Post-modern teorilerin en fazla tenkid ettikleri hususların başında "Avrupa-Merkezcilik" geliyordu. Çünkü 'Modern/ (ite),(izm),(leşme),(lik)' denilen şey-her ne ise o- bir merkez olarak ya da Özne olarak Avrupa'dan bağımsız ele alınamıyordu. Post-modern analizlerin temel karakteristik nitelikleri bu sebeble Avrupa'nın pozitivizmden buna yana yükselen belirli düşünce yapısının çözümüne yönelik analizler oldu. İşin kayda değer tarafı, bütün bu analizlerin Avrupa dan daha ziyade Avrupa dışında bir "dünya"da mâkes bulduğudur. Bu analizler farklılıkları vurguladıkça "Öteki"ler tarafından nazar-ı itibara alınıyor, etki alanı onlara yapılan atıflarla yeniden genişleme gösteriyordu. Aslı esasen "Öteki" meselesi, subjeler arası felsefi bir mesele görünmesine karşın "Avrupa-Merkezcilik"le alakalı bir eksende yer alan göstergesel değere sahibti. Yani "Öteki"; etnik kültüre dayalı, kültürün alt katmanlarına giren şeylerde halledilmesi gereken bir göstergesel değere başlarda sahib değildi. "Avrupa-Merkezcilik" e göre dışarda kalan bir göstergeydi ve giderek siyasal unsurların katılımıyla bir anlam genişlemesine uğradı. "Avrupa-Merkezcilik"e karşı ortaya koyulan tenkid düzlemde baskın olarak Benzerlik yerine Farklılık, Tek(il)lik yerine Çok(ğun)luk gibi ara kategori kabul etmeyen zıtlıklar konmuştu fakat bunların en tehlikeli vurguları; nasıl olursa olsun bir “Hakikat”den bahsedilemeyeceğinin öne sürülmesi, “Hakikat”in tarihsel persfektifin yardımıyla değişikliği ve kendi içinde birbirine uymayan görüntülerinin belirlenilmesi buradan bir sonuça ulaşılmasıydı. Ulaşılan sonuç, en iyisi hakikatten vazgeçmek, onun metafiziksel bir yanılgı olduğunu kabul etmek gerektiğiydi. Çünkü bu, totaliter bir iktidar (biz buna "Avrupa-Merkezcilik" gösterge düzlemi diyelim) dayatıyordu. İlk etapta burada J.Derrida örneği geliyor. O, Avrupa'nın oluşturduğu kavram karşıtlığını fikirler ve bedenler üzerinde kurulan bir totaliter iktidar olarak niteleyecekti. Tabiî ki siyasal olarak totaliterizmden bunalan diğer "dünya"dakiler bu fikirlerin çağrıştırdığı şeylere kayıtsız kalmadı. Diğer bir misal olarak M.Foucault'un çalışmalarını hatırlarsak, Onun Avrupanın fikri yapısının dökümünü gösteren oldukça değerli çalışmalar ('Kelimeler ve Şeyler', 'Hapishanenin Doğuşu', 'Cinselliğin Tarihi' Deliliğin Tarihi’ vb) ortaya koymuş olduğunu görürüz. Bilhassa dilbilim açısından mühim probleme işaret etiği 'Bu Bir Pipo Değildir' adlı kısa çalışmasını zikretmek “Hakikat” sorunu için yerinde olur. Zira bu calışmada M.Foucault, gösterenle gösterilen arasındaki münasebeti tekrar irdeler. Buradaki maksadı, "temsil"in niteliğiyle alakalı karanlıkta kalan taraflara ışık tutmaktır ve sonuçta “Hakikat” etrafına toplanacak bir yargıya ulaşmaktır. Kısacası genel olarak yapılan tüm değerlendirmeler; ne kadar “Hakikat”in yapısı çözülürse (nazari ve farklı ilmi disiplinler içinde), onun boş bir yanılgı olduğu ortaya konarsa o kadar "Avrupa-Merkezcilik"in sarsılacağı, Avrupa’nın pozitivizmden bu yana bilim adına dayattığı şeyler de tıpkı 'Hakikat' gibi "boş" olduğu gösterilebilinecekti. Şüphesiz biz, 'Hakikat' in "Avrupa-Merkezcilik" sisteminin içinde yer alan bir gösterge olduğunu bununla söylemiyoruz sadece "Avrupa-Merkezcilik"le alakalı olan gösterge sisteminde yeniden ve farklı bir şekilde yer aldığını söylüyoruz. Öte yandan Post-modern analizlerin 'Modernizm'in tıkandığı yerlerde ona yardımcı olan ve onu yeniden üreten şeyler olduğu tenkidleri de yapılıyordu. Post-modernizm, "Avrupa-Merkezilik"i tenkid eden biricik akım değildi kuşkusuz fakat Modernizm'e yaptığı vurgu, bu vurgunun taşıyıcı Öznesini (yani Avrupa'yı ve "Avrupa-Merkezcilik"i) daha belirgin kılıyordu.
"Avrupa-Merkezcilik" birçok gösterge düzeyine taşınabilir ve birçok mühim sorun onunla irtibatlı kılınabilir. Çünkü oldukça geniş sahaya yayılan etkileri mevcuttur. Ontolojik sahada misal gösterdiğimiz Modern/izm-leşme, fikri sahada "Öteki" ve "Hakikat", ...vb gibi. Yani bunlar, "Avrupa-Merkezcilik" içinde yeni bir anlam alanı ortaya çıkarmışlardır.
