ZAMAN - Etnik tartışmalar, savaş, ölüm, provokasyon, şiddet... Son günlerde en çok duyduğumuz kelimeler. Tam da bunları konuşurken, "Benim her sözüm aşka dair" diyen İskender Pala, yeni kitabıyla okuru yeniden 'aşk'a çağırıyor.
Yazarın dört hikâyeden oluşan 'Aşkname'si (Kapı Yayınları) geçen hafta yayımlandı. İskender Pala, Aşkname'de, Hayal Hatun, şair Aşkî, şair Ali Ruhi ve şair Sadî'nin aşklarını anlatıyor. Bazen bir beyitten, bazen de tozlu arşivlerde kalmış mektuplardan yola çıkıp kurguladığı hikâyelerde hem aşkın aslını gösteriyor hem de tarihin sayfalarını önümüze açıyor yazar. Pala, kitapta anlatılan aşkların yeniden gündemimize geleceğini düşünüyor ve "İnsan olarak hepimiz sevmekten sorumluyuz. Bu sorumluluğu yerine getiremeden de insaniyet vasfına sahip olamayacağız." diyor.
Aşkname adı bize tanıdık geliyor. Feridüddin Attar'ın da bir Aşkname'si var ve Pala'nın hikâyelerinde Attar'ın eserinden küçük alıntılar yer alıyor. Pala, önce Kitab-ı Muhabbet gibi bir isim üzerinde düşünmüş. Fakat bu ismin yazdıklarını tam kavrayamadığını düşünürken editörü 'Aşkname'yi teklif etmiş. "Attar gibi bir ustanın varidatını kullanmak, ancak ona olan saygımı gösterir; yeter ki yazdıklarım Attar'ın yazdıklarına halel getirmesin." diyerek bu isimde karar kılmış. Kitaptaki dört hikâyeden üçünde, hayatları hakkında tezkirelerdeki kısa biyografilerden başka malumatımız olmayan üç şairin yaşadığı aşklar anlatılıyor. İskender Pala, adeta bir dedektif gibi şairlerin yazdıkları her beyti titizlikle inceleyerek kurgulamış hikâyelerini. Şiirlerinden yola çıkarak şairlere bir kimlik vermiş, sonra da bu kimliğin taşıyabileceği aşkı kurgulamış. Karakterlerin birer hikâyeye dönüşmesini şöyle anlatıyor Pala: "Ne tarih ne de biyografi kitapları, şairlerin ıstırapları ve sevinçleri hakkında bilgi vermez. Biz bunları, şiirleri okurken damıtırız. Ondan sonra deriz ki; bu şöyle bir şahsiyet, bu beyti ona şu şartlar söyletmiş. Sonra bütün bunları ölçüp biçerek, ona bir kimlik veririz. Sonra da bu kimliğin yaşayabileceği aşkı dillendiririz."
Tarihe bakışımız hastalıklı
'Bu çağda öyle aşkları yaşamak mümkün mü?' diye soruyoruz Pala'ya. Âşık olmak için günümüzdeki zeminin o çağlardaki zemin kadar uygun olmadığını düşünüyor. Fakat bunu, "Modern dünya aşkı öldürdü" manasında söylemiyor. "Hâlâ genlerimizde o eski aşkların yaşanabilmesi için gerekli potansiyel vardır; ama bunun için o asil zemin yok. Uygun sebeplere yapışmadan, yalnızca eskilerin aşkına âşık olabiliyoruz." diyor. Aşkname'deki ikinci hikâyenin başında, "Futbolcular henüz yoktu ve genç kızlar hâlâ şairlerin adlarını ezberliyordu." şeklinde bir göndermede bulunuyor yazar. Okurun, tarihî olayları günümüz şartlarına göre değerlendirmemesi için yapılmış bir ikaz bu. Tarihe bakış açımızda anakronizm hastalığı olduğunu söyleyen Pala, bu yüzden pek çok değerlendirmenin yanlış sonuç verdiği görüşünde: "Tarihi ve o tarihin şartlarını iyi bilmelisiniz. Tarihten bir hikâye yazıyorsanız okuyucu bugüne göre düşünmemeli. İnsanlara haberin kervanlarla ulaştığını söylemeden "Falanca haber Bağdat'a ulaştığında" derseniz onun zihninde faks cihazı belirebilir." 'Aşkname' bir bakıma aşkın beş yüz yıllık serüvenini de sunuyor okuyucuya. Kitapta, atalarımızın aşk üzerine kaç farklı katmanda düşündükleri ve felsefe ürettikleri görülebiliyor. Aşkname, hem anlattıkları hem de anlatım biçimiyle etkileyici bir kitap. Yazarı da zaten Türk klasikleri arasına girebileceğini söylüyor.
'Aşk zannettiklerinizi çöpe atın'
"Aşk yeniden dönecek. Bu, evden kaçan kızların geri dönmesi gibi bir şey. Sevmediğiniz müddetçe hayattan lezzet alamayacaksınız. Daima somurtkan bir yüzle yaşanamaz. İnsan olarak hepimiz sevmekten sorumluyuz. Bu sorumluluğu yerine getiremeden de insaniyet vasfına sahip olamayacağız. Aşk üzerinde bu kadar durmamın bir başka nedeni de insanlara nezaketi hatırlatmaktır. Küstüklerimizle barışacağız. Aşk da barışacağımız asil duygulardan biri. Ve bugün aşk zannettiğiniz ne varsa hepsini çöpe atmak için hazırlanın."