BÖYLE Mİ OLMALIYDI?

Aile Terapisti Nazlı ÖZBURUN

Aşkın hemen yanıbaşına yerleşiveren nur topu gibi bir aldatma ve aldatılma korkumuz var artık. İnsan daha aşka düşer düşmez, aldatılma korkularıyla da tanışıyor.

Bugün bir ilişkide tarafların en büyük korkusu, ya aldatılmak ya da dürtülerine yenik düşüp aldanmak… Aldatmanın da türlü yolları var artık.  Sanal ortamda aldatmalar her gün yeni kurbanlarını arıyor.  Masum bir arkadaşlık gibi başlayan ama aslında asla masum olamayacak ilişkiler de birer aldatmaya dönüşüyor sonrasında. Bir çok insan eşi için bir araya getirip söyleyemediği, söylemediği sözcükleri cömertçe tanımadığı adama/kadına söyleyerek mesajla, yazışmayla  aldatıyor.

Erkeklerin daha çok aldattığı söylenmesine rağmen kadınların da aldatmanın diğer tarafında yer aldıkları gerçeği değişmiyor. İstatistikler de bunu doğruluyor.  Aldatma ne yazık ki kadın ve erkek için aynı oranda tehlikeli. Bir anlık heyecan uğruna, “İyiyim, değerliyim mesajını alayım da nasıl olursa olsun!” diyerek insanlar yazık ediyorlar kendilerine.

Sonrasında keşmekeşe dönmüş bir ilişki yumağı içinde ne tarafa dönseler canları yanıyor…
Aldatmanın meşru bir gerekçesi hiçbir zaman yoktur. Aldatan kişi karşısındaki insanın eksiklerinden dolayı değil, kendi zaaflarından dolayı aldatmıştır.

Suçlu aranacaksa karşı tarafın değil, her iki tarafın da aynaya bakması gerekir. Aldatanın aldandığı nokta, şartların kendisini bu noktaya getirdiğine dair inancıdır.

Dışarıdaki şartlar kişiyi etkileyebilir elbette ama neden etkilenip neden etkilenmeyeceğine kişinin kendisi karar verir.

Aldatılma kişiyi ilgilendiren ama kişiyle doğrudan ilgili bir durum olmayabilir.
“Ben beğeniliyorum, kendimi iyi hissediyorum” mesajını alamayan bireyler evlilik ilişkisinde yoldan çıkma eğilimi  gösterebilirler. Her insan özeldir ve özel olduğunu hissetmeye ihtiyaç duyar.
Evlilik içinde bu mesajı uzun süre alamayan bireyler kendilerine bu mesajı gönderen bir kişiye bağlanabilir. Değerli olduğu, güzel/yakışıklı ya da sevilmeye değer birisi olduğunu diğeriyle olan ilişkide hisseden  taraf, aldatmanın içine düşebilir.

Bu durumda da suçlu olan aldatılan taraf değildir. Çünkü dış şartlar insanı etkileyebilir ama asla belirlemez.

Yani neye ihtiyacımız olursa olsun,  bu ihtiyacın karşılama biçimini bizim ahlaktan ne anladığımız şekillendirir.

İlişkide bir sorun varsa bu sorunu görmezden gelerek, yok sayarak, dışarıda bir arayışa girmek ne derece doğrudur? Nereye giderse gitsin, insan kendisini ve ilişki kurma biçimini beraberinde götürmeyecek midir?
İşte aldandığı ikinci nokta da budur aldatan insanın.  Sanki tüm sorun karşıdadır ve yeni bir partnerle her şey çok güzel olacaktır. Denenir ama sonuç yine benzer çıkar.

Kanayan bir yaraya dönüşmüş adatmalar, her kesimden insanın sorunu olacak gibi görünüyor. Çare ise her zamanki gibi kendimize dönmekte ve nefsimizdekini değiştirmekte…
Ahlak noktasında duruşumuzu yeniden değerlendirmekte...
İnsanlarla kurulan ilişkilerde belli ölçülerin dışına çıkmamakta…
Sanal arkadaşlıklara bel bağlamamakta...
Duygularımızı hoyratça kullanabilecek insanlara kalbimizi altın tepside sunmamakta…

İnsan yaşamında bazen kendi istekleriyle doğrular arasında kalabilir. O zaman dönüp kendisine şu soruyu sormalı: Böyle mi olacaktı?

Har zaman aldatan taraf sorumludur.  Aldatılan tarafın da dönüp kendisine bakması ve bu durumdan kendisine düşenin ne olduğunu anlamaya çalışması elbette önemlidir. Fakat kendisini suçlamaması veya karşı tarafın yaptığını savunmak için kendisini suçlu ilan etmesine izin vermemesi çok önemlidir. Aldatma bir durumdur. Bir zorunluluk bir mahkumiyet asla değil. Zira seçiyoruz. Ve seçimlerimizin bir bedeli her zaman var. Bu fatura da bize ait, başkasına değil!

nazliozburun@gmail.com