TÛBA KABACAOĞLU / AKSİYON DERGİSİ
Kabul etmem uzun zaman alsa da ben bir bağımlıyım. Hayatımda onun kadar hiçbir şeyi önemsemiyorum. Ailem, arkadaşlarım, dostlarım bile çoğu zaman anlamsız geliyor. Kendimi tek mutlu hissettiğim ortam orası.”
“Çocuğum alkol ya da uyuşturucuya alışmış kadar üzgünüm. Bir yıldır oğlum bu illetten kurtulmaya çalışıyor. Bizim de çok hatalarımız olmuş. Bu süreç bize çok şey öğretti.”
“Okulda, dershanede, hatta uyurken bile aklımdaki tek şey oyun. Sabah gözlerimi açar açmaz gece kim, ne yapmış bakıyorum. Bazı günler arkadaşlarımın isteğini kıramıyor, sabaha kadar bilgisayar başından kalkamıyorum.”
Bu cümleler internet bağımlılığıyla başı belada olanlar ile ailelerine ait. İnternet bağımlıları ne uyuşturucu ne de alkol alıyor ama en az bunlar kadar hayatlarına zarar veren sanal âlemden vazgeçemiyorlar. Hepsi “birkaç saatten bir şey olmaz” diyerek başlamışlar önce. Sonra devamı gelmiş. Kimse de “Sen ne yapıyorsun?” dememiş. Ebeveynler çocuklarının ders çalıştığına, önemli araştırmalar yaptığına inanmış hep. Ta ki yavruları, arkadaşlarıyla, hatta aileleriyle tüm iletişimini koparıp yeme-içme ihtiyacını bile bilgisayar başında karşılayana dek…
Saatlerce odasından çıkmayan gençlerde bir müddet sonra okul başarısızlığı, asilik, mutsuzluk, içine kapanıklık başlamış. Bazıları da hayatlarında ilk kez sigara, uyuşturucu gibi maddelere “görünmeyen arkadaşlar”ı vesilesiyle alışmış. Tabii cinsel istismarlar da cabası...
Sanal dünyanın verdiği zararları yukarıdaki birkaç cümle özetlese de konu üzerine söylenecek çok şey var. Çünkü her gün 25 milyondan fazla çocuk ve genç saatlerce sörf yapıyor. Kâh ödev yapma, kâh sınıf arkadaşlarıyla sohbet etme bahanesiyle. Aileler, sanal dünyanın çocuklarına vereceği zararları bilmediği için ortalarda uzun süre gözükmeyen yavrularının durumundan rahatsızlık duymuyor, onları merak etmiyor. Herhangi bir haberde sanal ortam yüzünden başına kötü şeyler gelenlerin hikâyelerini dinlediklerinde de “Bizim çocuk yapmaz!” deyip sorumluluğu üzerlerinden atıyorlar.
ÇOCUKLAR İNTERNETTE NE ARIYOR?
Oysa Türkiye’deki ailelerin yüzde 27’sinin evinde internet var. Üstelik sessizce odasına çekilmiş çocuğunuzun orada ne yaptığını bilmiyorsunuz. Evladınızın giderek insanlıktan çıkmasını istemiyorsanız sanal âlemin onun hayatında nelere mal olabileceğini bilmenizde fayda var. Zihninizi açacak sorular ise aslında basit: Son zamanlarda oğlunuzda/kızınızda ne gibi davranış değişiklikleri gözlemlediniz? Sanal dünyaya tamamen bağlanmış birinin özellikleri nedir? Bu psikolojik rahatsızlıktan kurtulmak mümkün müdür? Bir çocuk/genç, neden sahte bir dünyayı gerçeğine tercih eder?
International Crime Analysis Association (ICAA), çocukların internette dolaşırken karşılaştıkları riskler ile verdikleri tepkileri araştırmış. Çalışma kapsamındaki çocuklar, seks ile ilgili konulara hayli ilgi duyuyor. Ebeveynlerin yüzde 47’si çocuklarının internette ziyaret ettiği siteleri nadiren denetliyor. Yüzde 27’lik kesim de tamamen denetimsiz bilgisayarlar kullanıyor. Yüzde 34’ü ise internet kullanım prensipleri konusunda büyüklerinden hiçbir bilgi, öneri almamış. İnternet güvenlik firması Symantec tarafından Şubat 2008-Temmuz 2009 tarihleri arasında yaptırılan başka bir çalışmada da 7-14 yaş arasındaki internet kullanıcılarının sanal dünyada aradığı anahtar sözcükler masaya yatırılmış. İlk üç sıraya YouTube, Google ve Facebook girerken; ardından “sex” ve “porno” kelimeleri geliyor.
