işlev bozukluklarının tanısı konulabilmesi için, bozukluğun sürekli ve yineleyici olması koşulu aranır. Bu DSM de klinik bir sonuca varabilmek için öznel değerlendirmelerin belli bir dereceye kadar kabul edilebildiğini göstermektedir. DSM-IV'te ise bir yenilik olarak, tanının konulabilmesi için " kişi için belirgin bir stres veya kişiler arası ilişkilerde bir sorun yaratması" koşulu eklenmiş ve böylece kişinin kendi tepkilerinin de (örneğin sekse hiç ilgi duymama gibi) tanının konulmasında rol oynamasına izin verilmiştir. İşlev bozukluğunun bir başka tıbbi hastalığa (erkeklerde sertleşmeye yol açan diyabet gibi) ya da bir başka eksen 1 bozukluğa (majör depresyon gibi) bağlı olarak ortaya çıktığı düşünüldüğünde, cinsel işlev bozukluğu tanısı konulmaz.
CİNSEL İSTEK BOZUKLUKLARI
DSM-IV'te iki tür cinsel istek bozukluğundan söz edilmektedir. Bunlardan ilki, Azalmış ( hipoaktif) cinsel istek bozukluğudur. Bu bozukluk cinsel fantezi ve etkinliklerde bulunma isteğinin eksikliği ya da hiç olmaması şeklinde tanımlanabilmektedir. İkincisi ise, cinsel tiksinti bozukluğudur. Bu bozuklukta, kişinin cinsel temastan neredeyse tamamen kaçındığı daha ciddi bir bozukluk olarak tanımlanabilmektedir.
Tanımlama ile ilgili sorunlar nedeniyle kesin bir tahminde bulunmamakla birlikte, genel olarak yetişkin nüfusunun %20'sinde azalmış cinsel istek bozukluğu olabileceği düşünülmektedir. Cinsel işlev bozukluğu nedeniyle tedaviye başvuranlardan yarısından çoğunluğu cinsel istekte azalmadan şikayetçidirler. Genel olarak, hem kadınlarda hem de erkeklerde azalmış cinsel istek bozukluğu oranı 1990'larda 1970'lere nazaran daha yükselmiştir (Gerald -Neale-Davıson. 1997).
Tüm DSM-IV tanıları içinde, tanımlamada en çok zorluk çekilen cinsel istekte azalmadır. Kişi ne kadar sık cinsel ilişkide bulunmayı istemelidir? Kliniğe getirilen kişiler çoğunlukla cinselliğe gösterdiği ilginin düzeyinden memnun olmayanlar tarafından getirilirler. Azalmış cinsel istek bozukluğu, içinde yaşanılan çağın ve kültürün etkisiyle insanların cinsellikle ilgili beklentilerinin yükselmesi sonucu olarak ilk defa 1980 yılında DSM-III'de " ketlenmiş cinsel istek" adı altında yer almıştır.
Azalmış cinsel istek veya cinsel tiksinti bozukluğunun nedenleri hakkında bilgi bulmak zordur. Kliniklere başvuran kişiler gözden geçirildiğinde, cinsel istekte azalma bozukluğunda Ortodoks olma, tercih edilmeyen bir cinsiyetteki bir eşle cinsel ilişkide bulunmaya çalışma, kontrolü kaybetme korkusu, hamilelikten korkma, depresyon, sakinleştiricilere ya da antihipertansiyon ilaçlarına bağlı olarak ortaya çıkan yan etkiler, kişiler arası ilişkilerde çatışma, eşini hijyen kurallarına uymamasından dolayı çekici bulmama gibi nedenler sayılabilir. Diğer olası nedenler ise, tecavüz ya da çocuklukta cinsel kötüye kullanım gibi cinsel travma geçirmiş olma ve AİDS gibi cinsel yolla bulaşan hastalıklara yakalanma korkusudur (Gerald -Neale-Davıson. 1997).
