FERHAN KAYA POROY / Radikal
Bazı şeyleri birbirinden ayırmayı öğrenmek gerekiyor. Anksiyete yani gerginlik ve stres özellikle büyük şehirde yaşayan herkeste fazlasıyla var.
Hep stresten kurtulun deniyor, bu mümkün mü? Neden doktorlar hep bu mümkün olmayan ‘Stresinizi azaltın!’ önerisinde bulunuyor?
Bu dünyanın en saçma lafı. İnsana stres isteyerek gelmiyor. İsteyerek ‘şimdi git’ demeniz de mümkün değil!
Stres nedir? Neler yapar?
Esas olan sizin strese hangi gözlükle baktığınız. Stres toplumsal anlamda maruz kaldığımız sorunlardır. Vücut bu süreç içinde alarm koşullarında çalışır. Sürekli bir yorgunluk, bitkinlik, gerginlik hissi başlar. Bu gerginlik zaman içinde kas krampları ve kas hastalıklarına yol açar. Bunun sonucu olarak fibromiyalji dediğimiz hastalık oluşur. Fibromiyalji aslında stresin yol açtığı kas spazmlarından başka bir şey değildir. Onun dışında kas spazmları uzun sürdüğü zaman kişinin kemiklerinin eklemlerinin garip pozisyonlarda durmasına yol açacağı için zaman içinde kireçlenmelere neden olabilir.
Ne yapacağız kurtulmak için?
Anksiyete yani uzun süren gerginliğin yarattığı bezginlik görüntüsü, çöküntü ve depresyon. Bu üç aşamadan depresyon hastalıktır. Genetik temelleri vardır. Bu temellerin üzerine uygun çevre koşulları da eklendiğinde ortaya çıkar. Psikiyatrik tedavi gerektirir. Bizim çoğu zaman rastladığımız bezginliktir. Gerginliği gidermenin yolları var. İlki gerginlik kaynaklarını azaltmak, ikincisi tahammülünüzü yükseltmek.
Stresten kaçmak mümkün mü?
Hayır; stresten kurtulmak için dağlara çıkacak, köye yerleşecek, büyük şehri terk edecek halimiz yok. Bu şartlarda yaşamak zorundayız. Ama gerginlik kaynaklarından korunmamız mümkün. Bunun en temel kuralı da ‘Hayır’ demeyi bilmektir. İnsanlar hayır demeyi bilmedikleri için üzerlerine hiç vazife olmayan birtakım yükler alırlar. Ayrıca insanların ‘bana ne’, ‘sana ne’ demeyi de öğrenmesi gerekiyor. Kimseyi eğer üstüne vazife değilse işinize karıştırmayın, siz de üzerinize vazife olmayan işlere atlamayın!
Ama toplum kuralları içinde bize öğretilenlerle bu durum tamamen çelişiyor. Biz sosyal yapı itibarıyla ‘bana ne’ ve ‘sana ne’ye alışkın değiliz!
Kendimizle ilgili neler yapabiliriz?
Kendinize zaman ayırın. Hastalarıma da dışarıda karşılaştığım kişilere de bazen soruyorum, “En son ne zaman sinemaya gittiniz?”, çoğu hatırlamıyor bile… Bu insanların sinemaya verecek parası var ama kendilerine zaman ayırmaktan çekiniyorlar. Her insanın kariyere ihtiyacı vardır, illa mesleki kariyer olması gerekmez. Ama her insanın ‘Ben şunu yaptım’ diye kendisiyle övüneceği bir kaynağı bulunması gerekir. Hiçbir koca eve gelince ‘Ah karıcım ne güzel camları silmişsin, evi temizlemişsin’ demez. Zaten işten bunalıp eve gelmiş, karşısında temizlik yapmaktan turşusu çıkmış bir kadın görmek istemez. Bırakın evi pislik götürsün ama siz kendinize bakın! Bir örnek anlatabilirim… Bursalı bir ev hanımının mutfağında iki tane bulaşık makinesi vardır. Yemek yedikten sonra bulaşıkları bir makineye dizer, diğer yemekte temizleri kullanıp kirlileri diğer makineye dizer! İnsanlar öyle görevler edinmiş ki ben yağmur yağarken cam silen biliyorum. Evde tencere kaynamasın, pislik götürsün demek istemiyorum. Ama her şeyin dört dörtlük olması gerekmiyor. Dört çeşit yemek şart değil, iki de yeterli.
Hayata bağlı olmak, kendimize zaman ayırmak önemli o zaman!
92 yaşında bir hastam var. Tabii ki turp gibi değil, bana gelmesinin de belli nedenleri var ama hâlâ rujunu sürer, manikür-pedikür yaptırır, broşunu takar, öyle gelir. Bunların hiçbirini kendini başkalarına beğendirmek için yapmıyor. Aynada kendini kendine beğendirmek için yapıyor. Esas olan insanın önceliklerini belirleyip ona göre hareket etmesi. Kimi makyajla motive olur, kimi resim yapmakla! Amaç bir şey yapmak ve ondan zevk almaktır.