Çocuk ve gençlerin bu kadar internetle haşir neşir olmasının evveliyatı aslında çok değil. Okul ödevlerinin sanal âlemden araştırılarak yapılması tüm bu olumsuzlukların belki de çıkış noktası. Çünkü birçok aile kötü ortamlardan çocuklarını korumak için evine internet aldı. Oğlu-kızı kafeye gittiğinde camda, kapıda bekleyen ebeveynler, internet eve girince “Evladımız nasıl olsa yanımızda” diyerek tüm denetim ve hassasiyetlerini kaybetti. Hâl böyle olunca da sanal dünyanın çekiciliği çocuklarımızı içine alıp bilinmeyen bir yere sürüklemeye başladı…
“KENDİ DÜNYAMI KURMAK İSTEDİM”
Birçok ebeveyn fark edemese de aslında çocuklar anne-babasının bir yansıması. Bu bazen birebir, bazen de farklılaşarak mümkün. Dolayısıyla yaşadığı dünyayı bir kenara itip sanal dünyaya meyleden çocukların bu saplantısında anne-babasının rolü nedir? Çocuk ve ergen psikoloğu Belkıs Ertürk’e göre aileler, geçim ya da çatışmalar sebebiyle çocuklarını internete itiyor: “Anneler artık televizyon başında. Baba ile çocuklar da sanal dünyada. Evdeki iletişimin aslında ne kadar koptuğunu gösteriyor bu tablo bize.”
Ertürk’ün iddiasını doğrulayacak bir örnek de 15 yaşındaki Pelin’in yaşadıkları. Pelin, yaklaşık bir yıldır psikolog ve psikiyatr yardımıyla bağımlılık tedavisi görüyor. Yavaş yavaş bu kötü alışkanlığından kurtulduğunu söylüyor. Sanal dünya ile birlikte hayatının nasıl değiştiğini ise anlamamak mümkün değil: “İçi boşalmış, duygu dünyası altüst biriydim. Yeme-içme ihtiyaçlarımı bile karşılamıyordum doğru düzgün. Dış dünyadan korkuyor, birilerinin bana zarar vereceğini düşünüyordum. Yaşadığım ortamdan koptukça internet cazibesini artırıyor, hayatımdaki yerini kuvvetlendiriyordu. Yaşadıklarımın farkında bile değildi ailem. Annemle babam kendi kurdukları, içinde bulunmadığım bir hayatta yaşıyordu. Ben de kendi dünyamı sanal ortamda kurmak istedim. Okul birinciliğine oynarken ne zaman ki sınıfta kalacak düzeye geldim, o zaman bir şeylerin yolunda gitmediğini anladılar.”
EBEVEYNLER İNTERNETİ ÇOCUKLARINDAN KURTULMAK İÇİN KULLANIYOR
Pedagog Adem Güneş de ailelerin internet ve televizyonu çocuklarından kurtulmak için kullandığını belirtiyor. Adem Bey, internet bağımlısı danışanlarından yola çıkarak bir ‘ana problem’ bir de ‘yansıyan problem’ bulunduğunu anlatıyor. Buna göre, internet bağımlılığı, yansıyan problem kategorisinde değerlendiriliyor. Yani, çocukları sanal âlemin kucağına iten, görünen ya da görünmeyen sebepler bulunuyor. Hiçbir çocuk durup dururken mutluluğu sahte bir dünyada arama çabası içine girmiyor. Ana problemlerin başında ise ebeveynlerden birinin ya da ikisinin kaybedilmesi, aile içi iletişimsizlik, sevgisizlik, ilgisizlik, yalnızlık, ergenlik sorunları, okul ya da sosyal hayatta yaşanan sıkıntılar gösteriliyor. Anne-babalar ‘acaba evladımın içinde neyi kaybettim ki o boşluğu internetle dolduruyor’ diye kendine sorması, buna kafa yorması gerekiyor.
Anne-babaların ‘Ama bizim çocuk böyle değil ki!’ deyip içini rahatlatmamasında fayda var. Çocuğunuz ağır bağımlı olmasa da bu yolda hızla ilerliyor olabilir. Henüz önemli sorunlar yaşamadığınız için de kafanız rahattır. Fatih Üniversitesi öğretim görevlisi Adem Güneş, bağımlılık tanımını şöyle yapıyor: “Çocuk ve gençler günde en az dört saatini internette geçiriyor ya da sosyal çevre içinde (kendi akraba ve arkadaşlarının yanında) 4 saat iletişimsiz kalabiliyorsa bu kişilere bağımlı diyebiliriz.”
