Muhammed Bozdağ / MORAL DERGİSİ
Einstein, “İnsan, aklının sınırlarını zorlamadıkça bir şeye ulaşamaz.” der. Tarih sayfaları, aklın ve kalbin sınırlarını zorlayan atalarımızın muhteşem izleriyle doludur. Batı özentimiz yanlış. Füzeyi ilk atalarımız keşfetti. Mikrobu ilk onlar tanımladı. Dünya haritasını ilk defa Pirî Reis çizdi. Bu tür işler, büyük düşünen azimli atalarımızın eseridir. Peki, biz büyük düşünebiliyor muyuz?
Başarının ilk adımı düşünebilmek, başarıyı geliştirmenin yolu da düşünceyi geliştirebilmektir. Beynimizin düşünme kapasitesine yönelen saldırılar hayatımıza yönelen saldırılardır.
Başkalarının bize ideal kazandırmasını umarsak kıyamete kadar bekleriz. Sırları keşfedebilecek zihin, sabırlı düşünebilen zihindir. Düşüncesini sınırlayan, eylemlerini sınırlar. Hayallerini küçültenlerin hayatları da küçülür. Düşüncenizi esnetmeyi öğreneceksiniz: Hiç düşünmediklerinizi, kimsenin düşünmediğini, daha büyük, daha yüksek ve karmaşık düşünmeyi öğreneceksiniz.
Büyük düşünmek başarının temelidir. Bilinç düşünceyle başlar, düşüncelerinizle gelişirsiniz ve hayallerinizi yaşarsınız.
Bilinç düşünceyle başlar
Varlığın ve canın temeli bilmektir. Her şey vücut bulmadan önce Ezeli Hakim’in ilminde vardı. Bedeninize yaşatacaklarınızı önce zihninizde yaşarsınız. Geleceğinizi yönetmek istiyorsanız; geleceğinizi önce zihninizde izleyeceksiniz; geleceğinizin hayali mimarisini adım adım planlayacaksınız.
Zihnimizdeki konu, düşündükçe detay kazanır; ayrıntıları belirginleşir. Düşündüklerimiz zamanla eylemlerimizi etkiler ve aklımızdan geçenleri arzulamaya başlarız. Bu yüzden eylemlerimizi, tercihlerimizi düşüncelerimize borçluyuz. Zübeyir Gündüzalp’in dediği gibi, “İnsan ne düşünüyorsa odur.”
Maddi veya manevi hayatları sönük geçenlerin aslında düşünceleri sönüktür. Dünyanız düşünebildiğiniz kadar genişleyecektir. Zihninizin bakabildiği yere kadar göreceksiniz. Ömrünüze katacağınız her zenginlik, zihinsel zenginliğinizden bir temel almış olacaktır.
Başarının yolları üzerine yazılan kitaplar düşünmenin öneminden söz ederler. Hatta bazıları “zihin gücü, beyin gücü, düşünce gücü” gibi kavramlara vurgu yaparken, düşünceyi “yaratıcı” gibi sunarlar. Hayalî olan yaratamaz; ölümlü olan vücut veremez; ama her şey düşünceye dayanır. Mevlana ne güzel söyler: “Kardeşim, varlığın ancak fikirdir, gerisi bir yığın et ve kemiktir.”
Yaratıcımız hayatımızın akışına vücut verirken, onu nasıl yaşamak istediğimize bakar. Rasgele düşünenler düşünmüyorlar. Einstein’ın vurguladığı gibi, “İnsan, aklının sınırlarını zorlamadıkça hiçbir şeye ulaşamaz.” En büyük saldırılara uğrayan organımız beynimiz olduğu halde, değil onu geliştirmek, korumak için bile çaba sarf etmeyiz. Bu yanlış değil midir?
Düşüncenizle gelişirsiniz
Düşüncelerimiz eylemlerimizin kaynağıdır. Eylemlerimiz alışkanlıklarımızın nedenidir. Alışkanlıklarımız karakterimizi, kişiliğimizi şekillendirir. Karakterimiz ise geleceğimizi örgüleyen en önemli faktördür. Geleceğimizi seçmekte büyük ölçüde özgür bırakıldık.
Herkes yürüdüğü yolun sonunda var olana ulaşır. Tırmandığınız merdivene bakarak sonunda nereye yükseleceğinizi anlayabilirsiniz. Büyük geleceğe giden yol, büyük düşünceden başlar. Şimdiye kadar hiç yapmadığınız ölçüde büyük düşünmeye başlamalısınız.
“Büyük Düşünmenin Büyüsü” isimli kitabında Dr. David J. Schwartz ilginç bir tespitini aktarıyor: ABD’de büyük bir şirketin yılda 10 bin dolar ödediği işlerine başvuranların sayısı, yılda 50 bin dolar ödediği işlerine başvuranların sayısından 50 ile 250 kat fazlaymış. Bunun anlamı açık: Yeteneklerimizi o kadar küçümsüyoruz ki, yola yüksekten başlamaya cesaret edemiyoruz.
