Rüyalarımız bilinçaltımızın aynasıdır. Gün boyu, belki de aylarca bastırdığımız duygular, düşünceler bir bakmışsınız bir gece size konuk olmuşlar. Bunun nedeni uyurken savunma mekanizmasını çok fazla kullanamamamızdır.
Freud, “toplumsal baskı nedeniyle bilinçaltına ittiğimiz tüm duygular uyku sırasında ortaya çıkar” demiştir. Jung ise; rüyaların sadece kişisel bilinçaltı değil, ortak bir bilinçaltının sonucu olduğunu savunur. Örneğin Jung’a göre, rüyalardaki yüksekten düşme olayının nedeni yüzyıllar önce atalarımızın vahşi hayvanlardan kaçarken uçurumdan düşme endişesidir. Gerçekten kişisel bir bilinçaltına mı, yoksa kolektif ortak bir bilinçaltına mı sahip olduğumuz konusu tartışılır, ancak gerçek şu ki bilinçaltımız bizi, bizim tahmin ettiğimizden de fazla, etkilemektedir. .
Peki, bilinçaltındaki bizim bastırılmış düşüncelerimiz? Onların yansımasına üstü kapalı bir şekilde rüyalarda rastlayabiliriz. Örneğin sevdiği bir kişiye yönelik düşmanca duygularının farkında olmayan birisi, rüyasında onu öldürdüğünü görebilir. Ancak bilinçaltı rüyalarda bile bazen kendini bu şekilde açık göstermez. Sembolik olarak sevdiği kişinin tren istasyonunda indiğini görebilir. Bu da bize anlamsız gelen birçok rüyanın aslında gerçekten bir anlamının olduğunun göstergesidir belki de.
Kadınlar erkeklerden daha fazla rüya hatırlama eğilimine sahiptirler ve daha çok ev, aile, duygular, arkadaşlar üzerine rüya görürken; erkekler daha çok saldırganlık, düşmanlık ve başarılı olma çabaları ile ilgili rüya görmektedirler.
Kadın ya da erkek fark etmez, hepimiz, bazen içeriğini hatırlayamasakta, rüya görürüz. Benliğimizin karanlığı bilinçaltı bu rüyalarda hep bizimledir.