Yapılan iki görgül çalışmada öfkenin, kadınlarda daha az olmakla birlikte, hem kadınlarda hem de erkeklerde cinsel isteğin azalmasında önemli bir rol oynadığı ortaya konmuştur. Günlük yaşamlarında yüksek düzeyde stres ya da güçlük yaşadıklarından şikayetçi olanların cinsel istek düzeyi düşük olmaktadır. Ayrıca testesteron düzeyi düştükçe cinsel istek düzeyinin de düştüğüne dair bulgular da vardır (Gerald -Neale-Davıson. 1997).
CİNSEL UYARILMA BOZUKLUKLARI
Bazı kişiler cinsel istekle ilgili pek az ya da hiç sorun yaşamazken, cinsel olarak uyarılmakta veya uyarılmayı sürdürmekte zorluk çekebilirler. Uyarılma, Master ve Johnson tarafından da tanımlanan cinsel tepki döngüsünün ikinci aşamasıdır.
Cinsel uyarılma bozuklukları kendi içinde iki kategoriye ayrılır. Bunlardan biri kadında cinsel uyarılma bozukluğu ve erkekte erektil (sertleşme) bozukluğu. Eskiden bunlardan ilki firijidite ( cinsel soğukluk), ikincisi ise empotans ( iktidarsızlık) olarak da adlandırılıyordu.
Cinsel uyarılma tanısının konulabilmesi için kadınlarda birleşmenin rahat bir şekilde tamamlanabilmesi için gerekli olan vajinal ıslanmanın sürekli olarak yetersiz olması, erkeklerde ise cinsel aktivitenin tamamlanabilmesi için gerekli olan sertleşmenin sürekli olarak sağlanamaması veya sürdürememesi gerekir.
Kadınlarda cinsel uyarılma bozukluğunun görülme olasılığı % 11'den % 48'e kadar yükselmektedir. Gerçek oran büyük bir ihtimalle % 20 civarındadır. Cinsel işlev bozuklukları ile başvuran kadın ve erkeklerin aşağı yukarı yarısını cinsel uyarılma bozukluğu tanısı alanlar olmuştur (Gerald -Neale-Davıson. 1997).
Cinsel işlev bozukluklarının en önemli nedenlerinden ikisi performans korkusu ve kendini seyretmedir. Kendini seyretmede cinsel ilişkiyi yaşamak yerine cinsel ilişkide bulunan kendini seyretme vardır. Bunlara ek olarak, kadın uyarılma bozukluklarında rol oynayan diğer bazı spesifik nedenler de vardır. Örneğin bir kadın kendisi için nelerin cinsel açıdan uyarıcı olduğunun farkında olmayabilir. Cinsel ihtiyaçları hakkında konuşmaktan utanma da buna eklenince, eşinin davranışlarını uyarıcı bulmayabilir, hatta tiksindirici bile bulabilir.
Gözden geçirme çalışmalarına bakıldığında sertleşme sorunlarının 2/3 sinin biyolojik bir temele sahip olduğunu ve genellikle psikolojik faktörlerinde eşlik ettiğini ortaya koymaktadır. Genel olarak penise giden sinir yollarını ya da penise kan sağlayan damarları etkileyen tüm hastalık ya da hormonal dengesizlikler sertleşme problemlerinin ortaya çıkmasında rol oynar. Bunlara Mellaril, Prozac ve bazı hipertansiyon ilaçları ile diyabet ve kronik alkolizm gibi hastalıklar örnek olarak verilebilir. Ancak sertleşme sorununun nedenleri ile ilgili olarak "ya o, ya bu" şeklinde düşünmek yanlıştır. Bu bozukluğun ortaya çıkmasında ve sürdürülmesinde somatik ve psikolojik faktörler birlikte rol oynamaktadır (Gerald -Neale-Davıson. 1997).
ORGAZM BOZUKLUKLARI
DSM-IV'te biri kadınlarda, ikisi erkeklerde görülen üç tür orgazm bozukluğu yer almaktadır. Eskiden "ketlenmiş kadın orgazmı" olarak adlandırılan kadın orgazm bozukluğu, normal bir cinsel heyecan döneminin sonunda orgazmın yaşanamaması durumu şeklinde tanımlanabilir. Uyarılma, masturbasyon sırasında ya da eşle cinsel ilişki sırasında ortaya çıkabilir.
