'Arada kalmış' bir ilişki mi yaşıyorsunuz?

Zorlaya zorlaya götürmeye çalıştığınız, pek de hayallerinizi karşılamayan, birçok problem yaşadığınız ama ısrarla sürdürdüğünüz bir ilişkiniz mi var?

Zorlaya zorlaya götürmeye çalıştığınız, pek de hayallerinizi karşılamayan, birçok problem yaşadığınız ama ısrarla sürdürdüğünüz bir ilişkiniz mi var? Psikolog Sinem Demir, ‘taşların bir türlü yerine oturmayacağı’ düşüncesinin sezildiği duygusal ilişkileri değerlendirdi.

Yıllardır süren hatta nikâh masasına bile oturacağınız ilişkinizi zorlaya zorlaya mı sürdürüyorsunuz? Bir türlü kopamıyorsunuz ama yine de doğru insanın o olduğundan emin değil misiniz? Başkalarının yanında çok yakınken, baş başa kaldığınızda aranızda uçurumlar mı oluyor? O halde siz ‘arada kalmış’ bir ilişki yaşıyor olabilirsiniz.

Medical Park Fatih Hastanesi’nden Klinik Psikolog Sinem Demir; ‘‘taşların bir türlü yerine oturmayacağı’ düşüncesinin sezildiği duygusal ilişkileri farklı yönleriyle şöyle değerlendirdi:

“Belli bir süredir devam eden duygusal ilişkilerde kişinin kendisine ‘bu ilişkiden emin miyim?’ sorusunu sıklıkla sorması, ‘arada kalmış’ bir ilişki içinde olduğunu gösterebilir. ‘Arada kalmış’ bir ilişki; kısa süre önce başlamış ya da uzun yıllardır devam eden veya evlilik planlarının yapıldığı, hatta evlilik aşamasındaki bir ilişki olabilir. Sürekli çatışma yaşamak bir kenara, görünürde keyifli zaman geçirilen, kişilerin birbirlerini ‘az çok uygun’ bulduğu ilişkilerde bile alttan alta ‘emin olamama, tedirginlik, sıkıntı’ yaşanıyorsa, arada kalmış bir ilişkiden söz edilebilir. Arada kalmış ilişkilerin genel özelliklerini şöyle sıralayabiliriz.

TUTARSIZLIK

Arada kalmış ilişkilerdeki duygu, düşünce ve davranışlarda ahenksizlik ve tutarsızlık vardır. İlişkiden emin olmanın vereceği huzur ve derin mutluluk hissi yerine; yüzeysel ve zorlama yaşanan keyifli anlar ve ani çöküşler, düşünsel-duygusal paylaşımın yetersizliğinden oluşan ‘sıkılma’ gibi duygu-durumlar yaşanır. İlişki spontan bir şekilde akmıyordur; tartışmalarla veya sürekli faaliyetler (geziler vs.) planlayarak, ilişkiyi siz (biriniz veya ikiniz birden) sürüklüyorsunuzdur.

‘ZORLAMA’ ROMANTİZM

Arada kalmış ilişkilerde (bir taraf veya her iki taraf için), bir ilişkide beklenebilecek temel jestler yapılırken zorlanılır, ‘unutarak’ yapılmaz veya sanki bir görevmiş hissi vererek rutine bağlanır. Özen göstermiyorsa durumu normalleştirmeye çalışırsınız. Örneğin; “el ele tutuşmayı sevmemesi normal” veya “her hafta sonu buluşmaya bence de gerek yok” gibi…Rutine bağlanan jestler ise sıkıntı verir. Her iki durumda da, aslında işlerin yolunda gitmediğini hissedersiniz.

BAŞKASINA YAKIŞTIRMAK

Yanlış bir yap-bozun parçalarını zorla birbirine eklemeye çalışmak gibi, arada kalmış bir ilişkideki kişiler de birbirlerine tam olarak yakışmadıklarını hissederler. ‘Birini kendine yakıştırmak’, o kişinin yüz-vücut ifadesinden, değer yargılarından, davranışlarından ve bunlarla oluşan duygulardan etkilenebilir. O kişiyi beğenseniz bile, sanki olması gereken yer, sizin yanınız değildir.

GELECEK HAYALLERİ

O kişinin annelik/babalık için yetersiz olduğunu düşünmeyebilirsiniz de, kendi çocuğunuzun anne/babası olarak içinize sindiremezsiniz. Onu, yaşlılığınızda birlikte yaşayacağınız, birbirinize bakmak zorunda kalabileceğiniz zamanların hayaline bir türlü oturtamazsınız; sabır, emek ve güçlü sevgi gerektiren fedakârlıklara yeterince motive olamayacağını düşünürsünüz.