"Avrupa-Merkezcilik"in kendi art süremli tarihsel gelişiminden ziyade Onun eş-süremli olarak göstergesel ve siyasal anlamına değinmek ilginç sonuçlar ve sorunlar ortaya çıkarır. İlkin Prof.dr Yasin Aktay'*ın Modernleşme hakkında sosyo-semantiksel değerlendirmesinde; "(...)Artık “zamana veya tarihe dayalı bir kategorileştirme olarak modernlik” kavramı dünyanın yapısal özelliklerini anlatmaya yetmiyor. Bunun yerine mekânın ve coğrafyanın vurgulandığı “küreselleşme” kavramı ön-plana çıkıyor."** şeklinde tesbitini konumuz açısından ("Avrupa-Merkezcilik"bakımından) irdeleyelim; "Küreselleşe" nin "Avrupa-Merkezcilik"in yerine geçip geçemediğini, onun aynı göstergesel düzlemde durup durmadığını soralım. Cevap olarak bir anlamıyla yer almakla birlikte "Küreselleşme" altında birleşen göstergesel anlamalanında bunun biraz farklılaşarak bulunduğunu söyleyebiliriz. "Avrupa-Merkezcilik" o kadar fikri eleştirilere maruz kalmasına rağmen nerede duruyor? Onun yapısının mı ya da etki alanının mı değiştiğinden bahsetmeliyiz?...vb sorular Onun eş-zamanlı göstergesel durumuna bakmaya yöneltir. Tıpkı Modern/izm-leşme tartışmaları gibi Onun da kesintiye uğradığını görüyoruz.[Burada Prof.dr Yasin Aktay' ın haklı olarak belirttiği gibi; hakkında nerdeyse müstakil bir literatür oluşmasına rağmen ne bu tartışmaların kesintiye uğraması ne de bu meselenin mahiyetine taalluk eden belirgin bir resim(tassavvur) oluşmamış olması tabiî olarak karşılanabilir.] Demek ki; "Avrupa-Merkezcilik" kendisini oluşturan, kendisiyle irtibatlı diğer anlam ve gösterge alanlarından ele alınamıyor. O şayet fikri refleksle aşılabilen bir mahiyet taşısaydı, şimdiye kadar yapılmış olan tenkid ve tahliller yeterli gelmesi gerekirdi. Tam da bu nokta-i nazardan "Avrupa-Merkezcilik"in siyasal boyutta göstergesel değeri akla geliyor. Acaba Ibni Haldun' un "Mukaddime" sinde beyan ettiği sosyolojik ilke (yani; yenilen toplumların /kavimlerin yenenleri taklid ettiği-giyim kuşam vb...- ilkesi) bize "Avrupa-Merkezcilik"in yapısını anlamak için imkan sunabilir mi? Aradan geçen bunca uzun yola rağmen "Avrupa-Merkezcilik" fertlerinde elle tutulur gözle görülür bir tutuma kavuşması, değinilen ilkeyi oluşturan unsurlardan biri mi?
Avrupa coğrafi sınırlarında olmasına rağmen (Romanya, Bulgaristan, Arnavutluk, Polonya, Çek Cumhurıyeti, Slovakya vb gibi...) Avrupanın merkezinde kalamayan ve farklılaşan unsurlar; "Avrupa-Merkezcilik" ten şüphelenmeyi gerektirecek iddiaların öne sürülmesini, Avrupanın belirli bir coğrafya olmadığını, bir ‘Avrupa’dan değil birçok "Avrupalar"dan bahsedilebilineceği gibi fikirlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Fakat "Avrupa-Merkezcilik" kendi içsel göstergelerden ziyade siyasal değerini diğer dışşal göstergeler düzleminde bulan birşeydir. Türk siyasi hayatında ikiyüz küsürlük geçmişleriyle yer alan siyasal kavramlar (Demokrasi, Hürriyet, Milliyetçilik, Parlemento...vb gibi akla gelecek anahtar-kavram niteliğindeki daha birçok kavram) "Avrupa-Merkezcilik"inin tarihsel ve siyasal gösterge dökümününün resmini sunar. Öte yandan "Avrupa-Merkezcilik"in değişik dönemleri arasında yapılacak olan anlam karşılaştırması; Onun günümüzdeki durumunun geçmişteki belirli dönemlerde oluşanlara göre nerede durduğunun denetlenebilir imkanı olacak ve onun tarihsel basit bir anlam değişiminden daha fazla olarak belirlenmesine yardım edecektir. Böylelikle Avrupa’nın nasıl "Merkez"de kaldığının ve taşındığının ontolojik resmi olacaktır.
.......................................................................................................................................................
* Prof.dr. Yasin Aktay 'ın Modern/leşme-izm hakkında oldukça değerli çalışmaları mevcuttur. Onun çalışmalarının genelinde- nazar-ı itibarı celb eden husus, olgulara eşlik eden kavramların sosyolojik değerlerlerine karşı göstermiş olduğu hassasiyettir. Bu hassasiyet, semantiğin sosyolojiyle münasebetini oldukça belirgin kıldığından dolayı yukarıdaki alıntıda 'Sosyo-semantiksel bir değerlendirme' şeklinde aktarma yapmayı uygun bulduk.
** "Modenlik Eleştirileri ve Siyasal İrade" (Yenişafak, 03.03.07).