Kadın orgazm bozukluğunun görülme sıklığı ile ilgili yayınlar arasında önemli farklılıklar gözlenmiştir. Kinsey ve arkadaşlarının (1953) yaptığı çalışmada kadınların % 10'u hiç orgazm yaşamadıklarını belirtmişler. Bu araştırmadan yaklaşık çeyrek yüzyıl sonra Levine ve Yost (1976) kadınları % 5'inin yaşamları boyunca hiç orgazm yaşamadıkları saptanmıştır. Aynı araştırmada düşük sosyoekonomik düzeyde olan kadınlarda bu oranın daha da yükseldiği görülmektedir (Gerald -Neale-Davıson. 1997).
Orgazm bozukluğunu açıklamak için pek çok neden sıralanabilir. Belki de kadınların erkeklerin aksine orgazm olmayı öğrenmeleri gerekmektedir. Belki de kadınlarda orgazm erkeklerde olduğu gibi doğuştan olan bir durum değildir. Erkeklerde, hemen her zaman orgazm ile birlikte ortaya çıkan boşalma üremenin olabilmesi için zorunludur. Araştırma sonuçları, ilk cinsel birleşme yaşantısından önce masturbasyon yapmamış ya da çok az yapmış kadınlarda orgazm olamama durumunun, masturbasyon yapmış kadınlara oranla daha fazla görüldüğünü ortaya koymaktadır. Hem masturbasyon yapılmamasından hem de orgazm olamamaktan sorumlu üçüncü bir faktör de söz konusu olabilir. Klinik veriler cinsel bilgi eksikliğinin de önemli rol oynadığını göstermektedir. Kronik alkol kullanımı da kadınlarda orgazm bozukluğunun ortaya çıkmasında rol oynayan somatik bir faktör olabilir (Gerald -Neale-Davıson. 1997).
Diğer bir faktör de kontrolü kaybetme korkusudur. Bazı kadınlar orgazm anında kontrolsüz bir şekilde bağıracaklarından, kendilerini küçük düşüreceklerinden veya bayılacaklarından korkarlar. Bununla bağlantılı olarak ortaya çıkan diğer bir ketlenme nedeni de aklından uzaklaşarak vücuduna teslim olmanın yakışıksız olduğu inancıdır. Eşlerden birinin diğerine cinsel hisler beslememesi de bu sorunun yaşanmasında rol oynayan bir başka faktördür.
Orgazm eşiği açısından kadınlar farklılıklar gösteririler. Bazıları çok fazla kolitoral uyarım olmadan orgazma çabuk ulaşabilirken, diğerlerinin ön sevişme veya birleşme sırasında yoğun ve uzun süreli uyarılmaya gereksinimi vardır ve böyle bir durumda çoğu erkek kendini yetersiz algılayabilir ve bundan dolayı erkek tarafından gösterilen tepkiler de kadının orgazm probleminin ortaya çıkmasında katkıda bulunabilir.
Erkek orgazm bozukluğu ve erken boşalma, DSM-IV' te yer alan iki erkek orgazm işlev bozukluğu kategorisidir. Erkek orgazm bozukluğu veya zor boşalma nispeten daha az rastlanılan bir durumdur. Tedavisi için başvuran erkeklerin % 3-8 arasında görülür. Bu bozukluğun nedenleri arasında, hamile bırakma korkusu, sevgi verememe, husumet ve kadın orgazm probleminde olduğu gibi kontrolü bırakma korkusu sayılabilir. Bazı durumlarda bu problem omurilik yaralanması veya sakinleştirirci kullanımı gibi fiziksel nedenlerden de kaynaklanabilir (Gerald -Neale-Davıson. 1997).