İnternet bağımlısı çocuk ve gençlerde gözlenebilir değişikliklere gelince… Uzun süre oyun ya da sohbet sitelerinde vakit geçirenler, normal hayatında kendini ifade etmekte zorlanıyor ya da yakın ilişki kurmakta güçlük çekiyor. Hatta evlerine gelen misafirlere ‘hoş geldiniz, nasılsınız’ dahi diyemiyor, onlardan köşe bucak saklanıyor. Yaşanan bu tip sıkıntılar sanal dünyaya daha çok bağlanmasını da tetikliyor. Sırlarını aile fertlerine, okul arkadaşlarına anlatmak yerine ‘sanal arkadaş’larıyla paylaşıyor. Gözler bozuluyor, kamburluk başlıyor, dikkat dağınıklığı baş gösteriyor. Sürekli internette gezinmekten arkadaşlarıyla ne konuşacağını, kendini nasıl ifade edeceğini bilemiyor. Ayrıca bağımlıların bakışları, konuşma şekli, vücut dili değişiyor. Çünkü makineyle iletişime geçiyor sürekli. Bilgisayarın duygu dünyası olmadığı için de aralarındaki iletişim alışkanlık yapıyor, bu ruh hâli yavaş yavaş gerçek hayata aktarılıyor. Bağımlılar, internetten uzak kaldığı sürede tırnak yeme, elbise düğmeleriyle oynama, parmaklarını kıvırma-bükme, sürekli yerinde duramama, bir içeri bir dışarı çıkma gibi sıkıntılı bir ruh hâli sergiliyor. Ya agresif ya da depresifleşiyorlar. Basitçe çözümlenebilecek bir sorun karşısında duvarları yumrukluyor, etrafındakilere bağırıp anne babasına karşı gelebiliyor.
Çocuk ve gençlerin yaşadığı internet takıntısının sonuçları tabii ki bunlarla da sınırlı değil. Çünkü uyuşturucu satışı, illegal ilişkiler, taciz için de kullanılıyor sanal âlem. Bundan dolayı da karşılaşılan tehlikeler daha da artıyor. 17 yaşındaki Ahmet, uyuşturucu bataklığına girecekken kurtulanlardan. Babası, oğlundaki değişiklikleri son anda fark etmiş. Eğer internet başında 9 saat geçirdikten sonra tuvaletini altına yapmasaymış gözü gibi baktığı yavrusu uyuşturucu satıcılarıyla buluşacak ve o karanlık âlemin bir bireyi hâline gelecekmiş. Ahmet’in internet bağımlılığını tetikleyen olay ise annesini kaybetmesidir. Hayatındaki bu büyük boşluğu internetle doldurmaya, orada bir daha üzülmeyeceği yeni bir hayat kurmaya çalışır. Yaşıtlarından ziyade kendinden büyüklerle konuşup dertleşir. Babasının gayretleriyle psikolog koltuğuna oturmayı kabul eder. Şimdilerde hem bilgisayarla kurduğu iletişimden kurtulmaya hem de annesinin yokluğunu doldurmaya çalışıyor Ahmet. Yaşadıklarını da şöyle özetliyor: “Her geçen gün biraz daha insanlığımı kaybediyormuşum. Gerçek hayatımda hiç gülümsemezken sanal âlemde kahkaha efektleri kullanıyor, gülücük işaretleri yapıyordum sık sık. Orada güldüğüm, konuştuğum, dertlerimi paylaştığım için gerçek hayatta bunları arkadaşlarımla, ailemle yapma ihtiyacı hissetmiyordum.”
PORNOGRAFİK SİTE ARAMA SIKLIĞI GÜNDE 68 MİLYON
Kız çocuklarının farklı şekilde sanal ortamdan etkilendiğini söylüyor Belkıs Ertürk: “Oradan arkadaşlar, sevgililer bulunuyor. Bazen yaşı büyük erkekler küçük kızlara farklı yaklaşımlarda bulunuyor. ‘Abi’ diye başlıyor ilişki. Sonra ‘arkadaş’ ve ‘sevgili’ diye devam ediyor. Dışarıda buluşup bir araya geliyorlar. Çocuk evden kaçınca polis devreye giriyor, küçük kızın hangi sitelere girdiği kontrol ediliyor. Aileler acı gerçekleri ancak o zaman öğreniyor. Öncesinde sanal arkadaşlıkların çocuklarına zarar verebileceği gerçeğini akıllarından bile geçirmiyorlar.
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Sosyal Pediatri Ana Bilim Dalı’ndan Doç. Dr. Figen Şahin de sanal dünyadaki çarpık ilişkilere dikkat çekiyor: “Küçükleri cinsel istismar peşindeki erişkinler, onların sık kullandığı sohbet odalarına giriyor ve onlara erotik fotoğraflar göndererek gerçek ortamda da buluşma teklifi yapabiliyor. ‘Küçük çocuklardan cinsel ilgi duyma, haz alma ve cinsel ilişkiye girme’ diye tanımlanan pedofili üzerine 7 bin 650 adet sansürlenmiş site var hâlihazırda. Dünyada pornografik web sitesi sayısı 4,2 milyon. Arama motorlarından pornografik site arama sıklığı günde 68 milyon. Yasa dışı çocuk pornografisi site sayısı ise 106 bin 417.”
