Kestiler sazlık içinden der beni
Dinler ağlar hem kadın hem er beni
Gönlün bu ayrılıktan göz göz olsun da bir
Sen o gün benden işit özlem nedir
İnsan hayatının vazgeçilmezi (!!!??) Televizyon. Çağımızın ve teknolojinin getirisi olan Televizyonun hemen hemen olmadığı ev artık yok gibi. Farklı şekillerde, farklı düzeylerde de olsa herkesi etki alanına almakta. Ekranların vazgeçilmezleri arasında yer alan ve özellikle insanın “merak duygusundan” hareket eden, “teşhircilik” ve “röntgencilik” duygularını harekete geçiren, “müstehcenlikle” süslenen bir sürü ablanın yaptığı programlar hayatımızın merkezine oturmuş durumda.
Birden bire ve büyük bir hızla artan, izleyici ve katılımcı kitlesine ulaşan, bu programlar nasıl oldu da toplum tarafından bu kadar kolay kabul gördü ? Kadın programı yapan programcılardan biri “sabah programı yapmaktan utandığını” söylüyor. Neden bir insan utandığı bir şeyi yapmakta ısrar eder? Bizler neden şikayetçi olduğumuz bu programları seyretmekten vazgeçemeyiz?
Temel sorun pasif kalmaya eğilimli ve kendini değersiz gören insanlar. Öğrenme literatüründe kullanılan “model alma” kavramı çıkış noktamız olabilir. Kişinin, davranışları, değerleri, tutumları açısından kendisine anlamlı gelen insan figürlerini taklit etmeye çalışması ve özdeşim kurması yaşantısının her alanını etkileyecektir ama o bunun farkında değildir. Özenilip alınan her özellik kişiliğimize yapışıp kalacak ve bizi şekillendiren asıl nüveyi oluşturacaktır
İzlenilen programların konuklarına, davetli olarak katılan seyirci profiline baktığınızda başka kişilerden fikir, öneri veya destek almadan karar vermekte zorlandıklarını, bu açığı kapatabilmek adına, birbirini tanımayan insanların birbirinin hayatına müdahale etme hakkını çekinmeden kendilerinde gördüklerini hayretler içerisinde seyredersiniz.
Sorumluluk taşımaktan korkan ve sorumluluklarını hayata geçirmek için insanların yardımına ihtiyaç duyan insanların, başkalarının en hayati kararlarıyla ilgili çok cesur kararlar aldıklarını görürsünüz, çünkü alınan kararların, yapılan yanlışların kendi hayatına doğrudan etkisi olmayacaktır ve söyledikleri için sorumluluk taşımak zorunda kalmayacaktır.
İster seyirci olsun, ister konuk, seyircilerin yada sunucunun tepkisini çekmemek için farklı görüşte olsa bile sunulan görüşleri kabul etmek zorundadır. Kararı alkışlar, mikrofonsuz bile sesini duyuran konuklar ve program sunucusu verir.
Yalnız başına kalmak, kendini çaresiz,huzursuz ve rahatsız hissetmek bu insanların en büyük korkusudur. Korkularıyla yüzleşmemek için program ayırt etmeksizin her programa severek ve coşkuyla katılırlar.
“A kanalının ablası” kendisine sahip çıkmazsa, “B kanalının ablası” yakın bir dostluk ve arkadaşlık ilişkisi için, kendilerine her türlü desteği sağlamak için hazırdır. Sabah işini bitiren akşama yarışmalara koşar. En güzelini, en yakışıklısını, en iyi dans edeni, en iyi bilmem ne yapanı seçmek onun asli görevidir. Aslında seçilenler ya da kazananlar(?) toplumun kendisidir. Biz bize en çok benzeyeni, ortalamaya en fazla benzeyeni seçeriz. Kazanan toplumdur. Televizyonda şu veya bu şekilde belirli rolleri oynayan yarışmacılar, tarafımızdan kabul edilir, benimsenir ve onunla özdeşleşilir. Bu tiplerin başarıya ulaşması ile kendisinin de başarıya ulaşabileceği konusunda, bireyde olumlu duygular uyanmaktadır. Yani bir ön şart gerçekleştirilir ; “Benim kazanabilmem için onunda kazanması lazım.”
İşte böyle bir bataklığın içinde sabahtan akşama hareket eden insan kendisini görmekten, kendisini duymaktan, kendisi ile baş başa kalmaktan kaçmaya devam ediyor. Düşünmeye başlayıp, kendisinin yanında veya karşısında yer almak zor geliyor. İçsel konuşmalar yapmaya başlamak yerine yazının temelinde oturan bağımlı kişilik özelliklerine sarılmayı tercih ediyor.
Horasanlı büyük veli Ebu Bekr Şibli’ye bir gün dostları sordular: “ Bu yolda size kim kılavuzluk etti?”
“ Bir köpek” dedi. “ Onu bir gün, bir su kıyısında susuzluktan neredeyse ölmüş bir halde iken gördüm. Su içmek için suya eğilince, sudaki aksini görüyor, korkup geri çekiliyordu, onun başka bir köpek olduğunu sanıyordu . Sonunda susuzluğu öyle bir noktaya geldi ki korkusunu bir kenara itip suya daldı; “ öteki köpek” kaybolmuştu. Köpek, kendisi ile arzusu arasındaki engelin yine kendisi olduğunu ve artık yok olduğunu gördü.
Benim engelim de, kendi benim olarak aldığım şeyin, aslında kendi engelim olduğunu öğrendiğimde ortadan kalktı. Benim yolum bana bir köpeğin davranışı ile gösterildi.” Dedi.
Peki senin yolunu sana kim gösterecek? “A ablası mı? B ablası mı?”