Erken boşalma erkeklerde görülen en yaygın cinsel işlev bozukluğudur ve erkeklerin % 40'ı yaşamlarının bir döneminde böyle bir sorun yaşarlar (Aksoy, U.M. 2006). Laboratuar çalışmaları, erken boşalma sorunu olan erkeklerin. Cinsel uyarılma eşiklerinin düşük olduğunu ve tam bir orgazma ulaştıkları cinsel yaşantıları arasında geçen sürelerin erken boşalma sorunu olmayan erkeklere nazaran daha uzun olduğunu göstermektedir. Erken boşalma genellikle kaygı ile birlikte görülür. Bazen vajene girmeden boşalma ortaya çıkabilir, ama saha sık rastlanan durum boşalmanın girişten birkaç saniye sonra olmasıdır (Gerald-Neale-Davıson. 1997).
CİNSEL AĞRI BOZUKLUKLARI
DSM de cinsellikle ilgili olarak yer alan iki ağrı bozukluğu disparoni ve vajinismusdur. Disparoni tanısı cinsel ilişki öncesinde, sırasında ya da sonrasında yineleyen ya da sürekli genital ağrı olması halinde konulur. Kadınlarda ağrının vajinal ıslanmanın olmamasına bağlı olduğu düşünülüyorsa ( böyle bir durumda cinsel uyarılma bozukluğu tanısı konmalıdır) veya ağrı ikinci bir ağrı bozukluğuna yani vajinismusa bağlı olarak ortaya çıkıyorsa disparoni tanısı konulmamalıdır. Vajinismus vajenin dış üçte birindeki kaslarda birleşmeyi engelleyecek biçimde yineleyen ya da sürekli istem dışı spazmın oluşmasıdır.
Kadınlarda disparoninin görülme sıklığı % 8-15 arası değiştiği gözlenmiştir Erkeklerde % 1 civarında olduğu kabul edilmektedir. Cinsel terapi için başvuranların arasında vajinismusun görülme oranı % 12 -17 arasında değişmektedir (Gerald -Neale-Davıson. 1997).
Birleşme sırasında ortaya çıkan genital ağrı hemen her zaman vajen, rahim veya penis bezlerindeki iltihaplanmalar gibi tıbbi nedenlerden kaynaklanır. DSM-IV te sinsel bir problem olarak tanımlanan vajinismus, bazen hekim tarafından yapılan pelvik muayenede de gözlenebilir.
CİNSEL İŞLEV BOZUKLUKLARI İLE İLGİLİ GENEL KURAMLAR
Modern bilimsel kurumlardan önce cinsel işlev bozukluklarının genel olarak ahlaki bozulmaların bir sonucu olduğu düşünülürdü. Son zamanlarda LoPiccolo tarafından yapılan bir gözden geçirme çalışmasına göre, çocuklukta yapılan aşırı masturbasyonun yetişkin dönemde cinsel işlev bozukluğuna yol açtığı ortaya çıkmaktadır. Von Krafft-Ebing (1992) ve Havelock Ellis (1910) erken yaşlarda yapılan masturbasyonun cinsel organlara zarar verdiğini kısıtlı cinsel enerji deposunu boşalttığını ve sonuçta yetişkin dönemde cinsel açıdan işlevsel olabilme yeteneğini azalttığını belirtmişlerdir. Viktorya döneminin bakış açısına göre tehlikeli cinsel iştah mutlaka kısıtlanmalıdır. Bu dönemde çocukların cinsel organlarını ellemelerini önlemek amacı ile tek parmaklı metal eldivenler giydirilir ve yetişkinleri de çok fazla cinsellikten uzaklaştırabilmek için açık havada yapılan egzersizler ve uygulanması kolay diyetler önerilirdi. Aslında kelloggs mısır gevreği ve graham krakerleri cinsel ilgiyi azaltmak için geliştirilmiş yiyecekler olmalarına rağmen böyle bir etki göstermemişlerdir.