ONLİNE OYUNLARIN ZARARINI AİLELER BİLMİYOR
Kız ve erkek çocuklar, internet vasıtasıyla kendi yaşından büyüklerle tanışıyor. Özellikle gününün büyük bir çoğunluğunu internet kafede geçiren işsiz bir kesim gerçek hayatta yapamayacağı aşırılıkları bu çocuklara sanal yolla da olsa yapıyor. Belkıs Ertürk, karşılaştığı vakalardan da yola çıkarak her çocuğun cinsel istismar karşısında farklı tepki verdiğini söylüyor: “Çocuklar henüz hazır değilken sanal âlemde cinsellikle tanışıyor. Gördükleri karşısında korkup içine kapananlar da var, merak edip müptela olanlar da. Bu çocuklarda uyarı sistemi devreye giriyor. ‘Erken ergenlik’ başlıyor. İnternet ortamında taciz yaşıyorsa kendisi de başkalarına zarar veriyor, öğrendiklerini arkadaşlarına anlatıyor, onlara dokunmak istiyor. Cinselliği zamansız ve yanlış şekilde öğrenen çocuklar eğer kontrol edilmezlerse ileriki yıllarda daha farklı toplumsal sorunlara vesile oluyor.”
Çocukların hayatında eğlence ortamıyla diğer etkinlikler arasında sağlıklı bir denge kurabilmek her zaman zor olmuştur. İnternetin de günümüzde bu sıkıntıyı artırdığı kesin. Uzmanların ‘en tehlikeli’ diye tanımladığı unsurlardan biri de online oyunlar (çevrim içi oyunlar). İşi daha da içinden çıkılmaz hâle sokan ise ebeveynlerin yanlış yaklaşımları. Çünkü anne-baba işin içinde ‘oyun’ olunca çocuklarının saatlerce bilgisayarın başından kalkmamasını önemsemiyor, bunu bir sorun kategorisinde değerlendirmiyor. Oysa sanal oyunlar ne bilindiği kadar masum ne de etkisiz. Mecra, herkesin ortak kullandığı bir zeminde. Her bir figür birini temsil ediyor. Oyuna yeni girenler o figürlerle tanışıp duygusal bir bütünlük kuruyor. Sohbet ediliyor, gerçek hayatta buluşuluyor, hatta çeteleşiliyor bile.
Sanal oyuna ilk dâhil olduğunuzda itibarınız ayaklar altında iken oynadıkça statü elde ediyorsunuz. Daha iyi şeyler yapmak, oyunda söz sahibi olmak istiyorsanız bu sefer de pamuk elleri cebe atmanız şart. Sizin ya da herhangi bir aile ferdinin kredi kartıyla kendinize savaşmak için ekstra donanımlar satın alıyorsunuz. Gücünüz arttıkça diğer oyuncular etrafınızda toplanmaya, size yakınlaşmaya, deneyimlerinizden istifade etmeye çalışıyor. Gerçek hayatta içine kapanık, kendini ifade etme acziyeti yaşayanlar burada kral muamelesi görüyor. Bu da çevrim içi oyunları çocuk ve gençler için cazibe merkezi hâline getiriyor. Bileğinin kuvvetiyle yüksek statülere gelenler oyundaki figürlerini satılığa çıkarıyor. Genellikle zengin aile çocukları dolar üzerinden kahramanları satın alıyor. Oyunların kimileri için bir kazanç kapısı hâline gelmesi de sanal dünyaya yeni girenleri hayli etkiliyor. Uzmanlar, online oyunların çocuklara hiçbir bilgi, beceri kazandırmadığını, 13’ünden önce bu dünya ile hiçbir çocuğun tanıştırılmaması gerektiğini belirtiyor.
Çevrim içi oyunların hepsinin formatı birbirinin benzeri. Futbol, savaş ve şiddet, en çok kullanılan konular. Sabahtan akşama kadar tek gündemi oyun olanların bu ortamdan etkilenmemesi mümkün değil. Online oyunların vahametine Pedagog Adem Güneş dikkat çekiyor: “Bilgisayar önceden sadece bir makineydi. Ama oyunlar sayesinde artık yarı canlı biri. Bu da işin tehlike arz eden kısmı. Online oyunlar dendiğinde anne-babaların çok tedirgin olması lazım. Çocuğum hangi oyunu oynuyor, kimlerle konuşuyor diye araştırmalılar. Canlı bir dünya var. Böylesi bir ortamdan çocuğu koparabilmek çok zor. Oyundaki savaşta herkes bir sorumluluk paylaşıyor, bunu hayatının her alanında hissediyor kişi. Çocukların bedeni buradayken ruhu hep orada kalıyor. Oyundaki üyelerden biri uyuşturucu satanlarla irtibatlıysa çocuğunuz onunla arkadaşlık kuruyor, dışarıda buluşuyor.”
Türkiye’de sanal oyun pazarında uzun zaman ‘Knight Online’ oyunu popülerliğini korusa da son zamanların favorisi Metin2. Her iki oyun da fantezi rol tarzında. Savaş ve şiddet ön planda. Bu oyunlar kişiye kendini ifade etme hakkı, belirli bir listede yükselme ve oyuncunun motivasyonunu diğer oyuncuları kullanarak arttırma gibi özellikler sunuyor.
