“Herkesin üç kişiliği vardır; ortaya çıkardığı, sahip olduğu, sahip olduğunu sandığı.”
Alphonse Karr
Perspektif Nedir?
Perspektif, doğadaki iki veya üç boyutlu cisimlerin bulundukları yerden uzaklaştıkça küçülmüş ve renklerinin solmuş gibi görünmesine denir. Perspektif, üç boyutlu cisimleri, iki boyutlu bir düzlem üzerinde göstermek için kullanılan bir araçtır.
Bilinen popüler kullanımıyla ilgili olarak Perspektif, çizgi perspektifi, renk perspektifi olmak üzere 2’ye ayrılır…
Yakın olan cisimler uzakta bulunanlara göre daha büyük ve ayrıntılı gözükürler.
1- Çizgi perspektifi: Paralel çizgilerin sonsuzda birleşmesi yani küçülmesidir.
2- Renk perspektifi: Işık değiştikçe, cisimler uzaklaştıkça renklerinin değişmesine denir. Perspektifte ufuk çizgisi(zemin çizgisi), ufuk düzlemi, görme noktası(esas nokta), karşıdan görünen çizgiler, kaçış noktaları gibi farklı tanımlar yer alır.(1)
Dört Temel Kavramsal Yaklaşım
“Fisher, insan iletişimi üzerine olan çalışmalarında, iletişim araştırmacılarına dört temel kavramsal yaklaşımdan birine odaklanmalarını önermiştir. Krone, Jablin ve Putnam (aktaran: Jensen, 2003) Örgütsel iletişime ilişkin çeşitli perspektifleri mekanistik, psikolojik, yorumlayıcı-sembolik ve sistem-etkileşimi perspektifleri olmak üzere dört grupta toplamışlardır.(Gizir, 2002; Jensen, 2003)
Mekanistik perspektif iletişimi, belli bir noktadan bir kanal aracılığıyla diğer bir noktaya mesajın iletilme süreci olarak görmekte (Jensen, 2003), iletişimde bulunanları birbirine bağlayan kanallara önem vermektedir (Gizir, 2002). Mekanistik perspektif iletişimi materyalist bir şekilde ele almaktadır.Örneğin, mesajın sıklığı ya da süresi gibi fiziksel ve uzamsal özelliklere sahip somut bir madde mesajı görmektedir. Söz konusu perspektif, mesajın alınması ve iletilmesi esnasında ses, gürültü gibi bir engelle karşılaşıldığında iletişim sürecinin yavaşlayacağını ve bu tür engeller sonunda iletişimin bozulacağını yada duracağını öne sürmektedir.(Jensen, 2003)
Bireyin Özellikleri
Bireyin özellikleri onu diğerlerinden ayırır…Her insan benzersiz ve taklit edilemezdir. Sadece parmak izindeki farklılık değil her bakımdan sayılamayacak kadar çok farklılık çeşitleri bulunur. Bu kadar çok farklılık olunca standardın geniş kesimler içinde tam ve eksiksiz uygulanmasının zorluğu hatta imkansızlığı daha net bir şekilde ortaya çıkmaktadır...
Mekanistik perspektif insan iletişiminde en önemli vurguyu iletişim kanalları üzerine yaparken, psikolojik perspektif bireylerin özellikleri ve bu özelliklerin iletişimi nasıl etkilediği üzerine odaklanmaktadır.(Gizir ve Şimşek, 2005; Jensen, 2003) Fakat psikolojik perspektifin sadece kişilik özellikleri ve iletişimi nasıl etkilediğine bakılarak karar verilmesi doğru ve yeterli bir sonucu maalesef ortaya çıkarmaz…
Psikolojik perspektife göre, iletişimde bulunan bireylerle iletişim çevresi içinde sayısız miktarda uyarıcı ve pek çok süreç bulunması nedeniyle, bireylerin bilgileri seçerken neye dikkat ettikleri onların algıları, biliş ve tutumları aracılığıyla belirlenmektedir. Bireylerin tutumları, biliş ve algıları bireysel bilgi seçimi sürecinde bir filtre olarak görev yapmaktadır. Bu durum, mekanistik perspektif içindeki gönderici-iletme odaklanmasından, psikolojik perspektif içindeki alıcı-yönlendirme odaklanmasına doğru iletişim odağının yön değiştirdiğini göstermektedir.
