Kimi kelimeler vardır yazıp bir beyaz kağıda oturup izlenebilir saatlerce. Düşünürsün, düşünürsün, düşünürsün. Hani bir çıkar yolu olsa dersin, bir an bıraksa beni dersin, yan yana gelen harfler anlamını unutsa, kaybolsa, hiç olmasa dersin, hiç. O beyaz kağıttaki kelime yaşanan ömrün bir özetidir aslında. Acı kelimesi mesela. Balkan savaşında kaybedilmiş bir baba, öden(e)meyen üç aylık kira, akıl hastanesindeki şizofren kardeş, ocak ayında sandaletle Taksim’de midye satan Midyatlı çocuk, kemoterapiden sonra içine düşülen boşluk, zift akıtan soba borusuna bağlanan plastik yoğurt kovası, Humus’ta halılarına kan sıçrayan aile, Van’da deprem çadırında parmakları soğuktan morarmış Said, Afrika’da susuzluktan ölmesin diye hayvan idrarı içen delikanlı, Almanya’da okulda her gün tartaklanan Türk, 12 yaşında kocaya satılan çocuk. Acı her dilde, her dinde aynı sadece yaşayan insanların coğrafyası değişiyor hepsi bu. Acısı olmayan insan var mıdır ki dünya üzerinde? Sanmıyorum. Tabi ki akıl ve ruh sağlığı yerindeyse. En azından ölüm var, değişmeyen tek gerçek, savunma mekanizmalarımızı kullanarak bilinçaltının en derinine ittiğimiz ölüm. Annemizin, babamızın, eşimizin, çocuğumuzun ölümü, üzerine döşenecek tahtalar, atılacak topraklar, kapanacak bir mezar, ama asla kapanmayacak bir acı…
Kağıda yazıp saatlerce izlenecek kelimelerden biri de aşktır. Aşkın tarifini yapmak gibi bir niyetim yok, –ki yapılan her tarif yanlıştır bana göre. Dünyada kaç tane aşık insan varsa o kadar sayıda tarifi vardır aşktır. Ama bana en yakın gelen tarif İbrahim Sadri’ninkidir ‘’aşk A’dır’’ der İbrahim Sadri, aşk her şeyin başıdır. Bazen hayattır hatta çoğu zaman hayattır, yaşamın amacıdır, varolmanın amacıdır. Bazen de ayrı kalmaktır, acı çekmektir, kupkuru bir aşk acısı hissetmektir midenin tam orta yerinde. Yaşam fonksiyonlarının durmasıdır, o gelse hayat yine güllük gülistanlık olacaktır. Ortada bir aşk varsa ve eğer o gitmişse onu döndürmek yerine acınızla yaşamayı öğrenin, acınızı hafifletmeyi, yok etmeyi. Böylesi daha kolay ve sağlıklı olacaktır.
Peki nedir bu aşk acısı? Kısa olarak şöyle ifade edebilirim ki psişik dünyamızın ahengini sağlayan nesnenin ani ve sert bir biçimde kopuşudur. Temeli sevgiye dayanır ve travmatik bir acıdır aşk acısı. Bu sevgi bağını koparan, bu kadar zarar veren ve benliğimizi üzüntüye gömen şey nedir? Freud’un buna cevabı kısa ve nettir ‘’Bizi üzüntüye gömen şey sevilenin varlığı ve onun sevgisini kaybetmektir’’. Burada acıyı doğuran şey kişiyi yitirmek değildir, onu geri dönüşü olmaksızın kaybettiğimizi bildiğimiz halde her zamankinden daha çok sevmektir, tutkuyla bağlanmaktır. Aşk acısı çeken insan kırılgandır, güçsüzdür, mutsuzdur. Çünkü kaybedilen kişinin gölgesi benliğimizin üzerine düşer ve karanlığı ruhumuzun bir kısmını kaplar, karartır. Freud da bu konuya dikkat çeker, şöyle der Freud: ‘’Sevdiğimiz süre dışında başka hiçbir zaman ıstıraba karşı korunmamız bu kadar zayıf olamaz ve sevdiğimiz kişiyi veya onun sevgisini yitirdiğimizde daha önce hiç olmadığımız kadar çaresiz ve mutsuz oluruz’’.
Lacan ve Freud bile aşk temasını çok nadir işlediler ve sadece bu konuya ayrılmış bir eser yayınlamadılar. Bu yüzdendir ki bu konu üzerinde yararlanılacak kaynak sayısı azdır. Ve bireysel yorumlamalar yapılır. Ama aşk acısının nedenleri konusunda aşağı yukarı bir görüş birliği bulunur, bu nedenleri sıralayacak olursak;
*Acı, sevilen varlığın kaybedilmesinden kaynaklanır.
*Acı, beni sevilene bağlayan düşlemin çökmesinden kaynaklanır.