“SANAL DOSTLARIM DOĞUM GÜNÜMÜ BİLE UNUTMUYOR”
Oynadığı oyunun dışında hiçbir şey düşünemeyen, günde yaklaşık 10-11 saatini sanal dünyada geçiren Halit (18), çevrim içi oyunların yaşıtlarını çok etkilediğini söylese de hayatından memnun. Bu sebeple üniversite sınavını kazanamamasının bile önemi yok hatta. Çünkü ileride savaş oyunu hazırlayıp yönetmek niyetinde. Böylece daha çok para kazanacağını iddia ediyor. Son 3 yıldır ailesi ve arkadaşlarıyla paylaşımı azalmış ama bundan şikâyetçi değil. Ona göre, sanal dünyadaki arkadaşları sıkıntılarını dinliyor, ona hayatın her alanında yardımcı oluyor. Hatta ailesi doğum gününü unuturken oradakiler böyle bir hataya düşmüyor.
Sanal dünyada birçok arkadaş ve değerini kaybetmiş, Knight oyununun müdavimlerinden Rajder isimli oyuncu, veda yazısına ‘Oyuna yeni girenlerle bağımlılara yazıyorum’ diyerek başlıyor. Belli ki yaşadıklarından Halit’in aksine şikâyetçi: “Lisede okumaktaysanız geleceğinizi mahvedeceksiniz. Üniversitedeyseniz 3’üncü kez bitirme sınavlarını geçemeyecek ya da gece savaşlarına gireceğim diye uykusuz kalıp okula gidemeyecek, devamsızlıktan sınıfta kalacaksınız. Arkadaşlarınıza hiç vakit ayırmadığınız için bir gün şu koca dünyada yapayalnız kalacaksınız. İleride daha iyi bir oyun çıkarmak için aile fertlerinin kredi kartını gizlice kullanıp her ay en az 100 doları tanımadığınız insanlara yedireceksiniz. Savaşmak sinir sisteminizi değiştirecek. Dengesizleşip gerekli gereksiz herkese bağıracak, sevilmeyen biri olacaksınız!”
Dikeroad online oyun üretim şirketinin pazarlama ve üretim danışmanlığının yanı sıra birçok çevrim içi oyun projelerinde çalışmış Sinan Ata, sanal oyunların doğru eğitilmiş bireyler üzerinde herhangi bir probleme sebep olmayacağı kanaatinde: “İngilizce dağarcığımın oyun oynayarak geliştiğini fark ettiğimde 13 yaşımdaydım. Çocuk, oyun oynarken içinde bulunduğu dünyanın sadece ‘oyun’ olduğu bilincini kazanmışsa sorun yoktur. Oyunların çoğu Asya’dan getiriliyor. Kaliteleri ne kadar düşük olursa olsun oynanıyor. Bu sayede çevrim içi oyunlar kişiye bir şeyler katmak yerine zarar veriyor.” Son zamanlarda ekip arkadaşlarıyla ‘insilah’ isimli bir oyun üzerinde çalışan Ata, bugün internet ortamının sokaktan farksızlığına dikkat çekiyor: “Yeni neslin tüm sosyal çevresi çevrim içi. Çocuğa oyun oynamayı yasaklamak, sokağa çıkmasına izin vermemek gibi. Aileler sanal dünya hakkında çok az bilgili. Öncelikle ebeveynler sokağa evlatlarıyla birlikte çıkmayı denemeli. Kalitesiz prodüksiyonlara kendini kaptıranlar bedenlerine ve ruhlarına zarar verebilir. Ebeveynlerin yönlendirmesine ihtiyaçları var.”
Her aile internet bağımlılığı konusunda hassas davranmayabilir. Bundan dolayı da çocuklarına müdahale etmeyecek, onları sanal dünya ile baş başa bırakacaktır. O zaman şu soru önemli hâle geliyor: ‘Bugünün internet bağımlısı çocuklar ileride nasıl yetişkinler olur?’ Cevap, Pedagog Adem Güneş’ten geliyor: “Bu bireylerin iletişim kabiliyeti gelişmez, duygu dünyasında otistiktirler. Yani ağlayamaz, gülemez, üzüntüsünü paylaşamaz, gerçek öfkeyi tadamaz, empati yeteneğini kaybederler. Mesela böyle bir eş ne anlama gelir? Tabii ki mutsuz bir aile ortamı. Onlar iyi anne-baba da olamaz. Bu kabiliyetler çocukluk yıllarında adım adım inşa edilir. Bir insanı insan olarak bırakırsanız o zaten melekelerini geliştirecektir. İnsan, yaşama sanatını birbirinden öğrenir. Ama insanı makineyle baş başa bırakırsanız mumyalaşır.”
Anne-babaların internet bağımlılığı konusunda üzerine düşen görevler:
Bilişim sektöründe birçok filtreleme programı var. Aileler başlarına bir sıkıntı gelmeden önce interneti alır almaz bu programlardan faydalanmalı. Ama ‘filtre var’ diye çocuğu kendi hâline bırakmak da doğru değil. Çünkü yüz zararlı site varsa onların ancak 75’ine karşı filtreleme işe yarıyor.