Psikanalitik bakış açısına göre cinsel işlev bozuklukları altta yatan bastırılmış çatışmalardan kaynaklanmaktadır. Bu bakış açısına göre analist hem nedenleri hem tedaviyi belirleyebilmek için ortaya çıkan belirtinin sembolik anlamını bulmaya çalışır. Bu kurumda cinsel işlev bozukluklarında bastırılmış öfke ve saldırganlık ile cinsel ihtiyaçların tatmini arasındaki çatılmaya dikkat çekilmektedir. Dolayısıyla erken boşalarak eşini hayal kırıklığına uğratan bir erkek beklide aslında bilinçaltında olan annesini hatırlatan kadınlara bastırılmış olan düşmanlığını ifade ediyor olabilir. Ya da vajinismus'u olan bir kadın çocuklukta maruz kaldığı cinsel kötüye kullanımdan veya eşinin zorba tavırlarından dolayı erkeklere karşı düşmanlığını ifade ediyor olabilir (Oktay, M. 2008).
Sonraki yıllarda psikanalitik yaklaşımdan oldukça farklı olan davranışçı yaklaşımlar kullanılmaktaydı. Cinsel davranışların da tüm davranışlar gibi öğrenilerek kazanıldığı düşünülmekteydi. Tedavide de nelerin yanlış öğrenildiği üzerinde durulmakta ve öğrenme kurallarına dayanan derin kas gevşetme ve sistematik duyarsızlaştırma yöntemleri kullanılmaktaydı (Oktay, M. 2008).
Masters ve Johnson'un Kuramsal Modeli
Masters ve Johnson (1970), cinsel yetersizliklerin nedenlerini kavramlaştırılırken şu andaki ve geçmişteki nedenleri belirlemede iki sıra modelini kullanmışlardır. Şu andaki nedenler performans korkusu ve seyirci rolüne girme şeklinde iki gruba indirgenebilir. Bunların herikiside kişinin cinsel perfonmansa odaklamasına yol açarak doğal cinsel tepkilerin ortaya çıkmasını engelleyen davranış örüntülerini içerirler.Cinsel işlev bozuklarının şu andaki yada yakın geçmişteki nedenleri olarak görülen performans korkusunun ve seyirci rolünün ortaya çıkmasında bazı tarihi belirleycilerin rolü olduğu düşünülmektedir. Bunlar : dini katılık, psikoseksüel travma, eşcinsel eğilim, yetersiz danışma, aşırı alkol alımı, biyolojik nedenler, sosyo kültürel nedenler (Gerald -Neale-Davıson. 1997).
Masters ve Johnson tedavide cinsel eğitime, eşler arasındaki iletişim biçimlerine, cinsel sorunun ortaya çıkmasında ve sürdürülmesinde rol oynayan hatalı davranışların değiştirilmesine ağırlık vererek ev ödevlerinden yararlanmışlardır (Oktay, M. 2008).
Diğer Çağdaş Görüşler
Master ve Johnson cinsel işlev bozuklarını iç psişik veya cinsel olmayan kişiler arası zorlukların belirtileri olarak değil doğrudan tedavi edilebilecek problemler olarak ele almaktadırlar. Uzun yıllar boyunca cinsel birleşme yaşamayan çiflerin evliliklerinin yada ilişkilerinin neden bozulduğunu anlamak zor değildir. Terapiste başvurana kadar cinsel sorunun mu bu iki kişinin arasındaki düşmanlıktan, yoksa düşmanlığın mı cinsel sorundan kaynaklandığını bilmek mümkün değildir. Çağdaş cinsel terapistler genel olarak cinsel işlev bozukluğu olan çiftlerin hem cinsel hem de ilişki sorunları yaşadıklarını varsaymanın doğru olduğunu düşünürler. Gidrek daha çok dışarıda zaman geçirdiği için karısına öfke duyan bir erkeğin ya da çocuklarına karşı duyarlı olmayan davranışlarından dolayı kocasına kızgın olan kadının eşi ile yaşayacağı cinselliğin tatminkar olmasını beklemek hiçte gerçekçi olmaz. Bu tür negatif düşünce ve duygular cinsel ilişkiyi etkiler ve aksi takdirde mümkün olabileceği halde cinsel uyarılma ve zevki engeller.
Çiftin yaşadığı cinsel zorluklar terapistin hemen fark edemediği hatta çiftinde bilmediği bir amaca hizmet ediyor olabilir. Psikanalitik paradikmada ikincil kazançlar olarak bilinin bu gizli avantajlar terapi iyi gidiyormuş gibi görünse de zaman zaman terapiyi sabote edebilirler. Örneğin karısına kızgın olan bir adam sertleşme probleminin karısının cinsel doyumunu engellemesinden tatmin olabilir.