*Acı engelin, yani düşlemin yıkılmasını takiben onun yaşadığı itkisel kaostan kaynaklanır.
*Acı, kayıp sevilenin parça parça imgelerinden birinin aşırı derecede büyütülmesinden kaynaklanır.
Bunlar tabi ki kitabi terimler ve çoğunuz için bir şey ifade etmiyor olabilir. Dedim ya en başta ne kadar çok aşık varsa o kadar çeşit aşk tanımı vardır, acı vardır, neden vardır.
Bu nedenler bir de sonuç doğurur doğal olarak. Bu sonuçlar fiziksel bile olabilir. Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi kitabındaki ana karakter Kemal aşk acısı çektiği zaman midesinde bir yanma hisseder ve yatağına uzanıp bu acının geçmesini beklerdi. Birçoğundan duyarız onu düşününce terliyorum, kalbim hızlı hızlı atıyor, ve midem kasılıyor. Bu aslında bir aşk belirtisi değildir, korkudur. Acaba geri dönecek mi, bana karşı olumsuz hisler besliyor mu, hala beni seviyor mu? Şeklinde sorulan sorulara kendi içimizde verdiğimiz yanıtların bir sonucudur. Ne de olsa aşk korkutur.
Aşk acısını hafifletmek için neler yapılmalıdır peki?
*Uzman yardımı al: İlk olarak önerilen şey muhakkak bu olmalıdır. Ama ben zaten bunu biliyorum ve buna imkanım yok diyorsanız şunları deneyin birde.
*Vedalaş: Geciken ya da hiç yapılmayan vedalaşmalar bireyin sırtında bir ömür boyu yük olur. Bu keşkeler sizi bir an bile rahat bırakmaz. Gidip aşkınıza veda edin, korkmayın, her şeyi en açık haliyle ifade edin. Bir cenaze merasimi gibi düşünün bunu, ölüyü toprağa göm, son sözlerini söyle ve zorda olsa ardına bakmadan yürü, sadece yürü.
*Ailenle ya da arkadaşlarınla vakit geçir: Bu sizi tahmin ettiğinizden de fazla rahatlatacaktır, emin olun. Derdinizi, sıkıntınızı, size güçlük çıkartan durumları yakınınızdakilere anlatın, ferahlayın. Psikoterapi nasıl doğdu sanıyorsunuz?
*Şimdi ve burada kal: Hz. Mevlana’nın söylediği gibi: ‘’ne varsa düne dair, dünde kaldı cancağızım. Bugün yeni bir gün, yeni şeyler söylemek lâzım’’. Geçmiş için yapacak bir şeyimiz yok, geleceğinde bize ne getireceğini bilemeyiz. Bu yüzden tüm kaygılardan ve pişmanlıklardan kurtulup bugünü hatta anı yaşamalıyız. İçinde yaşadığımız an kıymetlidir, değerini bilmek gerekir.
* Yeni bir şeyler yap: Pul biriktirmeye başla mesela, fotoğraf çek sokaklarda, yeni kitaplar alıp oku, hiç gitmediğin bir sahilde gidip çay iç, dalgaların hırçın bir şekilde sahile vuruşunu ardından usulca çekip gidişini anlamaya çalış. Kendini tanı, duygularını anla, nedenlerini, niçinlerini sorgula, keşfet derinliklerini.
*Bu bir son değil: Korkma, bu asla bir son değildir, olmayacaktır da. Yeniden sevileceksin, seveceksin. Şimdi buna inanmıyorsun ama zamanın seni haksız çıkarttığını gülümseyerek farkedeceksin.
*Farklı insanlar tanı: Gönlünde bir acı varken gidip aşık olmaya çalışma, mutsuzluğa yok yere davetiye çıkarma. Sadece tanış insanlarla, parktaki yaşlı amcaların yanına otur, kaç çocukları varmış, nereliymiş, nerden gelmiş öğrenmeye çalış –ki onlar bunun için can atarlar zaten. Kendi hayatına odaklanmayı zaman zaman bırakmalısın, dışarıda milyonlarca hayat var çünkü, onları da tanımalısın.
* Maziden uzak dur: Elinden geliyorsa beraber yaptığınız şeylerden bir müddet uzak dur. Sinemaya gitme ya da beraber kumpir yediğiniz, kahve içtiğiniz kafelere. En sevdiğiniz şarkılar vardır, onları dinlemekten vazgeç, bu sana sadece kahır verir.
Son olarak sakın ümitsizliğe kapılma. Daha öncede acılar yaşadın, yokluklar gördün, ağladın, sızladın, kaybettin ama yenilmedin. Hala ayaktasın ve hayat hala devam ediyor. Gülümse, zoraki de olsa gülümse. Hayat bir direniştir, yüzündeki o gülümsemeyle hayata diren. Yenilmeyecek kadar güçlü ve kıymetlisin çünkü.
Aşk Acısı Geçer mi?
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.