Kime sorsanız modern hayat çok stresli…
Teknoloji nasıl havayı suyu kirletip bedeni hasta ediyorsa, yeni hayatın temposu da ruhu yıpratıyor.
‘Kapitalizm insanı önce hastalandırıyor, sonra iyileştiriyor’ gibi espriler bile üretilmiş.
Doğru mu?
‘Eskiden ne depresyon ne panik atağı vardı. Şimdi herkes sinir hastası oldu,’ diyenler var.
Gerçekten ruhsal bozukluklar mı yaygınlaşıyor? Yoksa zenginleşen, kentlileşen, bilgilenen toplum derdine çare aramaya mı başlıyor?
***
Sanayi devrimiyle şehirleşme müthiş hızlandı.
Sanayi ve ticaret büyüdü.
Uluslararası ticaret ve bilgi alışverişi arttıkça arttı.
Devlet aygıtı ve bürokrasi iyice karmaşık hale geldi.
Yıllarca okula gitmek, matematik bilmek, dil öğrenmek modern insan için neredeyse yemek içmek kadar gerekli.
Eski çağlarda dünya nüfusunun büyük bölümü köylerde yaşar, kimsenin tarlasını sürüp hayvanını otlatmak dışında tasası olmazdı.
Bırakın lise veya üniversite eğitimini, okuma yazmaya bile ihtiyaç duyulmazdı.
Günümüzde bile okuma yazmayı öğrenip sonra unutan insanlara rastlarız. Çünkü okuyacak materyal, yazacak bahane bulamamışlardır ömürleri boyunca.
Zamanla köyler boşaldı, insanlar kasabalara gidip zanaatkâr oldular, fabrikalara girip işçi oldular, bürokrasi sınıfına katılıp memur oldular.
Artık en azından maaşını hesaplayacak, malına fiyat biçecek, para sayacak kadar matematik bilmek şarttı.
Herhalde çoğumuzun, ömrünün sonuna kadar nüfus kâğıdı sahibi olmadan yaşamış yaşlı akrabaları vardır.
Halbuki günümüzde okula gitmek, sürücü ehliyeti almak, askerlik yapmak, pasaport almak hayatın basit pratikleri arasında. Hepsi için de nüfus kâğıdı, ayrıca türlü türlü evrak, fotoğraf vs. lazım.
Çobanlık ve çiftçilik yerini kalifiye işgücüne bıraktıkça, hayat karmaşıklaşıyor.
Yazının icadı büyük bir gelişmeydi. Kayıt tutmak hayatın temel gerçeklerinden biri. Maliye uygulamaları, kayıtlarda yapılan ihmali ağır bir şekilde cezalandırıyor.
Hatanın bedeli büyük oluyor. Dikkatli, aşırı sorumlu, titiz insanlar iş hayatında başarı kazanıyor.
Eski asırlarda makbul insanın tarifi günümüze göre farklıydı. Semavi dinlere göre iyi insan, ahlaklı insan demekti. Musevîlerin 10 emrini, İncil’in buyruklarını, Hazret-i Muhammed’in hadislerini hatırlayın.
Ortaçağda şövalyelik erdemdi. Şövalye, büyük idealler uğruna canını ortaya koyan kimseydi.
Modern zamanın makbul insanı nasıl biridir peki? Derli toplu, düzenli, sözünde duran, işe zamanında gelen… Bu özellikler eski yüzyıllarda da makbul vasıflardı elbette. Ama artık insanların saygınlığı, genellikle iş ahlakının terimleriyle ifade ediliyor.
Günümüzde başarı da son derece önemli bir kavram… Halbuki geçmiş zamanlarda dindarlık, itaatkârlık, büyüklere saygı, cinsel namus kişiye değer kazandırmaya yetiyordu.
Bugünün insanından başarılı olması bekleniyor. Başarılı insan saygı görüyor, kadınlar başarılı erkeklerle evlenmek istiyorlar. Başarıyı yakalamak için de son derece dikkatli, çalışkan, titiz olmak gerekiyor.
Mükemmeliyetçilik kişinin ruh sağlığını bozarken, iş hayatında yükselmesini sağlayabiliyor.
Çağdaş insanın içinde bulunduğu bu girdap (kayıtlar, dosyalar, arşivler, uzun süren eğitim, hepimizin girmek zorunda kaslığı bir sürü imtihan, hataların bedelinin ağır olması, kusursuz olma mecburiyeti, az zamanda çok iş yapma gerekliliği…) bizleri takıntılı, sinirli, stresli yapabiliyor.