Refereans Gazetesinden Mensur Akgün, Askerin temel misyonu ve dünyada askeri yapılanmanın inşa edildiği temel mantığı çerçevesinde Başbuğ'un medyaya düşen ses kaydını psikolojik harekat çerçevesinden değerlendirdi... Mensur Akgün'nün köşesinde ale aldığı "Psikolojik harekât mantığı" başlıklı yazının ayrontıları şöyle:
Ordular dünyanın her yerinde savaşmak için eğitilir. Temel amaç dışarıdan gelecek silahlı bir tehdide karşı koymak, caydırmak, caydıramadığında da savaşmaktır. Bunun dışında ordular siyasetin güç kullanarak devamını da sağlamaya çalışırlar. Tehdit unsuru olarak diplomasinin yaptırım gücünü oluştururlar.
Ama ister savunma, ister saldırı amacıyla olsun askerler ülkelerine ve kendilerine yönelebilecek tehditleri, hatta riskleri bertaraf etmeyi öğrenirler. Tatbikatlar yaparlar, her ihtimale karşı planlar hazırlarlar. Dünyaya baktıklarında genel kural olarak dostları değil düşmanları görürler.
Yapıları ve eğitimleri muhtemel bir saldırıya karşı her an hazırlıklı olmayı gerekli kılar. Onlar herkesin herkesle her an çatışmaya hazır olduğu Hobbes'çu bir dünyanın ürünüdürler. Bu dünya için yaşarlar ve onun yeniden üretilmesine katkıda bulunurlar.
İnsanların 17. yüzyıl ünlü İngiliz düşünür Thomas Hobbes'un öngördüğü varsayımsal doğa halinde yaşamaktan vazgeçtikleri, sosyal bir kontratla, yani meşruiyet anlayışıyla birbirlerine bağlanıp siyasi birliktelik oluşturdukları alanlarda askerlere, ordulara işlevsel anlamda yer yoktur.
Ordular ancak birlikteliğe dışarıdan yönelecek tehditlere karşı ya da birlikteliğin dışarıda varmak istediği siyasi amaçlara hizmet etmek için vardır. Varoluş amaçlarını unutmadıkları sürece de tehdidi dışarıda algılarlar, kendilerini demokratik kontrol altına almaya çalışanları psikolojik harekât gerçekleştiren düşman unsurlar olarak görmezler.
* * *
Türkiye gibi bazı ülkelerde ise askerler ne yazık ki görevlerini başka yerlerde aramakta, dış tehditten çok iç tehdit algılaması üstünden plan ve projelerini gerçekleştirmektedir. Hobbes'çu çerçeveden bakıldığında bu algı yanılmasını getiren en büyük sorun askerlerin toplumu oluşturan sosyal kontratı doğru okuyamamalarıdır.
Askerler, ama özellikle de Türkiye'deki askerler, toplumu değişmez ve indoktrinasyon aracılığı ile her an ve hep eskisi gibi yeniden üretilebilen bir yapı olarak tasavvur etmektedir. Cumhuriyetin kuruluş ideolojisini toplumun gerçeği olarak görmekte, sosyolojik değişimi ve bu değişimin ürettiği yeni meşruiyet zeminlerini algılayamamaktadır.
Oysa Türkiye de tıpkı Amerika Birleşik Devletleri, tıpkı İngiltere, tıpkı Almanya, tıpkı Rusya gibi değişmektedir. Nasıl ki ırk ayrımcılığına dayalı beyaz insanın üstünlüğüne inanan Amerikan öğretisi bugünkü Amerika'ya dar geldiyse, nasıl ki Nazizm bugünkü Almanya için uygulanması ve düşünülmesi imkânsız bir öğretiyse, Türkiye'nin kuruluş ideolojisi de bugünkü Türkiye'nin gerçekliğine tekabül etmemektedir.
* * *
Kuruluş ideolojisine mutlak sadakat anlamında bir toplum tasavvurunun hayata geçme şansı bulunmamaktadır. Bu tasavvuru hayata geçirmek için tasarlanan her uygulama her gün yeniden üretilmesi şart olan sosyal kontratın, yani toplumsal meşruiyetin sınırlarını zorlamakta, onu oluşturan siyasi dengeleri ve toplumsal talepleri görmezden gelmektedir.
Bu körlük anlarının yarattığı gerilimler ise özelde askerler, genelde ise eski rejim yanlılarınca kalkışma, düşmanca hareket olarak addedilmekte, kendi otoritelerine yönelik her türlü eleştiri ve yayın tıpkı savaşta olduğu gibi psikolojik harekât kapsamında değerlendirilmektedir.
Genelkurmay Başkanı Başbuğ'un Brüksel'de "meslektaşlarıyla" dertleşmesi sırasında sırasında söylediği anlaşılan sözler de bu mantık ve çerçevenin ürünüdür. Başbuğ ve belli ki yakın çevresi yeni bir toplum tasavvurunu temsil eden iktidarı kendi kalıplarına uymadığı için bir nevi "düşman" olarak görmekte, hukuksuzluklarına karşı başlatılan hukuki süreçleri psikolojik harekât olarak değerlendirmektedir.
Başbuğ'un -izinsizse- dinlenmesi mutlaka kendi başına bir hukuki süreci başlatacaktır. Çukurambar operasyonunun emrini vermiş olduğunu itiraf ettiği için belki Genelkurmay Başkanı ilerde hesap vermek zorunda da kalacaktır.
Ancak asıl sorun askerin ve asker gibi düşünen sivillerin birlikte yaşadıkları, kader birliği yaptıkları insanları beğenmemelerinden, onların siyasi tercih ve toplumsal beklentilerini değiştirmek istemelerinden, değiştiremediklerini de baskı altına almayı düşünmelerinden kaynaklanmaktadır. Bu zihniyetin değişmesi, "halkın" düşman olmadığının anlaşılması gerekmektedir...
Referans Gazetesi