Şemsinur Özdemir/ ZAMAN
Ramazan, aile veya misafirlerle açılan iftarları, sahurları, cemaatle kılınan teravih namazları, zekat, fitre ve sadakaları ile müminler için sadece oruç tutmaktan ibaret bir zaman diliminden daha zengin manalar taşıyor.
Bireysel bir ibadet gibi görünen oruç hali, oruç tutmayanları da içine alan manevi atmosferiyle toplumsal bir durulma, arınma, yavaşlama ve bedeni aşıp ruhu keşfetme yolculuğuna dönüşüyor. Psikiyatr Mustafa Merter, Ramazan'ın bu yönüyle kaygı bozukluklarına karşı 'sosyal terapi' imkânı sunan iyileştirici bir süreç olduğunu söylüyor. Ramazan ayı boyunca yaşanan hallerin bir yenilenme etkisi olduğunu ifade eden Merter, teslimiyet, tevekkül, sabır, tefviz kabiliyetleri artan kişinin çağımızın en yaygın sorunu olan kaygıdan uzaklaştığını ve ruhen bir rahatlama yaşadığını ifade ediyor. 'Her zaman olabileceklere hazır olma hali' olarak tanımlanan tefviz'in psikiyatrlar için çok önemli bir kavram olduğunu dile getiren Merter' "İnsan üzerine tefekkür eden bazı bilim adamları, yaşadığımız çağa 'kaygı çağı' diyor. Kaygı, geleceğe dair somut bir dayanağı olmayan, serbest dolaşan korkulardır. Bize gelen hastaların büyük çoğunluğu kaygı, panik atak, kronik evham yaşayan insanlar. Tevekkül, tefviz, sabır, teslimiyet gibi hallerin tekrardan canlanmasıyla kişideki kaygı oranında büyük bir düşüş oluyor. İlaç alıp da kaygısını dindirmek isteyen insanlar, üç ayları farz ve nafile ibadetleriyle tam manasıyla ifa etseler belki de ilaca ihtiyaçları kalmayacak." diye konuşuyor.
Cemaatle yapılan ibadetin hikmeti
Cemaat halinde yapılmasına tek başına yapmaya göre daha çok önem verildiğine dikkat çeken Mustafa Merter, bu sayede iyi niyetlerle bir araya gelen toplulukların kalplerindeki güzelliği birbirine aktardığını belirtiyor. Bu hali milyonlarca insanın bir anda secdeye vardığı umre ziyaretinde yaşayan Merter, hissiyatını şöyle anlatıyor: "Milyonlarca insan bir anda secdeye varınca rasyonel akıl duruyor, gönüller birleşiyor, gönüllerden birbirine güzellik akıyor. O cemaatin içinde öyle güzel bir insan vardır ki, onun gönlünden benim gibi garip birisinin gönlüne güzellikler akıyor. Turgutreis'te cami cemaatimizde Süleyman abi diye çok sevdiğim bir dede var. Rükuda 'sübhane rabbiyel azim' derken üçüncüsünün sonunu uzatıyor. Secdede de 'sübhane rabbiyel ala'nın sonunu uzatıyor. Niye böyle yapıyor diye düşündüm ve ben de yaptım. Gönül temizleniyor sanki. Birdenbire namaz başka bir anlam kazanıyor. Siz de deneyin. Eskiden çabuk kılardım namazımı, şimdi secdenin önemini anladım. İşte birbirimize sözlü ve sözsüz olarak güzellikleri aktarabildiğimiz için cemaatle ibadet önemli."
Hayatın gerçekleriyle tanışın
5 senedir birkaç kez Afrika ülkesi Nijer'e gidip yardım faaliyetlerine katılan, orada açılan özel Türk okullarına destek olan Mustafa Merter, ilk ziyaretinde iki çocuğunu da götürmüş. Hayatın gerçekleriyle tanışan çocukların beklenenden daha kısa sürede olgunlaştığını ve sorumluluk sahibi olduklarını gözlemlemiş. Günümüzde kendini gerçekleştirme, bireyselleşme adı altında zevk perest, bencil bir insan modeli oluşturulduğunu ifade eden Merter'e göre, nefs psikolojisi açısından bu sadece bulunduğu katı tezyin etmek anlamı taşıyor. Aynı yerdeki mobilyaları, figüranları değiştirene mutluluk vaat ediliyor. Oysa başarılı bir psikoterapinin sosyoterapi bölümünde insanın mutlu olması ve mutluluğunun sürekli olması için 'veren' var oluş konumuna geçmesini anlatmak, ondan sonra da yol göstermek gerekiyor.
İnfak etmek korkuyu, kederi azaltır
Üçüncü dünya ülkelerine gidip belirli bir süre kalmayı tavsiye eden Merter, gerçek mutluluğu yaşamak isteyen herkese 'hayır terapisi' yapmasını öneriyor. Cenab-ı Hakk'ın Bakara Sûresi 262. ayette 'mallarını Allah yolunda harcayanların korku ve üzüntü yaşamayacağını' bildirmesine dikkat çeken Merter şöyle konuşuyor: "Modern hayat hepimizi bencilleştiriyor. Yaşadığımız lüksün, refahın farkında değiliz. Ama gidip bir cep telefonuyla bir çocuğun 6 aylık hayatını kurtarabileceğini gördüğün zaman bütün referanslar değişiyor. İmkânı olanların tatilini Avrupa veya başka yerde geçireceğine veya bir umre daha fazla yapacağına yoksul bir ülkeye gidip hizmet vermesi, ailesiyle orada kalması, çocuklara çok çabuk olgunluk kazandırıyor. Sanal dünyadan, akvaryumdan çıkıp hayatın gerçeğiyle yüzleşiyorsunuz. İmkânı olmayanlar, yaşadıkları şehirde yoksul evlerini ziyaret edebilir. "
Psikiyatr Mustafa Merter 'hayır terapisi' öneriyor
Anne ve baba ilişkileri, çocuklarla yaşadığımız nörolotik sorunlar daha ziyade nefsin alt katlarının sorunlarıdır. İnsan, hayır terapisi yaptıkça nefs katlarında farkına varmadan yükselecek ve sorunları da azalacaktır. Sahip olduklarından verdikçe daha az korkan, daha az mahzun olan, depresyonunu, kronik anksiyetesini aşmış insanların tabii ki iletişimi daha güzel olur. Bu, çocuklar için de geçerli. Böyle bir hizmetten sonra aile içindeki anlaşmazlıklar büyük oranda azalabilir. Gidip de psikiyatristlere avuç dolusu para yedireceğine, yoga vs. ile uğraşacağına hayır terapisi yapsın, daha iyi netice alır.