Buluşsal düşüncenin psikodinamiği

Nur Demirok
Eskiler Batı'dan aldığımız "inovasyon" sözcüğünün tam karşılığı olarak "vücuda getirmek" ifadesini kullanırdı. Şu sıralar pek moda olan bu sözcük gerçekten "yenileyip vücuda getirmek" anlamını taşır. Şimdi biz buna "yaratıcılık" diyoruz. Elbet "icat" lafını kullananlar da var. Ama "icat" deyince daha çok teknolojik buluşlar akla geliyor.
İnovasyon yabancı kökenli bir sözcük olsa da içindeki "yenilemek" ifadesi onu farklı kılıyor. Mevcudu (var olanı) yenileyip farklı bir şey ortaya çıkarmak!
 
Latinceden modern Batı dillerine giren "inovasyon" kelimesinin aslı "innovare" (yenilemek) ifadesinden geliyor.
 
Buluş için farklı olmalı
 
Yaratıcılığın hemen yanı başına yerleşen "farklılık" ifadesini de yabana atmamak lazım! Farklılık buluşa giden yolun tetik bölgesi! Farklılık olmayınca buluş da olmuyor. Bir bakıma farklılık yaşam döngüsünü ve yaşamın evrimini sağlayan bir süreç! Ekonomide, bilimde, felsefede, dilde, siyasette ve hatta inançta! Örneğin insanlığın her kültürde yeniden inanca sarılmasında yaratıcı bir aklın (transcendental zekânın) varlığına olan hayranlık var.
 
Olaya bu açıdan bakınca adına ister inovasyon densin, ister buluş, bunun insanlığa bağışlanan bir sezgi meselesi olduğu ortaya çıkıyor. Buluş ve farklılık sadece ekonomik boyutlara sahip değil. Sosyal devrimlerin de buluş kültürünün gelişmesinde payı var. Hatta günümüzde pazarlama gibi psikoloji kökenli bir disiplini yaratan da bu olgu. Nitekim pazarlama, buluşsal düşünceler üzerinden günün gerçeklerine çıkarımda bulunarak hüküm veriyor. Yaratıcılığın yalnız bilimde değil disiplinlerde de sınırı yok!
 
Bu konuda Bernard Shaw'ın ünlü bir lafı var: "Bazı insanlar her şeyi olduğu gibi görüp ‘nasıl' diye soruyorlar. Ben ise her şeyi bambaşka bir biçimde hayal edip ‘neden olmasın' diye soruyorum!"
 
Bireysel yarışma çağı
 
Peki, insanlık yaratıcılık ve buluş alanında nasıl yükseliyor? Bence her dönemin kendine özgü zirve noktaları var. Kimi dönemlerde felsefe, sanat ya da estetik öne geçiyor; kimi zaman da siyaset ve ekonomi.
Örneğin 18. yüzyılda Fransız Devrimi ile insanlık monarşilere karşı siyasi yaratıcılık ve farklılığı tanıdı. 19. yüzyılda yaratıcılık I. II. III. sanayi devrimlerini doğurarak bilim alanına sıçradı. 20. yüzyılda ise daha fazla kazanma hırsıyla "ekonomik yaratıcılık" öne geçti.
 
İçinde yaşadığımız "bilgi çağı" ise sadece toplumun değil, hemen her bireyin tüm alanlarda farklı ve yaratıcı olmasını zorunlu kılıyor. Şimdi neredeyse tüm uluslar korkunç bir yarışma kulvarının içinde! Batı'da çok kullanılan "challenge" (meydan okuma) ifadesi de bu dönemi ifade eden gizemli bir şifre gibi! Şimdi ne edebiyat karın doyuruyor ne de estetik adına gerçekleşen çağrışımlarla zaman öldürmek!
 
Kazanmak ve öne geçmek için artık emperyal kişiler tarafından yapılan "edebi ihsanlar" gerekmiyor. Çılgın yarışın içinde koşan insanlara sadece "inovasyon" gerek! Hem de herkesin kendi farklılık boyutunu katacağı özgün farklılıklar adına! Aksi halde bir yerlere koştuğunu sanan sürünün içinde kaybolup gitme tehlikesi var!
Kısacası "farklılık" ve "yaratıcılık" günümüzün en önemli iki davranış biçimi ve bireyin yarınlarını şekillendiren en büyük güç! Adına tutkulu bir öykünmeyle "inovasyon" dediğimiz "buluş" ise hem bireyin hem de şirketlerin yarınlarını var eden yaşam sırrı.
 
Bu konuda Peter Drucker'ın lafı hayli anlamlı geliyor insana: "Yarını tahmin etmenin en iyi yolu onu yaratmaktır."
 