İletişim kanallarını ve mesajın etkili bir şekilde iletilmesini vurgulayan mekanistik perspektif, gönderici ve alıcının bilişsel süreçlerinin kontrol altına alınabileceğini varsaymaktadır. Psikolojik perspektife göre ise, içsel süreçler doğrudan gözlenemezler, girdi ve çıktıların doğrudan gözlenebilmesi oldukça sınırlıdır.(Jensen, 2003)
İnsanların iletişimi yorumlama ya da görme yollarını bu dört perspektif şekillendirmektedir. Bununla birlikte, bu perspektiflerin hiçbiri doğru ya da yanlış olarak değerlendirilmemeli ve yeterli görülmemelidir...” (2)
Perspektifin Standardı
Perspektif kavramını standart mota mot tariflerle açıklamak kolay değildir…Bu kavram pek çok farklı makalede farklı şekillerde tanımlanıp değerlendirilmiştir. Özellikle ruh hallerinin ve psikolojik özelliklerin değerlendirilmesi amacıyla daha sık kullanıldığı görülmektedir. Başlangıçta her ne kadar mimar, mühendis gibi teknik konularla ilgili meslek sahiplerinin kullandığı bir kavram gibi görülüyor olsa da psikolojik ve felsefi konularda kullanılan bir kavram olduğu da söylenebilir.
Örneğin kadın orgazmını konu edinen bir makalede bakınız psikolojik ve biyopsikolojik perspektif kavramları kaynak gösterilerek nasıl tarif edilmektedir.
Psikolojik Perspektif: Cinsel uyarıya reaksiyon olarak oluşan, gittikçe artan hoşnutluk duygusunun en yoğun olduğu noktanın subjektif algılanması. (Londono ve Alzate, 1984)
Biyopsikolojik Perspektif: Periferal erojen (ereksiyon yani uyarılma) bölgelerde uygun ve yeterli stimülasyonun(vücuttaki veya diğer herhangi bir biyolojik sistemdeki fizyolojik ve sinirsel faaliyeti artırmak, birisinin ilgisini ya da coşkusunu artırmak) (3), beyindeki ilgili yerlerde toplanmasına reaksiyon olarak oluşan bir duygu. (serebral nöronal discharge) (Alzate, 1985) (4)
Bu tariflere bakıldığında perspektif kavramının her meslek grubunda rahatlıkla kullanılabilecek bir kavram olduğu görülebilir. Daha ziyade günlük kullanımda sık ifade edildiği şekliyle psikolojik perspektifi bakış açıları, algı farklılıkları itibarıyla açıklamakta mümkündür.
Perspektifin kelime anlamıyla birlikte ruhsal boyutta anlatmaya çalıştığı gerçekler çok kapsamlı ve ayrıntılı açıklanabilir. Fakat sadece psikolojik boyutun açıklanması insanların ruh hallerini kavrayabilmek ve bunları açıklayarak doğru ve objektif kararlara varabilmek için yeterli olmayabilir…Bu yüzden konuya daha kapsamlı ve kuşatıcı bir şekilde bakılmasının daha faydalı olacağı açıktır.
Biyopsikososyal Perspektif
Perspektif konusu; biyolojik, sosyal ve psikolojik özellikler bakımından incelenmek zorundadır. Çünkü perspektifin etkileşim içinde bulunduğu çok alan vardır. Kelime anlamına bakıldığında boyutları inceliyor olması bile basit ve alelade bir incelemenin ötesine geçmekte olduğunu açıklar.
