Kendini Gerçekleştirme Eğilimi (Actualizing tendency) ve Tam İşlevde Bulunan Birey (Fully functioning person): Kendini gerçekleştirme, “organizmanın sahip olduğu tüm kapasiteleri onu devam ettirecek veya geliştirecek bir biçimde geliştirmedeki doğuştan getirdiği eğilim” olarak tanımlanmaktadır (Duy, 2005). Kendini gerçekleştirme, yaşam boyu devam eden bir süreçtir (Corey, 2005). Rogers (1990) bu süreçte ilerleyen bireyin özelliklerini şu şekilde açıklamaktadır:
- Yeni yaşantılara açık olma
- Kendi varlığına güvenme
- Değerlendirmeyi içsel kaynağında yapma
- Tam olarak işlevde bulunma, değişime uğrama arzusu.
Duy’a (2005) göre bir bireyin tam işlevde bulunması azami psikolojik uyum, azami
psikolojik olgunlaşma, tam bağdaşım içinde olma ve yaşantıya tamamen açık olması ile eş anlamlıdır. Tam işlevde bulunan birey, yaratıcıdır; yapıcıdır ve güvenilirdir; özgürdür ve kendini sınırlamaz. Nasıl davranacağını ancak birey seçebilir ve onun özgürlüğü, kendi sorumluluğunu alarak kendi yaşamını yaşamasını sağlayan içsel –fenomenolojik- bir özgürlüktür.
Yaşantı (Experience): Organizmada belli bir zamanda bireyin farkındalığı dahilinde gerçekleşen her şeydir. Yaşantı, bireyin dış olaylara dair algısı yanında bedeninde yaşadıklarına dair algısını da içerir; bilinçli ve bilinçdışı yaşantıların tümü de bireyin fenomenal alanını oluşturur (Duy, 2005).
Algı ve Farkındalık (Perception, Awareness): Bir yaşantı algılandığında, bu, onun bilinçli bir farkındalık içinde olduğunu gösterir. Algılama, “yaşantıların veya uyarıcıların farkında olmak”tır (Rogers, 1990). Bu açıdan, algı ve farkındalık kavramlarının, birey merkezli yaklaşımda hemen hemen eş anlamlı bir şekilde kullanıldığı söylenebilir.
Benlik ve Benlik Kavramı (Self-concept, ideal self-concept): Benlik, “organizmik benliğin dayandığı gerçek” olarak anlaşılmakta ve günlük yaşamda “kendi kendisi olmaya çalışmak” şeklinde ifade edilmektedir. Benlik kavramı ise, kendi yaşantıları ve organizmik beni ile her zaman uyuşmayabilecek biçimde bireyin kendini algılamasıdır. Bu tanımlardan yola çıkılarak, ideal olarak kendini gerçekleştirmenin, benlik kavramı ve benliğin boyutlarının eş anlamlı ve uyumlu olduğu zaman başarılabileceği söylenebilir (Nelson-Jones, 1995; akt. Bilge, 1996).
Kendileriyle ilgili algılamaların bütünü ve gereksinimlerini karşılamak üzere yaşamdaki etkileşimlerinin aracı olduğundan, bireylerin benlik kavramı önemlidir. Etkili bir benlik kavramı, çevreden de organizmadan da kaynaklansa, bireylerin yaşantılarını gerçekçi olarak algılamalarına, yaşantılara açık olmalarına izin vermektedir (Nelson-Jones, 1995; akt. Bilge, 1996). Benlik ve organizma arasındaki bağdaşım olgunluğu, uyumu ve ruh sağlığını belirler (Duy, 2005). Rogers, ruh sağlığı yerinde olan insanın benlik niteliklerini şu şekilde sıralamıştır (akt. Bilge, 1996):
- Benliği kabul edebilme,
- Benliğin dıştan ve içten gelen uyarıcılara (yaşantılara) açık olması,
- Benliğin yaşantılarını gerçeğe uygun bir biçimde simgeleştirebilmesi,
- Benliğin yaşantıyla uyuşmazlık içinde olduğu durumları fark etmesi,
- Bireyin tüm yaşantılarını benlikle tutarlı hale getirmesi.
Kaygı ve Savunma (Anxiety, defense): Rogers’a (1995) göre benliğimizle ilgili sahip
olduğumuz bilgilerle (benlik kavramı) tutarlı olmayan bir bilgiyle karşılaştığımızda kaygı yaşamaya başlarız. Kaygıyla başa çıkmak için de bireyler, mevcut benlik yapısını korumak için savunmaya geçerler (Burger, 2006).
Psikolojik Uyumsuzluk ve Psikolojik Uyum (Psychological maladjustment and adjustment): Organizmanın bilinç düzeyinde anlamlı ve önemli yaşantıları inkar etmesi veya bozması durumunda, benlik ve yaşantı arasında uyumsuzluk ortaya çıkar. Psikolojik uyumsuzluk, sosyal bir bakış açısıyla ele alınmaktadır (Duy, 2005). Psikolojik uyum ise benliğin, yaşantıya tam olarak açık olması gibi, yukarıda belirtilen sağlıklı benlik niteliklerine sahip olması ile gerçekleşir.
İçsel Başvuru Çerçevesi (Internal frame of reference): Belli bir zamanda bireyin farkındalığıyla gerçekleşen yaşantı alanının tümüdür (Duy, 2005).
Olumlu Kabul (Positive regard): Diğer bireye karşı yakınlık, hoşlanma, saygı, sempati ve kabul duygularıyla sonuçlanan ve bireyin yaşantısal alanında olumlu bir farkındalık meydan getiren, onun öz yaşantılarına dair algıdır (Duy, 2005). Olumlu kabul, psikolojik danışmanın, danışana saygısını ifade eder; bu kabul, koşulsuz olmalıdır ve empati, koşulsuz olumlu kabul için gerekli becerilerdendir (Bilge, 1996).
Empati (Emphaty): Rogers, empatinin psikolojik danışmanlar danışanlarına koşulsuz olumlu kabulle yaklaştıklarında, onları etkin biçimde dinleyip düşünsel ve duygusal geri bildirimlerini duyarlı ve doğru bir şekilde verdiklerinde ortaya çıktığını ileri sürmüş ve empatiyi kuramının “merkezi”ne yerleştirmiştir (Davis, 2005). Duy’un (2005) açıklamasıyla empati, bireyin içsel başvuru çerçevesini ve ona eşlik eden anlamları, duyguları sanki bireyin yerindeymiş gibi ama kendini kaybetmeden algılama durumudur.
Bu içerik Hacettepe Üniversitesinden Fatma ARICI’nın “Birey Merkezli Yaklaşım Ve Akılcı Duygusal Davranışçı Terapinin Karşılaştırılması” başlıklı çalışmasından alıntılanmıştır.