‘Bilinç’ tarihse ‘bilindışı’ kaderdir

Ricoeur 20. yy’daki entelektüel sahneyi bir çatışma alanına çeviren farklı yöntem ve felsefeleri hermenötik yöntemle bir araya getirmeye, bu entelektüel konumlar arasında anlamlı bağlantılar kurmaya çalışıyor.

MURAT GÜZEL / STAR GAZETESİ

abetterway_@hotmail.com



YİRMİNCİ yy. felsefesi, büyük ölçüde fenomenoloji, psikanaliz, analitik felsefeler ve yapısalcılık gibi birbirinden farklı birçok düşünce tarzı, yöntemi ve geleneğinin başlangıçta birbirlerinden ayrıyken iç içe geçerek melezlenmeleri ve kendilerini hermenötik bir bağlamda tüketmeleriyle karakterize edilebilir. Bu tükenme tümüyle bitiş değil, bütün bu yöntem ve geleneklerin dünyaya ilişkin farklı yorum stilleri olduğuna ilişkin bir anlayışın doğmasına sebebiyet verir.

Nihai yöntem ve hakikati araştırma programı olarak ortaya atılan bütün bu düşünme biçimlerinin sonuçta yorumlar içinde bir yorum haline dönüşmeleri yirminci yüzyıl düşüncesini nesnelcilik ile görececilik arasındaki meydan muharebesinin alanı kılar.

Bir arabulucu

Bu büyük çatışmalar ve savaşların ardında kalanları bir araya getirmek, taraflar arasında hakkaniyetli bir barış anlaşması imzalanmasını sağlamak, kazanımları ortak paydada toplamak, bütün taraflar için esasen yenilgi olarak görülebilecek sonucu yine bütün taraflar için bir zafer haline dönüştürmek ise yirminci yüzyıla 19. yy.’dan kalan hermenötik felsefelere düşmüştür. İki dünya savaşının gerçekleştiği yirminci yüzyılda bu askeri savaşların yanı sıra birçok teori kavgasının da vuku bulması pek şaşırtıcı değilse de fenomenoloji ve psikanaliz haricindeki diğer birçok düşünce akımının kendi ötelerine geçmek ve meydandaki diğer akımlarla uzlaşmak zorunda kalışı ilginçtir. 19. yy’da Scheleirmacher ve Nietzche’den kök bularak Dilthey, Heidegger ve Gadamer aracılığıyla yirminci yüzyıl düşüncesine önemli bir müdahaleyi temsil eden hermenötik felsefeler sadece bir yorumlama ya da tefsir yöntemi olmaktan uzaklaşmış, neredeyse dünyaya bakışımızdaki temel felsefe haline dönüşmüştür.

Gabriel Marcel’in öğrencisi olan ve bir dönem Jacques Derrida’ya hocalık etmiş bir düşünür Paul Ricoeur. Çeşitli entelektüel konumlar ve fikri bakış açıları arasında uzlaşma arayan bir düşünce diplomatı. Yirminci yüzyıldaki entelektüel sahneyi bir çatışma alanına çeviren farklı yöntem ve felsefeleri hermenötiğin uzlaştırmacı yöntemiyle bir araya getirmeyi, bu düşünceler ve entelektüel konumlar arasında anlamlı bağlantılar kurmayı hedefliyor Yorumların Çatışması’nda.

Çatışan yorumlar

Yapısalcılık ile lengüistik analiz, psikanaliz ve özne sorunu, din ve inanç problemleri, dil ve hermenötik problemler kitapta ele alınan konulardan başlıcaları. Kıta Avrupası felsefe geleneğiyle, Anglo-Sakson felsefe geleneği arasında köprü kurmaya uğraşan belli başlı filozoflardan olan Ricoeur, varoluşçuluk ile yapısalcılık, hermenötik ile eleştirel teori, psikanaliz ile Hegelci diyalektik, tarihsel anlama ile bilimsel açıklama, etik ile politika, fenomenoloji ile beşeri bilimler arasında fikri bir mekik diplomasisi yürüten bir filozof. Belki de bu yüzden, ondan akılda kalan bakış açısı, farklılıklara özen göstermek, onları ortak noktalarda buluşturmaya çabalamak olarak görülebilir. Bir de bazı savsözler akılda kalıyor. Meselelerin çapraşıklığını anlaşılır hale getiren bu savsözlere işte bir örnek: ‘Bilinç tarih, bilinçdışı kaderdir.’

Modern felsefenin ana temalarını eleştirel bir gözle incelemek isteyen okurlar için biçilmiş bir kaftan Yorumların Çatışması.

Hayatın kıymetini bilmek

John Berger’ın 11 Eylül’den Irak Savaşı’na, Filistin’den Katrina felaketine, Názım Hikmet’ten Pasolini’ye birçok siyasal soruna ve sanatçıya ilişkin duygu ve düşüncelerini dile getirdiği yazılarından oluşan bir kitap Kıymetini Bil Herşeyin. İçten, zarif ve sade bir dille kaleme aldığı bu yazılarla John Berger bizi dünyaya adil, müşfik, ama en önemlisi gören gözlerle bakmaya davet ediyor. Bakmanın görmenin ilk adımı olduğunu hatırlatarak... Kıymetini Bil Herşeyin, John Berger, Çev.: Beril Eyüboğlu, Metis, 2009

Cunta hatıraları!

12 Mart sürecinde cezaevine de girmiş isimlerden biri Uğur Kökden. 9 Mart Cuntasını oluşturan kadroya yakın bir isim olduğunu günlüklerinden anlıyoruz. O günlerde başından geçenleri günlüğüne not almış. Kökden’inkiler karşı günlük. Bunu da önsözünde belirtiyor. Nihat Erim’in Günlükler’i yayımlanmamış olsaydı o da bunu, belki de gün ışığına çıkarmayacaktı. Kökden, bir dönemin ve bir muhtıranın içyüzünü kendi gözlemleriyle açıklamayı deniyor. 12 Mart Günleri (1971-1974), Uğur Kökden, Yapı Kredi Yayınları, 2009

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Makaleler Haberleri