Osman Sınav, birçoğumuzun 90’ların ortasından hatırladığı Süper Baba dizisinin yönetmeni olarak tanıdığı bir isim. Süper Baba, sıradan ve sıcak bir mahallede insanların dertlerinin, eğlencelerinin anlatıldığı bir dizi olarak kalmıştı benim aklımda. Fakat Osman Sınav’ın bugüne kadarki filmografisine baktığımızda Süper Baba’yı çektiği günlerde kendini tam olarak ifade etmediğini ya da ifade etmekten kaçındığını görürüz. Muhtemelen Osman Sınav o günlerde kendini yeteri kadar güçlü bulmadığından naif mahalle dizilerini yönetmekle yetiniyordu. Bilirsiniz bir milliyetçi-muhafazakar klişesi vardır. Buna göre, sanat ve medya ortamına solcular hakimdir. Eğer solcu değilseniz iş yaptırmazlar size. Osman Sınav da bu klişeyi bugün çıktığı jölesiyle ünlü Yiğit Bulut’un programında tekrar ediyor. Osman Sınav, 1980 öncesi faşist kadrolarından fakat bugünkü durumu Star Gazetesi’nde Murat Menteş’e verdiği röportajda şöyle tarif ediyor: “Net konuşalım. Bana şimdi nazikçe şunu soruyorsunuz: ‘Faşist misin?’ Hepimiz gençlikte bazı ideolojik kamplarda bulunduk. Fakat Cemil Meriç der ki ‘İzm’ler idrakimize giydirilmiş deli gömlekleridir.’ Kültürle, bilgiyle, sanatla bağımız kuvvetlendikçe, ideolojilerin kalıplarından sıyrılırız. Ben deli gömleğini çıkaralı 30 sene oluyor.” Cemil Meriç’ in bu sözünün tam olarak “izm” in ta kendisi olduğu konusuna hiç girmeyelim, ayrı bir yazının ve tartışmanın konusu. Biz Osman Sınav filmlerinin ve dizilerinin dikkat çekici ortak paydalarına bir göz atalım.
Deli Yürek, dikkat çekici Osman Sınav yapımlarından biri. Hikaye Güneydoğu’da askerliğini yapmış bir gencin evine dönmesi ve kazara askerleri öldürmeye çalışan PKK militanlarını “etkisiz” hale getirmesiyle başlıyor. Askerden döndükten sonra araba tamirciliği yapan Yusuf Miroğlu, kazara içine düştüğü ve kahramanca savuşturduğu PKK eyleminden sonra mafya üyelerinin dikkatini çeker, onlarla çatışarak hızla yükselir. Deli Yürek’te Osman Sınav, Süper Baba kadar ürkek değilse de henüz tam anlamıyla gerçek yüzünü göstermez. Yusuf Miroğlu her tavrıyla ideal bir ülkücü genci çağrıştırırken, yatağının başında Yılmaz Güney posteri asılı durmaktadır. Bu dizinin Osman Sınav’ın diğer yapımlarıyla bir ortak paydası da saf türk bilge karakteridir. Bu dizide bu karakter Denizlili Kuşçu olarak çizilir. Daha sonra Deli Yürek’in sinema filmi olan “Deli Yürek Bumerang Cehennemi” gelir. Yusuf Miroğlu asker arkadaşı olan bir Diyarbakırlının düğününe Diyarbakır’a gider. Gaffar Okkan cinayetinin sırrını çözmüş asker arkadaşı, düğününde suikast sonucu öldürülür ve Miroğlu kendini olayların içinde bulur. Filmin dikkat çekici diyaloğu Miroğlu’nun eski komutanından gelir: “Dağda her öldürdüğümüz teröristin boynundan haçlı kolyeler topluyorduk.” Yani aslında Güneydoğu’da sorun filan yoktur, sorunu emperyalist batılılar yoktan var etmiştir. Miroğlu batılı ajanların başını öldürür ve arkadaşının intikamını alır.
