Yaprak Dökümü bütün faturayı Ali Rıza Bey'e ve İstanbul'a keserek vedalaştı ekranla. Evlatlarının hata yapmasını önlemek, düzgün bir hayat yaşamasını sağlamak için çırpınırken; her yaptığı her söylediği yanlış olan bir babaydı Ali Rıza Bey senaryoya göre. Attıkları bütün yanlış adımlara, yaptıkları yanlış tercihlere rağmen haklı olma hakkı tanınansa çocuklardı. Savunduğu tüm değerlerde yalnız olan Ali Rıza Bey ölümü de yalnız yaşarken; çocuklar başlarına gelen her türlü musibetin sorumlusu İstanbul'dan Trabzon treniyle ayrılarak hiçliğe doğru yol aldılar!
Ailenin en arızalı, en duygusal, gel git yaşayan karakteri Leyla pembe mantosunun içinde bunalım takılırken de suçlu Ali Rıza Bey'di. Kucağında evlilik dışı bebeği, abisinin hapse girmesine sebep olduğunda da suçlu hala Ali Rıza Bey. Geri dönüşlerle ısrarla seyircinin gözüne sokulan sahnede, gelinlik içindeki Leyla'nın Oğuz'la evlenmesine izin vermeseymiş Ali Rıza Bey, gitme deseymiş sen benim kıymetlimsin deseymiş Leyla kalırmış baba evinde ve yaşanmazmış o gelişmeler. Senaristler bu söylediklerine ne kadar inanıyorlar bilmiyorum. Yaprak Dökümü devam etseydi birkaç sezon daha, o Leyla defalarca af dileyip baba evine döner, defalarca babasının kalbini kırar ve koşardı Oğuz'a.
Beş yıldır efsane olduğu söylenen, reyting rekorları kıran Yaprak Dökümü'nün ilk sezondaki durumu o kadar da parlak değildi! Kanal izlenirliği sıralamasında atv'nin lider olduğu, Avrupa Yakası'nın fırtına gibi eserek Çarşamba günlerine damgasını vurduğu zamanlardı. Kanalla reyting anlaşması yaptığı için her bölüm zarar yazdığı söyleniyordu yapımcının. Ta ki Oğuz-Leyla ilişkisi açığa çıkana, Ali Rıza Bey Leyla'nın gayri meşru çocuğunu düşürdüğünü öğrenene kadar. Leyla ile Nejla'nın sonsuza kadar sürecek hissi veren çekişmesi, iki kardeşin aynı erkek için mücadele vermesi, su yüzüne çıkan kardeş nefreti. Oğuz ve Leyla arasında tecavüzle başlayan, Stockholm sendromu göndermesiyle gizlice devam eden ilişkiden; bebeği düşürmesiyle tüm aile haberdar olunca; seyircinin de dikkatini çekmeye başladı. Yerli dizilerde tecavüz furyasının başlaması hatta ana hikâye olarak tecavüzün dizilere girmesinin dönüm noktası.
İzleyici Binbir Gece'den bu yana şaşırmak için geçiyor yerli dizilerin karşısına. Senaryo ne kadar başarılı olursa olsun, seyirciyi şaşırtamıyorsa hiç şansı yok! Şaşkınlığın sınırları da ahlaksızlığın sınırlarıyla doğru orantılı. Normalin dışına çıkması, yapılmayanı yapması, sürpriz gelişmelerle devam etmesi gerekiyor yoluna. Normal insan davranışı, normal hayat kalıbının çok dışına çıkılması gerekiyor. Son altı bölüm, son beş bölüm diye anons edilmesine rağmen, sona yaklaşırken Yaprak Dökümü'nün izlenme oranlarının düşmesi, romanın sonuna uyması için açılan bütün hikayelerin kapatılmasıyla alakalı. Dizilerin normalleştikçe ilgiyi kaybettiği tespit edilince; yapımcı/senarist/ yönetmen marjinal hikayelere marjinal bir ivme kazandırmak için çabalamaya başlıyor.
Büyükşehir'e ilk geldikleri zamanlarda çocuklarını kontrol edebilmek, tehlikelere karşı koruyabilmek uyarabilmek için çırpınan babayı baskıcı otoriter gibi çizmekte sakınca görmeyen senaristler; Reşat Nuri Güntekin'in romanını başlangıç ve son olarak kullandılar. Hikaye raydan çıktığında, kontrolü kaybettiklerinde kitap çerçevesine geri dönüş yaparak, romanın sonuna uygun bir şekilde nihayetlendirebilmek için toparladılar senaryoyu.
Yaprak Dökümü babanın yanlış otoritesi sebebiyle felaketler yaşayan bir aile idi; Öyle Bir Geçer Zaman ki'de yaşanan felaketlerin tek sorumlusu baba!
Yaprak Dökümü ailedeki baba otoritesini yıkarak; özellikle son bölümlerde baba böyle yapmasaydı daha farklı olacaktı mesajını kafalara çakarak görevini fazlasıyla getirdi yerine. Şimdi bayrak Öyle Bir Geçer Zaman ki'de.
Bir nefret objesi olarak baba; Ali Kaptan nezdinde o kadar kuvvetli inşa ediliyor ki, her geçen gün artan izlenme oranı; yapılan yorumlar, tartışmalar, dost meclislerinde bir numaralı konu olması sebebiyle hedefe hızla yaklaşılıyor. Öylesine yanlış adımların öylesine yanlış bir mantığın esiri ki Ali Kaptan; onu izlerken diğer karakterlerin yaptıkları tüm hatalar yok oluyor. Senarist/yönetmen dikkati sürekli Osman'ın korku dolu yüzüne çektiğinden doğru sorulara değil yanlış sorulara cevap aranıyor. Osman'ın çektiği ızdırapta tüm aile fertleri pay sahibiyken; Osman da tüm faturayı babaya çıkarıyor. Çünkü Ali Kaptan'dan nefret etmesi isteniyor izleyicinin. Ali Kaptan'dan üvey anne değil üvey insan bile olamayacak kadar insanlıktan uzak Caroline'den nefret ederse diğerlerini sevebileceği, yakınlık kurabileceği ve izlemeye devam edeceği hesap ediliyor izleyicinin.
Ali Kaptan bile şaşkın yaptıkları konusunda ama asla geri adım atmıyor, pişmanlık duymuyor, vazgeçmiyor. Çünkü hikayenin gidişatı yaptıklarıyla sadece ailesinin değil seyircinin de nefretini tavan yaptıracak Ali Kaptan'a endeksli.
Nefret edilen Ali Kaptan değil onun nezdinde tüm babalar. Yerli dizilerde itinayla ve büyük başarıyla işlenen 'haklı kötü olma hakkı' Ali Kaptan'dan esirgeniyor. Hiçbir hakkı olmayan katıksız kötü bir karakter o. Diğer kötüler tüm renkleri içinde barındırırken; Ali Kaptan tamamen siyah. Kötülüğünün alt metni yok! İlk sahneden itibaren işlenen çocukların baba nefretinin ikna edici bir sebebi olmadığı gibi.
Bu kadar şiddet yüklü bir dizinin aile dizisi olarak tanımlanması ne kadar doğru ise, Ali Kaptan'ın baba olarak tanımlanması da o kadar doğru. Nasıl annelik doğurmakla sahip olunan bir duygu değilse, babalık da bir çocuğun dünyaya getirilmesine aracılık etmekle kazanılmıyor.
Yeni Şafak