Size Van’da dünyaya gelen bir gencin hikâyesini aktaracağım. Ankara’ya geldiğinde hiç parası yoktu. Şehir terminalinden uzaklardaki arkadaşlarının evine saatlerce yürüyerek varabilmişti. Anadolu’nun dürüstlüğünde yetişen o genci gördüğümde başarısını dilemiştim. Ama o zaman, kendim gibi, onun hakkında da çok parlak bir gelecek beklemiyordum. Yanılmışım. Şimdi o, ailesi ve ekibi sıfırdan kurdukları dev bir mağazalar sistemini yönetiyorlar. İlkelerini korurlarsa gelişmeye devam ederler.
Van’lı genç büyük düşünmeseydi, işini bu kadar büyütebilir miydi? Nice geceler başkaları uykudayken, yapacaklarını düşünerek sabahladı. Hayalleri oynaşta değil, kurduğu sistemin geleceğindeydi. Kimsenin yapmadığını yapmalıydı ve bu yüzden kimsenin düşünmediğini düşünmeliydi.
Hayat paketinde, herkese isteyebildiği kadarı verilecektir. Ezeli mesaj şöyle der: “Benden isteyin, cevap vereyim.” (Mu’min Suresi, 60) “De ki, istemeniz olmazsa Rabbim size ne diye değer versin!” (Furkan Suresi, 77)
Tarih sayfaları, aklın ve kalbin sınırlarını zorlayan atalarımızın muhteşem izleriyle doludur. Batı özenmemiz yanlış. Füzeyi ilk atalarımız keşfetti. Mikrobu ilk onlar tanımladı. Dünya haritasını ilk defa Pirî Reis çizdi. Bu tür işler, büyük düşünen azimli atalarımızın eseridir. Peki ya biz!
Richard Bach’ın “Martı” isimli bir hikâye kitabı vardır. Hikâyenin baş kahramanı Jonathan Levingston isimli martı büyük düşünüyordu. Yıllar boyunca uçtukları sahilde nüfusları çoğalmıştı. Bu daracık deniz kenarında artık yeterince balık kalmamıştı.
Jonathan, gökyüzünün yükseklerinde uçan diğer kuşlara baktı. Onlar gibi yükseklere uçmalı ve başka dünyaları keşfetmeliydi. Genç arkadaşlarına bu büyük hedefini anlattı. Jonathan’ı heyecanlandıran bu hedef, arkadaşları tarafından alaya alınıyordu. Arkadaşları: “Atalarımız hep burada yaşadılar. Buradan daha iyi bir yer bulamayız. Hem atalarımıza ihanet mi edeceğiz?” dediler. Jonathan’ın çabaları sonuçsuz kalmıştı. Biliyordu, uzaklarda, yükseklerde, ötelerde heyecan dolu bir dünya vardı.
Sonunda yalnız da kalsa bu maceraya atılma cesaretini gösterdi. Uçtu, yükseldikçe yükseldi. Sıra dışı zenginliklerle dolu denizler keşfetti. “Keşke arkadaşlarım, içinde yaşadıkları hapishaneden kurtulabileceklerini görselerdi... Buradaki müthiş zenginlikleri öğrenebilselerdi.” diye düşündü.
Oysa, akrabalarına göre Jonathan ihanet etmişti, atalarını terk etmişti. Jonathan kaybolmuştu; kurda kuşa yem olmuştu; ona yazık olmuştu.
Halbuki Jonathan kaybetmedi. Jonathan, verdiği dersle hâlâ yaşıyor ve onun hikâyesini ölünceye kadar hatırlayacağız. Sahillerdeki martıları gördüğümde, aklıma Jonathan geliyor; Jonathan’ın beni martı olmaya davet ettiğini duyuyorum.
Aramazsanız bulamazsınız
Eğer ötelerdeki değerleri aramazsanız, onları bulamazsınız. Uzaya gidebilmenizin mutlaka bir yolu olduğunu düşünmezseniz, o yolu aramazsınız. Yüksekliğe, sadece yükseği arayanlar ulaşabilir. Büyük arayışlarımız yoksa, “büyük” buluşlarımız da olmayacaktır. Etkili insanın her saniyesi arayış içerisinde geçer.
Uykusuz kalan Edison gibi, elektrik ampulünü arıyorsunuz. Ampulü bilmiyorsunuz; ama varlığını hissediyorsunuz. Azgın dalgalarla boğuşan Kolomb gibi, Hindistan’a Dünyanın öbür tarafından ulaşan yolu henüz öğrenmediniz; ama orada olduğuna inanıyorsunuz. Aradığınızın üzerine ümitle gidiyorsunuz.