Aileler ‘çocuğum artık büyüdü, bize eskisi kadar ihtiyacı yok’ diyebilir. Oysa büyüdükçe çocuklar ailelerine daha fazla ihtiyaç duyuyor. Ergenlik, aile desteğinin daha da artması gereken bir dönem. Bundan dolayı çocuklar aşırı derecede kontrol altında tutulmamalı. Çünkü bastırılan bireyler patlamalar yaşayıp daha büyük sorunların içinde bulabilirler kendini. Bilgisayar eve alınmalı ama ailenin ortak vakit geçirdiği odalarda bulunmalı, şahsa değil, aileye ait olmalı. Denetimli bir kontrol uygulanmalı.
Toplum internetteki ortamı gerçek dışı görerek burada günahın da illegal ilişkilerin de bulunmadığını, insanların yanlışa düşmeyeceğini, hatalar yapmayacağını düşünüyor. Dolayısıyla fiziksel arkadaşlıkların önüne geçmek için çok fazla çaba sarf ederken bu ilişkilerin sanal dünyada daha ileri boyutta yaşandığının farkına varmıyor. Gerçek hayatta bir kız ya da erkek, sevgilisinden ayrıldığında ne hissediyor, yaşıyorsa aynı sorunlarla sanal dünyada da karşılaşıyor.
Çocuklarının sanal dünya ile daha az haşir neşir olmasını isteyen ebeveynler küçük yaşlardan itibaren evlatlarını sportif ve sosyal faaliyetlere yönlendirmeli. Böyle çocuklar daha sağlıklı, psikolojileri düzgün, sakin, sosyal, disiplinli ve sorumluluk sahibi bireyler oluyor. İnternet, hayatında bulunsa da bu isteğini yönetebiliyor. Aileler genelde derslerinden geri kalacak diye sportif faaliyetlere sıcak bakmıyor, dışarı çıkmak isteyince de ‘çevre güvenli değil’ diyor. Çocuklar da internetle yalnızlıklarını gidermeye çalışıyor. Oysa gençlerin sosyalleşebileceği basamaklar hazırlanmalı. Bu konuda okullardaki kulüplerden de faydalanılabilir. Genelde spor, resim, müzik gibi faaliyetlerle ilgilenen gençler zararlı alışkanlıklardan ve kötü arkadaşlıklardan daha iyi korunuyor.
Aileler çocuklarının gerçek ya da sanal arkadaşlarını tanımalı. Onlar hakkında sohbet ederken bilgiler almalı. Otokontrol sistemi erken dönemlerde çocuklara yerleştirilmeli, sanalla gerçek arasında bir farkın bulunmadığı sıklıkla anlatılmalı.
Aileler her çocuğuna aynı yaklaşmamalı. Birine gösterilen müsamaha diğerinde olumsuzluklara vesile olabilir.
Piyasada sınırsız ama ücreti düşük internet paketleri var. Genelde aileler evlerinde bunları tercih ediyor. Çocuk sınırsızca internette kalabiliyor. Oysa aile-ler bilinçlenmeli, sınırlı kapasitedeki paketleri tercih etmeli. Böylece hane içindeki herkese dolaylı yoldan sınırlama getirilmeli.
Uzmanlara göre internet bağımlılığından vazgeçmek, aynen uyuşturucu alışkanlığını bırakmak kadar zor. Bu problemi aşmak bazı vakalarda 2-3 yıl sürebiliyor. Sanal bağımlılık, ruha çok büyük etki ediyor. İlaç tedavisinin yanında terapi süreci de gerekiyor.
İnternet bağımlısı çocuk 13-17 yaşları arasındaysa ergenlikle birlikte sorun daha da kuvvetleniyor. Bu sürece girmiş biriyle konuşurken internetin boşluğunu dolduracak zeminler de bir yandan hazırlanmalı. Gencin ruhu hangi açıdan tahribat gördüyse o alan doldurulup tamir edilmeli. Ergenler ailelerinin sunduğu her türlü alternatife tepkiyle karşılık verse de ebeveynler çocuklarının duygu dünyasına girebilmeli, sorunlara asla hırsla yaklaşmamalı. Eğer problemler günden güne artıyorsa uzman desteği alınmalı. Aile problemin üstüne üstüne gitmemeli. Ön ergenlik dönemindeki çocuklar için de evden internet tamamen kaldırılmalı.