Tarihsel gelişim incelendiğinde Adolf Meyer’in psikobiyoloji kavramından sonra, George Engel’in “biyopsikososyal modeli” ve “genel sistemler teorisi” insanın gizemli ruh halinin araştırılması ve yorumlanmasında daha tutarlı ve kapsamlı bir geçiş dönemi yaşanmakta olduğunu ortaya koymuştur…
Bilimsel anlayışa göre tüketen/tükenen modern insana biyospsikososyal açıdan bakmak zorunluluğu vardır.Zira insanın hiçbir yönü diğer yönünden bağımsız değildir.İnsan bir bütündür ve bu bütünü oluşturan pek çok parça vardır.Parçalar bütünden bağımsız olamazlar.Beyin kimyası sağlıklı olmayan bir insanın normal bir sosyal yaşam sürmesi mümkün değildir. İnsanın tam sağlıklı olabilmesi için bedeninde bulunan organları, kan kimyası, fizyolojik ve metabolik fonksiyonlarıyla birlikte sağlıklı olması gerekmektedir.Sistemler ve organlar arasında sağlıklı bir dengenin olması ruh sağlığı ve başarılı sosyal yaşam için mutlaka gereklidir…
Yaratılıştan gelen özellikler inanç köklerimizin de ifade ettiği gibi ruhlarımızın ilk yaratıldığı zamandan gelir. Daha henüz dünyaya bile gelmeden yaşamımızı nasıl bir karakterle ve hangi misyonla sürdüreceğimiz bellidir. Fakat bizler bu belli olan özellikleri yaşarken değiştirir, azaltır, çoğaltır veya kısacası her bakımdan başkalaştırırız. Doğal olanı da budur.
Doğal olan yol bizi olumsuz başkalaşmaya veya gerçek misyonumuzu sahiplenmeye yöneltir. Unuttuğumuz misyonumuzu bulmak; bir bakıma unuttuğumuz kendimizi bulmamızdır. Çünkü başkalaşıp gelişmediğimiz sürece insan olarak yaratılış gayemiz olan tekamül etmeyi gerçekleştiremeyiz. Bu yolculukta başkalaşımın sonrasında insanın Yaratılış Gayesini bulması hayatın gerçek anlamını keşfetmesi demektir…
Ruhsal hastalıkların kökeninde bu perspektif mi var?
Bu soruya basitçe ve hemen düşünmeden vardır demek mümkün değildir…Çünkü hastalıkların kökeninde ciddi ve köklü bir sürü neden vardır…Eğer böyle olmasaydı hastalıkları tedavi etmek kolay olurdu…Peki neden kolay değil? Hele hele psikolojik hastalıkların bir türlü sebeplerini tam olarak neden tespit edemeyişimizin altında bu neden vardır…Unutmamak gerekir ki her şey özellikle tedavi etme ve hastalıkları tamamen ortadan kaldırma sanatı o kadar basit değildir…
Bugün, akıl hastalığı hakkında çalışan pek çok araştırmacı, psikolojik hastalıkların gerek genetik mirastan ve fizyolojik durumlardan, gerekse içsel psikolojik dinamikler ve çevresel etmenlerden kaynaklandığını düşünüyor. Sosyal faktörlerin de etkili olduğunu burada hatırlatmakta fayda var…Araştırmacıların hiç birisi hastalıkların kökeninde sadece şu faktör vardır diyemiyor...
Akıl sağlığı sorununa çözümler arayan, ilgi duyan, resmin bütününe bakma cesareti gösterenlerin bütünsellikle bakan bu görüşüne biyo-psiko-sosyal perspektif deniyor. Bu görüş, akıl ve bedenin birbirlerinden ayrılmaması gerektiğini savunuyor. Çünkü akıl ve beden birbirleriyle bağlantılı hem de yaratılmışlıklarından gelen bir bağlantıyla…Ruhsal boyutta bu bağlantıyı kabullenmeme imkansızdır…
Genlerin ve Karakterin Önemi
“Genlerin karakter üzerine etkileri konusunda konuşabilmek için öncelikle "karakter" kavramını hangi çerçeveye oturttuğumuza göz atmamız gerekiyor. Kimi araştırmacılar, karakteri üç ana başlık altında topluyorlar: zekâsal yetiler, kişilik ve sosyal tutumlar…
Biyolojik etmenler: Bireysel genler, beyin yapısı ve kimyası
Sosyal etmenler: Toplum içindeki roller, beklentiler, normal ve anormal tanımları
Psikolojik etmenler: Stres, travma, öğrenilmiş umutsuzluk, anılar, deneyimler…Bunların istisnasız hemen hepsi karakter gelişiminde önemli oranlarda rol oynarlar.Bazen hiç önem verilmeyen bir etmen kişiliğin oluşmasında olağanüstü bir güce sahip olabilir…
Zekâsal yetiler konusunda yapılan araştırmalar öyle gösteriyor ki, genetiğin fiziksel büyüklüğüyle de ilgili olarak beyinsel kapasite üzerindeki etkisi tartışılmazdır. Çünkü beynin fiziksel büyüklüğü sinir ağlarının sayısını, bununla ilgili olarak depo edilebilecek bilgi potansiyelini etkiliyor.
