Babamı okyanusun içinde bıraktık ve kıyıya çıktık

Melda BEKCAN
Bu benim ilk yazım! Evet, babam öldükten sonra ilk defa elime kâğıt kalemi alıp yazmaya başlıyorum.
Biliyorum ki artık babam yazılarımı okuyamayacak.

Biliyorum ki elinde Aksiyon ile bir daha kapıyı çalamayacak.

Ve her cuma olduğu gibi ‘Kızım, yazıyı dergiye gönderdin mi?’ diye merakla soramayacak…

Aylardır verdiğimiz mücadelenin sonunda babamı kaybettik.

Haftalar boyunca babamla birlikte hastanede yatıp kalktık ama onu iyileştiremedik.

Her geçen gün biraz daha aşağıya indik.

Sanki ailecek okyanusun ortasında çırpınıyorduk, can pazarlığı yapıyorduk.

Sonunda babamızı okyanusun ortasında bıraktık ve biz kıyıya çıktık…

Ben 12 yaşındayken babaannem vefat etmişti.

Yıllar sonra tekrar geldi ölüm, hanemize.

Bizi, sabah saatlerinde yoğun bakıma çağırdılar.

Sedyenin üstünde yatan babamın üstündeki beyaz örtüyü açtılar.

Babamın yüzüne dokunduk, yanaklarından öptük.

Acele etmemizi istediler, babamı morga kaldırdılar.

Sonra tabutu geldi, evin önüne.

Cenaze namazının akabinde kabristana gittik.

Babamı, mezarın içine koydular ve dualar eşliğinde üzerine toprak attılar.

‘Ne kadar garip!’ diye geçirdim içimden.

Normal şartlarda birinin üstüne toz toprak değse endişe eder, hemen silkeleriz.

Şimdi mezar başındakiler, toprak serperek sevap kazanıyorlar.

Varoluşumuzun sebebi kendi heva ve heveslerimize uymak değil!

Sadece ve sadece kulluk vazifelerimizi yerine getirmek.

İnsan yaşarken, hatta öldükten sonra bile…

Bu benim ilk bayramım!  

İlk defa babam olmadan Kurban Bayramı’nı geçiriyorum.

Et ticareti ile uğraşan babamın özel ilgi alanıydı, kurban seçmek.

Kurban kesmeden önce dişlerine bakardı, ne kadar yağlı olduğunu kuyruğundan anlardı.

Her safhada pürdikkat kesilirdi.

Kurbanı, elleriyle parçalara ayırırdı…

Akciğer kanserine yenik düştü, babam.

Onun hastalığının bana da sirayet ettiğini hissettim.

Vefatıyla tek ciğerim eriyip gitti.

Sanki artık nefes alamayacaktım.

Sanki bir daha eski Melda olamayacaktım.

Günler geçtikçe önümde iki seçenek olduğunun farkına vardım.

Ya toprağın altında ya da üstündeymiş gibi yaşayacaktım.

Ne işe gittim, ne gazete okudum, ne de televizyon izledim.

İstedim ki kendimi babamın hüznüne adayabileyim.

Bir gün geçti… İkinci gün şöyle böyleydi…

Lâkin daha fazlasına izin vermedi, toprak üstü kuralları.

Yeri geldi, babamın acısını tıpkı bedeni gibi kalbime gömdüm.

Sahte gülücükler saçtım, hayatımın en acıklı rolünü kestim.

Şimdi toprak üstünde, yer çekimine karşı dik durmaya çalışıyorum.

Lâkin ister yatayım, ister oturayım.  

Gözümün önünden hiç gitmiyor!

Babamın toprağın altına girmeden önceki buğulu bakışları...

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.