Buluşun psiko-dinamiği
 
Farklılığa yol açan yaratıcılık "fizyo-dinamik" olmaktan çok, "psiko-dinamik" bir olay. Yine de her şey beyinde bitiyor. Önemli ayrıntı şu: Beynin iki büyük lobu var. Ancak bu gizemli organın küçük oluşum ve bölgelerinde harika şeyler oluyor! Yaratıcılık kavramına şekil veren unsurlar "prefrontal bölge"den "amigdala"ya kadar uzanan bir çizgide hayat boyu devam edip gidiyor. Kimi yazarlar "sağ beyin" "sol beyin" gibi moda tabirleri kullansalar da işin içinde sadece "nöronların" rol almadığı muhakkak. Hemen her şey "farklılık" denen olguyu harekete geçiren sihirli hayal gücünde! Yaratıcılık ve buluş önce hayalle başlıyor, sonra beynin filtreleri harekete geçiyor. Bu gerçeğin zekâyla da ilgisi yok üstelik. Çok zeki insanların yaratıcı oldukları savı ise bir şehir efsanesinden ibaret! Evet, yaratıcı olmak için üstün bir zekâya gereksinim yok ama olağanüstü bir hayal gücüne ihtiyaç var.
 
Albert Einstein şöyle diyor bu konuda: "Zekâya tapmaya çalışmamalıyız. Zekâ her şey değildir. O hayal kuramaz; ancak hayali aklın onayından geçirir!" Bir başka ifadesinde ise hayal kurmanın bilgiden daha önemli olduğunu söylüyor. Ona göre bilgi sınırlı, hayal ise tüm evreni kapsıyor!
 
Ancak şu da bir gerçek: Hayalde yaratılan tasavvurlar sadece düşüncede kalmamalı! Bu konuda Theodore Levitt ortaya koyuyor asıl formülü: "Yaratıcılık yeni şeyler hayal etmek; farklılık ise yeni şeyler yapmaktır. Hayal edin ve yapın!"
Kısacası hayal dünyası duyguların yoğunluğuyla zenginleşiyor, seziş dediğimiz yetenek tüm buluşlara yol veriyor.
Son söz ise şu: Buluşları yaptıran güç aslında ne şirket ne de marka! Buluşu yaptıran şey, hayal kurmayı meslek edinmiş insanların bitmeyen tutkusu!
 
 
Türkiye buluş dünyasında ilerlemeye çalışıyor
 
Yaratıcı fikirler eğer iktisadi değer taşıyorsa tescil ettirmek şart. Bu konuda yalnız patent ofisleri değil fikri mülkiyeti hukuken koruma altına alan uluslararası örgütler de var. Fikri haklar buluşu yapanın adına tescil ediliyor, hem mali hem de manevi haklar doğuyor. Buluşlar basit bir formülden en karmaşık sınai teçhizata kadar geniş bir dağılıma sahip. Son yıllarda pazarlama fikirleri ve promosyonel uygulamalar da koruma altında. Edebiyat ve sanat alanında yaratılan her eser ise doğrudan fikri buluş olarak kabul ediliyor.
 
Dünya Fikri Haklar Örgütü (WIPO-World Intellectual Property Organization) verilerine göre buluş konusunda Türkiye epey gerilerde. Bilgi üretimi ölçü alındığında Türkiye'yi İran ve Pakistan geçmek üzere! Buluş dünyasında somut sonuçları ise patent sayıları ortaya koyuyor. Avrupa Patent Ofisi'nin açıkladığı verilere göre dünyada tescil edilen buluş sayısı her geçen gün büyük bir hızla artıyor. Patent başvuruları özellikle internetin devreye girmesinden sonra hareketlenmiş. Her yıl ortalama yüzde 6,5 düzeyinde bir büyüme söz konusu. Toplam patentlerin dörtte üçü Japonya, ABD, Almanya ve Çin'e ait! Japonya sınai buluşlar konusunda lider. Son beş yıllık dilimde ise Çin'in büyük atağı var. Çin'in payı toplam buluşların yüzde 10'unu aşmak üzere. 2008 yılı eylül ayı sonu itibariyle bazı ülkelerin fikri buluş sayıları ise şöyle: Japonya 420 bin, ABD 390 bin, Çin 195 bin, Kore 155 bin, Türkiye 4 bin.
 
 
Endüstriyel alanda en çok buluş
yapan ilk 35 marka (2007)
Sıra
Marka/Şirket
Adet
1
IBM
3148
2
SAMSUNG
2725
3
CANON
1987
4
PANASONIC
1941
5
INTEL
1865
6
MICROSOFT
1637
7
TOSHIBA
1549
8
SONY
1481
9
MICRON TECHNOLOGY
1476
10
HEWLETT-PACKARD
1470
11
HITACHI
1397
12
FUJITSU
1315
13
SEIKO EPSON 1208
 
14
GENERAL ELECTRIC
914
15
INFINEON TECHNOLOGIES
856
16
DENSO CORP
803
17
TEXAS INSTRUMENTS
752
18
RICOH
728
19
HONDA MOTOR
719
20
SIEMENS
700
21
LG ELECTRONICS
684
22
NOKIA
682
23
SHARP
667
24
FUJIFILM
662
25
NEC CORP.
617
26
SUN MICROSYSTEMS
610
27
CISCO TECHNOLOGY
582
28
BOSCH
569
29
PHILIPS
560
30
HONEYWELL
539
31
BROADCOM CORP.
533
32
SILVERBROOK RESEARCH
533
33
XEROX
517
34
RENESAS TECHNOLOGY
517
35
EASTMAN KODAK
493

Kaynak: IFI Patent Intelligence

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.