Cinsel problemi olan kişilerin bilgi ve beceri düzeyi yeterli olmayabilir veya eşlerinden bazı yetersizlikler görülebilir. Kişinin eşi ile ilgilenmesi, karşılıklı tatminkar bir cinsel ilişkinin yaşanabilmesi için tek başına yeterli değildir. Kaplan (1974) eşlerden birinin diğerini memnun etmeyi çok fazla istemesi halinde, o kişinin kendini projektör ışığı altında hissedeceğine ve performans kaygısının ortaya çıkabileceğine dikkat çekmiştir (Gerald -Neale-Davıson. 1997).
Eşler arası zayıf iletişim de cinsel işlev bozukluğunun ortaya çıkmasına katkıda bulunur. Herhangi bir nedenden dolayı diğerine tercihlerini, hoşuna gidenler ya da gitmeyenler hakkında bilgi vermeyen bir kişi eşinin onun beklentilerini ya da aklından geçenleri tahmin edememesini yanlış yorumlayabilir ve bunu kendisiyle yeterince ilgilenmemesinin bir belirtisi olarak değerlendirebilir.
Cinsel yolla bulaşan hastalıklardan birine yakalanmak ile ilgili endişeler de uzun zamandan beri insanları cinsellikten uzaklaştıran ve cinsel zevki engelleyen faktörlerdendir.
CİNSEL İŞLEV BOZUKLUKLARININ TERAPİSİ
Bilişsel davranışçı terapiler, cinsel terapilerde en başarılı olanıdır. Bilişsel- davranışçı terapide amaç hem davranışın, hem de bu davranışlara yol açtığı düşünülen otomatik düşüncelerin, temel inançların değiştirilmesidir. Master ve Johnson'un cinsel işlev bozukluklarının tedavisinde öncülük ettiği çalışmalar oldukça önemlidir. Onların bu çalışmaları cinsel işlev bozukluğu olan hastaların yaşamlarını iyileştirmek amacı ile uygulanan tadavileri etkilemiştir. Cinsel işlev bozukluklarının terapisinde bozukluğun karmaşıklığı ve çok yönlü yapısı genellikle birkaç tekniğin birlikte uygulanmasın gerektirir.
Kaygının Azaltılması
Master ve Johnson'ın terapi porogramının yayınlanmasından önce davranışçı terapistler işlev bozukluğu olan kişilerin cinsel durumun kaygı yaratan farklı özelliklerine aşamalı ve sistematik olarak maruz bırakılmaya ihtiyaçları olduğunu düşünmekteydiler. Wolpe'nin sistematik duyarsızlaştırma ve gerçek yaşamda duyarsızlaştırma uygulamaları özellikle beceri eğitimi ile birleştirildiğinde çok başarılı sonuçlara ulaşmıştır. Master ve Johnson'ın programında da temel teknik gerçek yaşamda duyarsızlaştıma olmak ile birlikte diğer ek tekniklerde tedavinin etkinliğinin arttırılmasına katkıda bulunmaktadırlar.
Tutum ve Düşünceleri Değiştirme
Duyumsal farkında olma prosüdürleri olarak adlandırılan uygulamalarda çiftler cinsel uyarılmanın en başından itibaren hoş duyumlar üzerine odaklanmaları içi cesaretlenderilirler. Akılcı duygusal terapi, cinsel işlev bozukluğu olan kişilerin masturbasyon ile ilgili olarak sorun yaratan "meliyim, malıyım" şeklindeki düşüncelerinin daha az zorlayıcı düşüncelere dönüştürülmesine yardımcı olur.