Hayallerinize elbette bir gün kavuşacaksınız; kim bilir saat kaçta, bilmiyorsunuz. Hayat bilmediğini aramaktır; aramamak yaşamamaktır. Kuşlar bile sabah gözlerini açtıklarında, o gün karınlarını nerede doyuracaklarını bilmezler. Ama aradıklarını ayaklarının altında serili bulurlar.
İlkokul mezunu Mehmet Kılınç’ın geliştirdiği elektrikli masaj aletini inceledim. Vücuttaki kirli kanı temizleyen bir sistem geliştirdiğini de gördüm. Yıllarca okudum; mastır ve doktora eğitimine kadar ilerledim. Ben Mehmet Kılınç’ın yaptığını niçin düşünemiyordum? Birileri yapınca, küçümseyerek, “Bunu ben de yapabilirdim!” deriz. Faydalı bir şeyi yapabilecek idiysek, niçin yapan biz olmadık?
Düşüncelerimiz küçülürse, eylemlerimiz de küçülür; üreteceğimiz sonuçlar da küçülür. Düşüncelerimiz büyüdüğünde eylemlerimizin sonucunun da büyüdüğünü göreceğiz.
Hayallerinizi yaşarsınız
Aklınızdan geçirip durduklarınız, geleceğinizi inşa etmek üzere biriken tuğlalara dönüşüyor. ABD’nin Ohio Devlet Üniversitesi’nden Tanya Chartrand’ın araştırmaları gösteriyor ki, geleceğimiz, derin bilincimize inen, unutup gittiğimiz hayallerimizle ve düşüncelerimizle de şekillenmektedir.
İki kız kardeş, çocukluklarında birbirleriyle oynarken, abla, hemşire rolünü tercih ediyordu. Küçük kardeşe ise doktor rolü kalıyordu. Yıllar sonra doktor-hemşire oyunu gerçeğe dönüştü. Küçük kardeş doktor, büyük kardeş ise hemşire oldu. Küçücük kalpleriyle istediler, arzuladılar, hayal ettiler. Sınırsız Şefkat, oyunlarına bulaştırdıkları dileklerini dinledi ve hayatlarına sundu. İki kardeşin oyunlarıyla yoğurdukları hayalleri bile gerçeğe dönüşebiliyorsa, sizin göz yaşlarınıza bulaştırdığınız hayalleriniz neden gerçekleşemesin?
Türkiye’deki kaymakamların %80’inin Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun olduklarını biliyor musunuz? Eskiden sadece iki okuldan mezun olanlar kaymakamlık sınavına girebiliyorlardı. Ama 1992 yılından sonra bütün idarî bilimler fakültesi mezunlarına kaymakamlık sınavına girme hakkı verildi. Dikkat ettim. Hâlâ sınavı kazananların büyük çoğunluğu, aynı okuldan mezun olan öğrencilerdi. Niçin?
Çünkü bu okulun öğrencileri başından itibaren kaymakam olma hayalleriyle doluyordu. Öğrencilerin Mülkiyeliler Birliği içerisindeki ilişkileri, kendilerine sürekli kaymakamlığı telkin ediyordu. Diğer üniversitelerin öğrencileri ise kaymakamlığı ancak mezuniyetten sonra akıllarına getirebiliyorlardı.
Simit satmayı düşünürseniz simitçi olmanın yolunu açarsınız. Bilgisayar satmayı düşünürseniz bilgisayar satarsınız. Benimle aynı üniversitenin aynı bölümünden mezun olan bir dostum, bilgisayar satmayı kafasına koymuştu. Bilgilerini geliştirdi, toplama bilgisayarlar oluşturarak işe başladı. İşini büyüttü. Yıllar sonra bilgisayar parçası almak için işyerini ziyaret ettiğimde şaşırdım. Mezun olduğu okuldan birkaç öğrenciyi mühendis olarak, sekreter olarak istihdam ettiğini gördüm. Yeni satış bağlantılarının talimatlarını verirken koşuşturuyordu!
Yaradan şartlarınızı bazen genişletir ve bazen de daraltır. Her çekirdek ağaç olmanın bedelini en zor mevsimlerin altında ıslanarak, üşüyerek, çatlayarak ödemiştir. En uzağa ulaşan ok, en fazla gerilen yaydan fırlar. Hayat sizi yoracak, gerecek, fırtınaların içerisinden geçeceksiniz.
Yolunuzu, rotanızı, içinizdeki enginliği büyük düşüncelerinizle biçimlendireceksiniz. Şu andakinden daha büyük düşünerek çalışır ve dua ederseniz, çok geçmez, şu andakinden çok daha büyük bir hayata kavuşursunuz.