Özgüven; kişinin kendi değerini subjektif olarak değerlendirmesi; özelliklerini yorumlaması, kendisiyle ilgili olumlu ve pozitif duygular geliştirmesi sonucunda ortaya çıkan, eyleme geçmesini sağlayan güçtür.
Davranışların en önemli belirleyicilerinden biri olan özgüven; bireyin kendine yönelik olumlu yargılarının olması, kendini sevmesi, değerinin farkına varması, kendisiyle barışık olması, kendini olduğu gibi kabul etmesi, kendini tanıması gibi durumlardan oluşur. Fikirlerini kabul ettirmek, iyimserlik, istekli olmak, gurur, bağımsızlık, güven, eleştirilere açık olmak, duygusal olgunluk ve kapasitesini doğru değerlendirme becerisine sahip olmak özgüvenli olmanın süreçlerini tamamlar.
Özgüvenli bir birey olmanın temeli yaşamın ilk yıllarındaki yaşantılara dayanmaktadır. Bu dönemde çocuklar yeterince sevilip onaylandıklarında ve bir birey olarak kabul edilip saygı gördüklerinde güven duygusunun temelleri atılmış olmaktadır. Daha sonraki yıllarda ise ideal öz güven duygusunun gelişebilmesi için sevecen, demokratik, destekleyici anne-baba tutumlarının önemi birçok araştırma bulgusuyla desteklenmiştir.
Fakat özgüven belirli optimal düzeyde olmalıdır. Aşırı ve yetersiz özgüven, performansı olumsuz etkilemekte dolayısıyla kişideki benlik saygısı yok olmaktadır. Özgüven, her kişide eşit olarak gelişmemiştir ve herhangi bir olayla çabucak sarsılabilmektedir. Örneğin; aileden birini veya yakın bir arkadaşı kaybetmek, anne-babanın boşanması, erkek/kız arkadaştan ayrılmak, başarısızlık, hayal kırıklığı, kendini veya yeteneklerini çok acımasız bir şekilde eleştirmek özgüven eksikliğine sebep olmaktadır.
Özgüven fazlalığı ise kişilik gelişimi açısından yanlış olan hatta güvensizliğin savunma mekanizması olan durumdur. Bu durumdaki kişi kendisini farklı bir kişiymiş gibi, olduğundan daha üstün göstermeye çalışır. Sürekli engellenmelerle karşılaşan birey, ego tarafından kendini korumaya geçer ve sonucunda aşırı özgüvenle çevrili bir duvar oluşturur.
Aşırı özgüvene neden olan durumlar; genellikle yüksek, zorlayıcı motivasyondur. Yani anne babanın çocuktan beklentisinin yüksek olması, çocuğun yapamayacağı şeyleri hedeflemesidir. Bu durumda çocuk ailesini memnun etmek için farklı görünmeye çalışır, rol yapmaya başlar.. Ailesinin kendisinden yapamayacağı şeyler beklediğini hisseden çocuk hep streslidir, kaygılıdır, mutlu olamaz. “Ne yapsam ailemi mutlu edemiyorum” diye düşünür. Ailesinin beklentilerini karşılayamadığı için savunma mekanizmalarına sığınır.
Ayrıca övgülerin yanlış kullanılması da kişiyi yanıltır ve rol yapmaya yöneltir. Bizim toplumumuzda övgü az kullanılır, buna rağmen çoğu zaman da yanlış kullanılır. Yanlış kullanılan övgü abartılı özgüvene, fazla bir ego kabarmasına yol açar. Çocuğun kişiliğinin değil çabalarının, becerilerinin övülmesi gerekir. “Sen çok zekisin, çok beceriklisin” gibi övgülerde çocuğun kendini arama, keşfetme, geliştirme becerisi elinden alınmış olur. Çocuk, her konuda yeterli olduğunu düşünür ve kendini geliştirmeye yönelemez. Çocuğa, “odanı ne güzel toplamışsın, kıyafetlerini ne güzel seçmişsin” gibi yaptığı iyi şeyleri övmek daha doğru olur. Aksi halde hatalarını inkâr etme duygusu gelişir. Kendisini sadece olumlu bir varlık gibi algılar ve benlik saygısı da yanlış gelişir. Aşırı özgüven yüklemeye çalışan aileler, çocuklarının gerçekleri görmesini engellenmiş, onları hayal dünyasına itmiş olur.
Hâlbuki özgüven; kişinin kendini olduğundan üstün ya da aşağı değil, olduğu gibi kabul etmesi demektir. Doğru benlik saygısı için ideal düzeyde özgüvene sahip olmalıyız. Kişilik özelliklerinin birçoğu her ne kadar genetik ve ebeveyn tarzları ile oluşsa da bunu değiştirmek kendi elimizdedir. Çocuklarımızın kendilerini sevmelerini sağlamak için onlara doğru özgüveni kazandırmalı, doğru eleştiri, doğru övgülerle yaklaşmalıyız. Yetişkin bireylerse kaybettikleri ideal özgüveni kazanmaya çalışmalı ideal benlik saygısına kavuşmalıdır.