Deli Yürek’ten sonra Osman Sınav kısa bir süre sıcak mahalle dizisi modeline dönüş yapar ve Ekmek Teknesi’ni çeker. 2000’lerin başlarında, Kuzguncuk’ta geçen ve sıradan insanların hikayelerinin anlatıldığı bu diziyle aslında o dönem yaygınlaşan Amerikan tarzı sitcomlara tepki vermektedir Sınav. 2005’te ise Acı Hayat ile arz-ı endam eder. 60’lardan 80’lere kadar üç kere çekilmiş bir Türk filmini alır ve Türk-İslam senteziyle harmanlar. Zengin ve batılı Kervancıoğlu Ailesi’nin oğlu, yoksul çocuğun (Mehmet Kosovalı) sevgilisini kandırıp “kirletir”. Dizide soyadıyla çağırılan Kosovalı, zengin ailenin kızını kendine aşık eder ve onlardan intikamını alır. Bu arada zengin ailenin taşeronu Kürt mafya ve Kosovalı’nın kahraman arkadaşı Şamil dikkat çekicidir. İsimler üzerinden yapılan göndermeler de yerine ulaşmaktadır. Acı Hayat’tan sonra Sınav’ın yapımcısı ve yönetmeni olduğu “Pars: Kiraz Operasyonu” ve “Pars: Narkoterör” film ve dizileri gelir. Bu iki yapımın ana fikri; “Kürtler uyuşturucu satıyor, yoksul ve inançlı kahraman Türk polisleri (Çerkes Şamil esas oğlan) canları pahasına bu sorunla mücadele ediyor” olarak özetlenebilir. “İyi Kürt” klişesi unutulmamıştır tabii ki… Bu iki yapım arasına da bir de “Pusat” sıkışmış ki, o da boks aleminde Kürt mafyasıyla mücadele eden kahraman bir Sivaslı boksör... Bu dizide de yapmacık Orta Anadolu şivesi göze batıyor.
Yakın zamana geldiğimizde ise Osman Sınav’ın iki ayrı organik AKP kanalına dizi çektiğini görüyoruz. Bunlardan birincisi ATV’ye “Kılıç Günü” (bitti), diğeri ise TRT’ ye “Sakarya Fırat”.
Kılıç Günü dizisinde Uzan Ailesi’ne benzettiğim Balkan göçmeni bir aile kötü zenginleri canlandırıyor. Evleri firavunun sarayı olarak tasvir edilirken, ailenin çocuklarından birinin eşcinsel olması sıkça vurgulanıyor. Osman Sınav için sıra Kürtlerden sonra eşcinsellere de geliyor. İyi tarafta ise yine gözünü budaktan sakınmayan dindar Türk gençleri var. Osman Sınav’ın her Müslüman Türkü yoksul ve ahlaklı tasvir etmesiyle aklımıza MÜSİAD’ın ne olduğu sorusu gelmiyor değil. Belki de Osman Sınav MÜSİAD’ı kısa mesaj ile okul yaptıran bir hayırseverler derneği sanıyordur.
TRT’deki Sakarya Fırat ile de yine Kürt sorununa dönüyor ve yine bildik klişelerle karşı karşıya bırakıyor bizi Sınav. Asıl ilginç olan ise Kürt açılımı zamanlarında bu dizinin TRT’de yayınlanması. Bir yandan Ermenilerle görüşürken bir yandan da tehcir kararnamesini hazırlayan İttihatçıların politikası gibi AKP de Osman Sınav ile “evet”çi ülkücülere oynuyor. Ya da Kürt açılımı yapıyoruz diyip KCK’ye operasyon düzenlenmesine de benzetebiliriz bu hikayeyi…
Sonuç olarak; Osman Sınav, Adorno’nun şu sözünü hatırlatıyor, “Yarım anlaşılmış veya yarım öğrenilmiş olan, eğitimin ön basamağı değil onun can düşmanıdır.” Osman Sınav’ın bütün yapıtlarında yarım anti emperyalizm, yarım kapitalizm karşıtlığı sistematikleştirilmiş durumda ve öğrenilmiş cehaletin yeniden üretilmesinde dikkat çekici şekilde ön sıralarda koşuyor.
EMRAH ÇETİN
ELEŞTİREL KÜLTÜR
MART 2011