Çocuk sokakta oynamak istiyor ama aile ‘seni döverler, zarar verirler’ diye dışarı çıkmasını istemiyor. Bir çocuğa yapılabilecek en büyük yanlışlardan biri onu sosyal hayatın içinden soyutlamaktır. İnternet bu boşluğu dolduruyor sonra. Çocuk kavga etmek, bir şeyler paylaşmak ister. Bir de ani değişiklikler onları sanal dünyanın kucağına iter. Abisini, babasını, annesini ya da çok sevdiği birilerini kaybetmiştir. Sınavlardan kötü notlar alır, okulda halledemediği problemler vardır. Kişi kendini dinlemek için de internete girebilir. Ana problemler halledilmedikçe internet bağımlılığı çözülmez. Çocuğun elinden interneti bu şartlar altında alırsanız daha büyük sorunlar ortaya çıkar; uyuşturucu bataklığına saplanabilir, evden kaçabilir…
Kişinin duygu dünyasının beslenme kaynağı annedir. Anneyle evladının ne kadar iyi iletişimi varsa çocuğun bağımlılık riski o kadar azalır. Ama tehlike ortadan kalkmaz. Babanın aile içindeki konumu biraz daha farklıdır. Otoriteyi temsil eder (şu oyunlara girilmeyecek, bu kadar saat dışında bilgisayar kullanılmayacak, sadece ödevler yapılacak gibi). Baba önlem almadıysa internet bağımlılığına çocuğun yakalanma riski artar. Bu tedbirleri anne almaya kalkıştığında ise çocuk onu dinlemez, annenin hırçınlaşmasına vesile olur. Burada sınır çizme görevi babaya aittir. Ama baba çocuğuna örnek bir ‘baba duruşu’ sergileyemiyorsa, eve geldiğinde sürekli sanal dünyada vakit geçiriyorsa böyle bir ebeveynin çocukları da yüzde doksan ihtimalle bağımlı olacaktır. Aynı şey anne için de geçerlidir.
İnternetin şu anki hâli çocuklara da toplumlara da zararlı. Çünkü anonim kullanım üzerine kurulmuş vaziyette. İsteyen istediği yere giriyor. Gezindiği yerlerde de iz bırakmıyor. Bu ortama bir çocuğu bırakırsanız merak duygusuyla önüne gelen her linki tıklayacaktır. Dolayısıyla internetin şu anki hâli çocuğun yetişmesine zarar veriyor. Onun zihinsel ve duygusal gelişimini baltalıyor. Çocukların porno siteleriyle ne zaman tanıştığına dair İlgiltere’de bir araştırma yapılıyor. Ve üçte ikisi ödev yaparken tanıştığını söylüyor. Geri kalanlar da bilinçli şekilde aradıklarını belirtiyor. İnternetten ödev yapan çocuk yalnız bırakılmamalı. Anne ya da baba çocuğunun yanında bulunmalı.
Anne-babanın ‘bu çok kötü sakın bakma’ dediği her şey bir çocuk için ‘bakılacak, merak edilecek şey’ demektir. Böyle bir yaklaşım kesinlikle yanlıştır. Ebeveyn işaret göstermemeli. Çünkü çocuğun bilinçlenmesi, iradesini kazanmasıyla alakalı. 8 yaşındaki bir çocuğun bilinçlenmesi diye bir şey söz konusu olamaz. Ancak biraz bilgilendirebilirsiniz o kadar. İradesi bulunmayan birine interneti teslim etmek doğru değildir. 8-9 yaşında sanal dünyadan ödevler verilmeye başlanıyor. Bu çocuklara internet tanıtılırken sadece ödev yapmayla alakalı kısmı anlatılmalı. Alınacak en önemli tedbir ancak bu olabilir. Ergenlik dönemindeki çocuklara ise ebeveynler kesinlikle güvenmemeli. Onlar cinselliği merak eder ve iradesini tam anlamıyla kontrol edemez.
Çocuğunuzun internet kullanımını sık sık denetleyin. Hangi sitelere girdiği, hangi sohbet ortamlarında bulunduğu konusunda fikir sahibi olun. Mümkünse sohbet ortamlarındaki arkadaşlarını tanımaya çalışın.
Sağlıklı ebeveyn-çocuk ilişkisinin temelleri bu aktivitelerle atılabilir.
Aile içi iletişim çocukları sanal dünyanın zararlarından korumak için çok önemli. Temelleri ise şüphesiz küçük yaşlarda atılıyor. Fakat günümüz aileleri bu konuda her geçen gün kan kaybediyor. Ya ebeveynler çok yoğun bir çalışma hayatının içinde yer alıyor ya da ev hanımları günlük işler, misafirler derken çocuklarıyla hakkıyla ilgilenemiyor. Evde bir vesileyle yalnız kalan çocuk vaktini geçirmek, enerjisini atmak istiyor. İmdadına ise şüphesiz ya televizyon ya da internet yetişiyor. İki eğlence aracı da fazla kullanıldığında onlara zarar veriyor. Mevcut eğilimin farkında olan yayıncılar da bu konuda kolları sıvamış gözüküyor.