Beceri ve İletişim eğitimi
Cinsel beceri ve iletişimi geliştirebilmek için terapist yazılı metinler verebilir, cinsel ilişki tekniklerini gösteren film ve videolardan yararlanabilir ve bu teknikleri danışanları tartışabilir. Pek çok işlev bozukluğu açısından eşlerin birbirlerine cinsellik ile ilgili hoşlandıkları ve hoşlanmadıkları hakkında bilgi vermeleri için cesaretlendirilmeleri çok önemlidir. Beceri ve iletişim eğitimi birlikte uygulandığında hastaların kaygı yaratan duruma (eşini çıplak görmek gibi) maruz kalmalarını sağlayarak duyarsızlaştırma etkisi yaratmak mümkün olur.
Çift Terapisi
Cinsel işlev bozuklukları genellikle stresli bir evlilik ya da çok yakın ilişki içinde ortaya çıkarlar ve bu çiftlerin çoğunlukla cinsellikle ilgili olmayan alanlarda da özel bir eğitim almaya ihtiyaçları vardır. Cinsel terapi ile ilgili son yayınlar, sistem bakış açısının önemini vurgulamaktadır. Sistem bakış açısına göre cinsel problem karmaşık bir faktörler ağı içine gömülmüş durumdadır ve örneğin erkeğin sertleşme sorunu kadının kocasının cinsel isteklerini tatmin etme ile ilgili kaygılarının ortadan kalkmasına yol açabilir. Ve dolayısıyla bu sorunun devam etmesi çiftin işine yarıyor olabilir. Bazen master ve Johnson tipi cinsel terapi yerine yada buna ek olarak eşlerin aileleri olan ilişkileri yada çocuk yetiştirme biçimleri gibi cinsel olamayan sorunları üzerine odaklanmakta uygun yada gerekli olabilir.
Tıbbi ve Fiziksel İşlemler
Cinsel işlev bozukluklarıyla ilgili biyolojik faktörler hakkında ki bilgiler arttıkça terapistlerin altta yatan somatik problemlerin işlev bozukluklarına katkıda bulup bulunmadığını araştırmaları giderek daha önem kazanmıştır. Somatik faktörlerin dikkate alınması özellikle disparoni ve sertleşme bozukluğu açısından çok önemlidir. Disparoni post menapoz dönemindeki kadınlarda vajinal dokulardaki kalınlaşmayı azaltan ve vajinal kayganlığı arttıran öztrojen tedavisi ile iyileştirilebilir. Cinsel dürtülerin ciddi derecede kaybolduğu tabloya depresyonda ekleniyorsa anti depresan ilaçlar yararlı olabilir. Kaygı nazaltıcı tekniklere ek olarak sakinleştiricilerde kullanılabilir.
Bazı durumlarda cerrahi müdahalelerde uygulanabilir. Örneğin kronik sertleşmeme sorununda penisin içine yarı sert silikon bir çubuk veya penisin istendiği zaman şişirilmesini olanak veren bir şişirici alet yerleştirilebilir. Ancak bu tür uygulalamaların yapıldığı erkeklerin uzun süreli izlendiği çalışmalarda çoğu kez cinsel işlevlerdeki zayıflığın devam ettiği saptanmıştır.
Son zamanlarda biyololjik faktörlerin söz konusu olduğundan şüphelenilen erkeklerde oral yolla alınan yohimbin hidroklorit ile bazı başarılı sonuçlar elde edilmiştir. Bu ilaç penise doğru olan kan akışını arttımada ve kanın penis dışına akışını ise azaltmaktadır.