Karakter gelişiminde sosyal olgu son derece önemlidir. Bireyin yaşadığı bölge, il, ilçe, buraların nüfusu, imkanları, farklı etnik kimliklere sahip olmaları belirgin derecede sosyal tutumlarda değişimlere neden olabilir. Olumlu olumsuz etkilenmeler yaratılıştan gelen genetik faktörlerle harmanlanarak karakteri ortaya çıkarır…
Bilim adamları; karmaşık duygusal durumları ve ruh hallerini belirleyebilen tek bir genden bahsetmenin olanaksız olduğunu ifade etmektedirler. Ancak özellikle de psikolojik hastalıkların temelinde yatan bir takım genetik özellikleri ortaya çıkarmaya yönelik araştırmalar halen sürmektedir. Örneğin, serotonin taşıyıcı geni (5-HTT), beyne mesaj iletiminde görevli serotonin kimyasalının vücudumuzdaki dağılımından sorumludur.Her hormon için böyle farklı genlerin olduğunu söylemek kuşkusuz kehanet değildir...
Bireylerin korku tepkileri ve nevrotiklik seviyeleriyle bu genlerdeki çeşitlilik arasında bir ilişki olduğu düşünülmektedir. Yine de altını tekrar çizmekte fayda var: Kişiliğimizin karakterleri üzerine etkide bulunan genler öylesi çeşitli ve birbirleriyle etkileşimleri karmaşık ki, kilit bir gen bularak kişiliği çözebilmek imkansız görünmektedir. Üstelik çalışmalar sırasında göz önünde bulundurulması gereken bir nokta daha var. Çevresel genetik.
Çevremizle olan ilişkilerimiz ve bu ilişkiler sonucu edindiğimiz deneyimlerin yada altında kaldığımız etkilerin genleri ne yönde etkilediği de önem kazanıyor. Çünkü hiç kuşku yok ki karakter, genetik ve çevresel koşulların etkisiyle oluşuyor. Tam olarak bir yüzde verebilmek ise çok zor. Çünkü bir kişilik karakteri üzerinde genetiğin mi, yoksa çevrenin mi daha etkili olduğu hangi karakterden bahsettiğimize göre de değişebilmektedir.”(5)
Sonuç
Biyopsikososyal perspektif kavramı; kapsamlı araştırma ve yeniliklerle açıklanabilecek bir kavramdır. Biyolojik, psikolojik, sosyal etkileşimlerin tüm ayrıntılarıyla ciddi genişlikte kapsama alanı bulacağı bir konudur.
Çok yakın gelecekte psikiyatri başta olmak üzere psikoloji ve sosyal sorunlarla birlikte olan dengesizliklerde ve özellikle kitleleri ilgilendiren tüm olaylarda biyopsikososyal perspektif konusu daha sık gündeme gelecektir…Gündeme geldikçe hakkında daha fazla bilgi ve belge oluşacak olaylara bakış açısı ve yaşam kalitesinin düzenlenmesi konularında önemli bir referans kaynağı olacaktır.
Bireysel, toplumsal ve milletlerin yaşamlarını tüm derinliğiyle etkileyen böylesine önemli konularda ciddi ve kapsamlı bilimsel araştırmaların yapılmasına ihtiyaç vardır…Her ne kadar ülkemizde böyle araştırmalar yapılıyor olsa da özellikle tez ve kariyer oluşturma/tamamlama çalışmalarında daha ayrıntılı ve kapsamlı değerlendirilmelidir…
(1) Perspektif Nedir? İnternet Ortamı
(2) http://www.pdrciyiz.biz/orgut-kulturu-orgutsel-iletisim-t2316.html Serpil DURĞUN Mersin Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitim Yönetimi Teftişi Planlaması ve Ekonomisi Yüksek Lisans Öğrencisi serpil_culha@hotmail.com
(3) http://tr.wiktionary.org/wiki/stim%C3%BClasyon
(4) Kadın orgazm fizyolojisi Yard. Doç. Dr. Ergül Aslan İstanbul Üniversitesi Florence Nightingale Hemşirelik Yüksekokulu
(5) http://www.biltek.tubitak.gov.tr/merak_ettikleriniz/yazici_dostu.php?kategori_id=2&soru_id=4817
Dr.Recai Yahyaoğlu