Timaş Yayınları’ndan çıkan yeni aktivite kitapları çocuk ve ebeveynlerin hayatında yeni bir başlangıca vesile olabilecek nitelikte. ‘365 Cıvıl Cıvıl Etkinlik’, ‘Kırt Kırt Kâğıt’, ‘Bugün Ne Yapayım?’, ‘Hızlı Taraftara Futbol’ ve ‘Benim Tatlı Tariflerim’ bu kategoride değerlendirilebilecek kitaplar. Kitapların her birinin içinde onlarca etkinlik var. Bunlar çocukların zekâ, öz güven ve el becerisini artırırken bir yandan da çocuk-anne-baba arasındaki bağları güçlendiriyor. ‘Çocuğuma özel vakit ayırmak istiyorum ama birlikte ne yapacağımızı bilmiyorum’ diyenlerin sıkıntısına da çare buluyor. Aktiviteler öyle saatlerce sürmüyor. Her gün çocuğunuza özel yarım saat ayırmanız yeterli. Hatta çocuğunuzun ruh hâlini, gün içinde yaşadıklarını, zevklerini, sevdiği arkadaşlarını, el becerisini ve hayal gücünü bu vesileyle öğrenebilirsiniz.
Kitapların yayın editörü Nefise Atçakarlar, amaçlarını şöyle özetliyor: “Bu eser çocuklarını internet ve televizyondan uzak tutmak isteyen ama bu boşluğu nasıl dolduracağını bilmeyen aileler için ideal. Yurt dışında yeni nesli sanal dünyanın zararlarından korumak için ciddi çalışmalar yapılıyor. Bu tarz kitaplar da en çok kullanılan yöntemler arasında. Arkadaşınız için ayraç yapın diyor mesela. Çocuk ayracı ilk kez görüyor, ne işe yaradığını öğreniyor, yapıyor ve sevdiği bir arkadaşına bunu hediye ediyor. İnternet çocukları hayattan koparıyor diyoruz ya bu tarz küçük hediyeleşmeler hem çocukları sosyalleştiriyor hem de insan sevgisini artırıyor.”
Kitaplarla çocuğun buluşması için önce ailelerin gayret göstermesi şart. Ebeveynler evlatlarının elleri, evleri kirleniyor diye rahatsız olmamalı. Evin tümünü değil belki ama onların aktiviteler esnasında dağıtabilecekleri, kirletebilecekleri bir alan ayırmalı.
365 Cıvıl Cıvıl Etkinlik’te parmak boyalarıyla yapılan şekiller, resimler var. Çocuk parmağıyla güzel bir şeyler yapabileceğini böylece keşfediyor. Evdeki atık maddelerin hemen hepsini bu aktiviteler vesilesiyle değerlendirmek mümkün.
Kırt Kırt Kâğıt’taki etkinlikler daha kolay gözüküyor. Onda çocuklar bol bol kâğıt kesiyor, rengarenk oyuncaklar hazırlıyor.
Benim Tatlı Tariflerim’de çocuklar anne-babalarına, sevdiklerine renkli, tatlı kurabiyeler yapmayı öğreniyor. Genelde tariflerin yapımı yarım saat kadar sürüyor. Bu esnada anneyle çocuk hem özel bir vakit geçiriyor hem de el becerisi kazanıyor minikler.
Hızlı Taraftara Futbol, daha çok erkeklere hitap ediyor. Futbolla alakalı birçok oyunun yapımı ayrıntısıyla anlatılıyor. Aktivitelerde çizimler, renkli boyalar sıklıkla kullanılıyor.
Yakın zamanda piyasaya çıkacak ‘Becerikli Ellerim’ de kız çocuklarına yönelik. Kitabın başında gerekli malzemeler sayılıyor. Örgü örülüyor, kasnaklardan şekiller çıkarılıyor, bez bebekler dikiliyor, renkli keçelerden aksesuarlar tasarlanıyor, çantalar yapılıyor. Örgü esnasında ise şiş kullanılmıyor. Aktivitelerin bazısı birkaç gün sürüyor. Böylece çocuk başladığı bir işi bitirebilme becerisini de kazanıyor.
Rengârenk kitaplarda etkinliklerin yapılışı ayrıntısıyla, fotoğraflarla, çizimlerle anlatılıyor. 5 yaşından ilköğretimin sonuna kadar kullanılabilecek kitapların çocukların hayatına nasıl girebileceğini Nefise Hanım şöyle anlatıyor: “Çocuklarda etkinlikler alışkanlık yapana kadar, onları televizyonun bilgisayarın başından kaldırmak zor. Eğer çocuğa ait bir oda yoksa evin bir köşesine bir gazete serip ‘burası senin çalışma alanın’ denmeli. Çünkü, önce alanı zihninde sabitleştirmek gerekir. Günün belli bir saati tercih edilebilir. (Okuldan geldiği zaman ya da akşam saatlerinde) İlk zamanlar 20 dakika yeterlidir. Çocuk kendi kendine bir etkinlikten yenilerini üretecektir. Aktiviteler sonucu elde edilen her şey günlük hayatta kullanılabilecek tarzda. Çocukların odasında yapılanlar sergilenebilir de.”