Her tür tıbbi müdahelede pikososyal faktörlerinde dikkate alınması çok önemlidir. Çünkü cinsel işlev bozuklukları karmaşık kişiler arası kişiler ve iç psişik çatışmaların içine gömülmüş durumdadır. Geniş popülasyonlarla yürütülen klinik çalışmalarla belirlenen ölçütler yanında, cinsel terapi, tıbbi ve cerrahi tedavilerin yaratıcı ve stratejik entegrasyonu, kişilerin cinsel sağlıklarının yeniden kazandırılması konusunda bize yardım edebilir
Modern Yaklaşımlar (Eklektik)
Modern yaklaşımlarda yapılan değişikliklerden biri terapinin uygulanma biçiminde olmuştur. Örneğin Masters ve Johnson'un yaklaşımında tedavi biri kadın biri erkek olmak üzere çift terapist tarafından yapılmaktaydı ancak her zaman çift terapist kullanma imkanı olmadığından, tedavi tek terapist tarafından yürütülmektedir. Masters ve Johnson yaklaşımında çiftle her gün görüşülmekteydi, oysa modern yaklaşımlarda haftada bir veya iki kez görüşülmektedir. Masters ve Johnson'un yaklaşımı ile modern terapi yaklaşımları arasındaki en önemli farklılıklardan bir diğeri de tüm görüşmelere eşlerin birlikte katılmaları zorunluluğunun kalkmasıdır. Eğer eşler arasında önemli ilişki ve iletişim sorunları yoksa, ev ödevleri aksatılmıyor, konulan yasaklara uyuluyorsa, eşin tüm görüşmelere katılmasına gerek olmayabilir. Yine yapılan çalışmalarda terapist ile hastanın aynı ya da ayrı cinsiyette olmalarının tedavi açısından önemli bir faktör olmadığı sonucuna varılmıştır. Bizim kültürümüzde cinsel sorunlu hasta ile terapistin aynı cinsiyette olmasının daha uygun olacağını düşünmekteyiz. Cinsel sorunu olan kadınlar erkek terapistten çok bir kadın terapisti tercih etmekteler sorulduğunda da daha rahat konuşabildiklerini söylemekteler. Modern cinsel terapilerde eklektik bir yaklaşım kullanılmaktadır. Örneğin Havvton cinsel işlev bozukluklarının tedavisinde davranışçı ve bilişsel terapi yöntemlerini. Kaplan ise davranışçı ve psikanalitik terapi yöntemlerini birlikte uygulamaktadırlar. Cinsel işlev bozukluklarının tedavisinde kullanılabilecek diğer bir eklektik yaklaşım ise Bilişseldavranışçı ve Geştalt terapi yöntemlerinin birlikte uygulanmasıdır (Oktay, M. 2008).
Cinsel işlev bozukluklarının terapisi için Öztürk (2008), sağaltım ilkeleri belirlemiştir. Bunlar kısaca şu şekildedir; Sorunun ne olduğunu ve terapinin amacını belirlemek, sorunu hazırlayan, ortaya çıkaran ve sürdüren faktörleri anlamak için bilgi toplamak, sorunu formüle ederek uygulanacak tedavi planını oluşturmak, uygulanacak tedavi hakkında hastaya/çifte bilgi vermek ve terapi sürecini başlatmak (Öztürk, 2008).
Cinsellik sağaltımı kadın cinsel işlev bozukluklarında, erkeklere göre çok daha etkilidir. Eşler arasında cinsellik dışındaki ilişkinin niteliğinin yüksek olması sağaltımın başarısını arttırır. Entelektüel olarak psikoterapiye uygun çiftlerle daha başarılı sonuçlar alınabilir (Öztürk, 2008).
KAYNAKLAR
- Aksoy, U.M. (2006). Obsesif Kompulsif Bozukluk ve Panik Bozukluğu Hastalarındaki Cinsel işlev Bozukluklarının Karşılaştırılması. Uzmanlık Tezi. (s:39-40)
- Aydın,H.(2002). Cinsel İşlev Bozuklukları. Yayınlanmamış Makale.
- Oltmanns-Neale-Davıson. (1997). Anormal Psikolojisi (Çeviri Editörü:İhsan Dağ). Türk Psikologlar Derneği Yayınları. Ankara. (s.399-409).
- Oktay, M. (2008). Cinsel Terapiler. İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri Sempozyum Dizisi No:62. (S:323-328)
- Öztürk, O.Uluşahin,A.(2008). Ruh Sağlığı ve Bozuklukları II. Nobel Kitabevi. 11.Baskı, Ankara. (s.593- 600).
- Doğan, S. Doğan, M (2006).Çoğul Cinsel İşlev Bozukluğu Olan Bir Çiftte Cinsel Terapi ve İlaç Tedavisinin Birlikte Kullanımı. İstanbul 42. Ulusal Psikiyatri Kongresinde sunulmuştur.