Her anımızı dolduracak mıyız?
Her insanın içine dönük bir zamana ihtiyacı vardır. Doğu felsefesinde meditasyon, İslami felsefede tefekkür denir buna. Bunların hiçbiriyle bağlantınız yoksa evinizin dışında bir yere çıkıp boş bir şekilde oturabilirsiniz. Bu denize karşı bir bank da olabilir, bir duvar da! Aslında bu kolay gibi gözükse de son derece zor bir iştir. O arada kafanızın içindekilerle hesaplaşmaya vakit bulursunuz. Böylece sorunlar hiç o kadar büyümez. Ama siz hesaplaşmadan beklerseniz o sorunlar sizin en zayıf olduğunuz bir anda ortaya çıkıp hesap sormaya başlarlar. Bunun sonucunda da çarpıntı atakları, gece korkulu rüyalar, anlamsız sıkıntılar, tansiyon yükselmeleri ortaya çıkar.
Başka neler var yapabileceğimiz?
İhtiyacınızdan fazlası için uğraşmayın. Bunun bedelini ödemek için ekstradan çalışmanız gerekecek, bu da strese gereksiz stres ekleyecek. Pekala 300 TL’lik bir cep telefonu da işinizi görecekken niye 1500 TL’lik telefon alarak kendinizi sıkıntıya ve onca takside sokuyorsunuz? Hep daha fazlasını, iyisini, yenisini istemek yerine ihtiyaçlarınız doğrultusunda yaşamak çok daha kolay ve stressiz olacaktır.
Ev hayatı ile ilgili ne söyleyebilirsiniz, evliler mi uzun yaşar bekarlar mı?
Eşinizle iyiyseniz evde ‘mış gibi’ yapmak zorunda kalmazsınız. Stres kaynaklarından ev faktörünü çıkarmış olursunuz. Hayatınız daha düzenli ve dengelidir. Bu da insanın ömrünü uzatır. Araştırmalar düzenli hayat sürdükleri için evlilerin daha uzun yaşadığını gösteriyor ama bu, evliliğin içinde yaşananlara da bağlı tabii…
Neyi, ne kadar ve ne zaman yemeli?
* Akşam yemeğinden sonra bir şey yemeyin: Metabolizmanıza 10-12 saatlik dinlenme süresi tanıyın. Akşam yemeğinden sonra televizyonun karşısına geçip kuruyemiş atıştırmayın. Meyve sağlıklıdır ama akşam yemeğinden sonra yenilen dört portakal, sekiz mandalina faydalı değildir. Günde bir tane portakal, iki tane mandalina yeterlidir. Yatarken belki bir bardak süt veya bir kase yoğurt ya da yağsız patlatılmış mısır işinizi pekala görür.
* Arpa ve yulaflı müsli: Çavdar unu tüketmenin kolesterol düşürmede sanıldığı kadar etkisi yok. Ancak arpa ve yulaf oldukça faydalı. Kolesterol dengeleyici bir beslenme düzeninde içeriğinde kuru meyve barındırmayan arpalı ve yulaflı müsli, ya da yulaf lapasından hazırlanan ürünlerden tüketebilirsiniz.
* Kırmızı mayalı pirinçle tanışın: Son zamanlarda yapılan klinik çalışmalar, az tanınan bazı gıdaların kolesterol düşürücü özelliğe sahip olduğunu ortaya çıkardı. Bunlardan en ilginci ‘Kırmızı mayalı pirinç’. Uzakdoğu mutfağında kullanılan bu besin, ülkemizde doğal gıda ürünleri satan marketlerde kapsül olarak bulunuyor. Fiyat olarak çok ucuz olmasa da, yüzde 20 ila 25 oranında kötü kolesterol ve trigliseridin düşmesini, yüzde 15 oranında da iyi kolesterolün yükselmesini sağlıyor. Kırmızı mayalı pirinç kolesterol tedavisinin bir parçası olarak da kullanılıyor. Sağlıklı bir bünyede önleyici olarak günde 2-4 tablet kırmızı mayalı pirinç özü ekstra tüketilebilir. Türk mutfağında ne yazık ki, yerine geçecek bir ürün yok. Bizim mutfağımızdan ise beyaz pirinç ve bezelye yerine aşırıya kaçmadan kurubaklagil ve bulgur yemeklerini tercih edin.
* Ketentohumu ama nasıl?: Yapılan çalışmalar, ketentohumunu bütün olarak tüketmenin kolesterol düşürmede daha etkin olduğunu gösteriyor. Ketentohumu yağının ise belirgin bir yararı yok. Yeni araştırmalarda, bütün ya da öğütülmüş halde tüketilen ketentohumunun, içindeki eriyebilen lifler aracılığıyla bağırsakta kolesterol dengesi için önemli olan şeker emilimini daha etkin şekilde düzene soktuğu ortaya çıktı. Ketentohumu parçalarını yoğurda karıştırarak günde üç yemek kaşığı kadar tüketebilirsiniz