Kabul etmeliyiz ki doğduğumuz ay, gün ve saatteki gezegenlerin açıları ne olursa olsun, ayakta kalabilmek için ortamın şartlarına göre kendimizi geliştirmek ve değiştirmek durumundayız.
Mart ayını çok ama çook seviyorum ve her sene dört gözle bekliyorum bu ayın gelmesini.
Buram buram egoizm kokan bir yaklaşım olmasına rağmen kendimi tutamayarak itiraf ediyorum; mart ayını bu denli sevmemin temel gerekçesi, yıllar öncesinde bir mart gününde dünyaya gözlerimi açmış olmam!
Her ne kadar büyümüş ve tabiri caizse kazık boyutlarına gelmişsem bile, yine de içim çocuklar gibi kıpır kıpır oluyor işte doğum günüm geldi diye, ne yapayım.
Mutluluktan uçuyorum; çünkü doğum günü tebrikleri vesile oluyor sevdiğim insanlarla görüşmem ve bir araya gelmem için.
Sağ olsunlar; bu yıl da hissettim, onların samimiyetini, sıcaklığını. Mesajlar, telefonlar, çiçekler, hediyeler… Doğum günümde sevenlerim beni öyle şımarttılar ki ayaklarım neredeyse bir karış yerden kesildi.
En çok da iş arkadaşlarımın hazırladığı sürpriz kutlama karşısında heyecanlandım.
Aradan günler geçmiş olmasına rağmen damarlarımda dolaşan adrenalini atamadım, hâlâ ağzım kulaklarımda ortalıklarda dolanmaktayım.
Günün eğlence boyutu bir yana, kutlama sonrasında arkadaşlarımla gerçekleştirdiğimiz sohbet de bambaşka duygu yoğunluğu yaşattı bana.
Hani hep denir ya; ‘Yaşadıklarım film şeridi gibi geçti gözümün önünden’ diye, işte aynı cümleyi geçirdim içimden, hayatım boyunca ilk kez!
Aslına bakarsanız, başlarda klasik doğum günü muhabbeti yapıyorduk aramızda, sonra laf döndü dolandı ve burçlardan karakter analizine geldi.
Hazır burçlardan bahsetmişken hemen söyleyeyim; balık burcunun koç burcuna devrettiği saat diliminden kısa bir süre sonra doğduğum ve her iki burcun özelliklerini de taşıdığım için burcumu soranlara ‘koç balığı’ derdim, yakın zamana kadar!
Geçmişte de insanları daha iyi tanımak ve anlayabilmek için burçlar hakkında uzun uzun araştırmalar yaptım.
Gelin görün ki son yıllarda bu tür çalışmalar hakkındaki düşüncelerim kökünden değişti. Her bireyin, bütün burçların kolajını yansıttığına inanıyorum artık.
O günkü sohbetimizin nirengi noktası da bu konuydu zaten.
Doğum günümden yola çıkarak bana koç burcunun dikkafalılık ve inatçılık gibi özelliklerini saymaya başladıklarında, sözlerini keserek ‘Durun!’ dedim onlara.
‘Anlattıklarınız eskidendi, artık eser kalmadı bende burcumun karakteristik özelliklerinden; zaman ve koşullar insanı öyle manipüle ediyor, sivri köşelerini öyle düzleştiriyor ki.’
Yalan mı ama?
Kendimi kandıramam; farklılaştığımın farkındayım üstelik her geçen gün daha da belirginleşiyor kişiliğimdeki majör değişimler…
Zaman, kendi yolunda ilerlerken, asla taviz vermiyor, kurulu düzeninden. Bizi bizde bırakmıyor, önce elekten geçiriyor sonra da standartlarına uydurarak çekip çeviriyor.
Kabul etmeliyiz ki doğduğumuz ay, gün ve saatteki gezegenlerin açıları ne olursa olsun, ayakta kalabilmek için ortamın şartlarına göre kendimizi geliştirmek ve değiştirmek durumundayız.
İşte bu gerçeği göz önünde bulundurduğumda, aklıma kocaman bir soru işareti takılıyor; gazetelerde çarşaf çarşaf çıkan günlük burç analizleri bizi karakterize mi ediyor yoksa onlara kafa yorduğumuzda karaktersizleşiyor muyuz?
Ben henüz net bir cevap bulamadım, peki siz ne dersiniz?