ÇEVRE VE İLİŞKİLER

Arada kalmış ilişkilerde, birbirinizin arkadaşlarıyla görüşmeye (biriniz veya ikiniz birden) gönülsüz olursunuz. Başkalarının yanında abartılı bir ilgi sergileyip yalnızken soğuk olmak veya başkalarının yanında sanki hiç birliktelik yaşanmıyormuş hissi verecek kadar kopuk olmak gibi. Bunlar, o ilişkiye ait olma hissinin yapay bir şekilde zorlanmasından, başkalarının yanında maskelenemeyecek kadar yetersiz saygı, sevgi ve tutku gibi duyguların olmasından kaynaklanabilir.

Peki, ‘arada kalmış ilişkiye’ neden ısrarla devam edilir? Klinik Psikolog Sinem Demir, kişinin koyduğu bazı kriterlerin ve kodlamaların, bu tür ilişkilerin bitirilmesine engel olduğunu söyledi ve o kodların ne anlama geldiğini şöyle anlattı:

1- ‘Uygunluk’ kriteri: ‘Birbirimize ailevi-mesleki-eğitim yönlerinden o kadar uyuyorduk ki…’ diye düşünen bir kişi veya çift, ilişkinin ayrıntılarında gizlenen ve ilişkiyi ‘arada bırakan’ özellikleri azımsayabilir. Karşılıklı uygunluk düzeyinin fazla olmasına rağmen taşlar bir türlü yerine oturmuyorsa, aslında önemli olan ancak önemsizleştirmeye çalışılan ayrıntılar, alttan alta o ilişkinin temellerini çürütebilir. Bu ayrıntılar, çift arasında açıklıkla ele alınmalıdır.

2- ‘O benim kısmetim’ kodlaması: Kişiler kendi beklentilerini, duygularını, değer yargılarını azımsayıp, ‘sihirli bir zaman diliminde’ karşılarına çıkan kişinin ‘o kişi’ olduğu düşüncesine saplanırlarsa, arada kalmış bir ilişkiyi sürdürmekte ısrar edebilirler. O ilişkiyi duygusal yakınlık hissi/değer yargılarındaki uyuşma vb. konularında değerlendirmeden, sadece ‘tam da beklediğim zamanda karşıma çıktı, yaşım ilerlemeden zaman kaybetmeyeyim’ düşüncesine dayanılırsa, iteklenen bir ilişkide daha fazla zaman kaybedilir.

3- ‘Ben bırakmam, o bıraksın’ kodlaması: Arada kalmış bir ilişkide, beğeni düzeyi daha az olan kişi, karşı tarafın ilgisine alışıyorsa ve bundan bir tür ego-tatmini yaşıyorsa, ilişkiyi akışına bırakarak ‘ben bırakmam, ne olursa zamanı gelince olur’ diyebilir. Kadınlarda daha sıklıkla gözlenen, ‘kadın erkeği bırakırsa gelecekte yalnız kalır ve bu yalnızlık onun suçu olur’ kültürel kodlamasıdır; bu, arada kaldığı bilinen bir ilişkinin ısrarla sürdürülmesine yol açabilir.

4- Duygusal olgunlaşmanın yetersizliği: Duyguların yeterince olgunlaşmadığı durumlarda, karşımızdaki kişinin bize nasıl davrandığı, bizim ona hangi duyguları niye hissettiğimiz gibi konuları derinlemesine irdelemeyiz. Onun görüntüsünü beğenmiş olabiliriniz ve hissettiğiniz tutku duygusunu ‘aşk’ olarak yorumlayarak, size olan duygu ve davranışlarındaki kopuklukları görmezden gelmeye çalışabilirsiniz. ‘Sevgi/aşk/beğeni/değer yargıları’ konusunda duygusal olgunlaşmamız ilerledikçe ve kişisel senaryolarımızın farkına vardıkça, duygusal ilişkilerde bu tür 'takılmalar' yaşama olasılığımız azalır.

5- Kişisel senaryolar: Kişinin, yeterince motive olamadığı bir ilişkiden çıkamaması ‘kendini feda et ama başkalarını asla üzme’ şeklinde gelişmiş kişisel senaryosuyla ilişkili olabilir. 'Kurtarıcı' rolünü, farkında olmadan benimsemesi de, diğer olasılıktır. Karşı tarafın ilgisinin yetersiz olduğunu hissetmesine karşın o ilişkiyi ısrarla sürdüren bir başka kişi ise, ‘benim bir ilişkide o kadar da mutlu olmama gerek yok’ gibi bir kişisel senaryoda takılmış olabilir. Bu kişinin duygusal ilişkilerinde kendini tanımladığı rol ‘kurban’ olabilir. Erken yaşlarda ciddi ayrılıklar yaşamış olanlar veya ebeveynleriyle bağımlılık ilişkileri sürenler de, arada kalmış ilişkilerden kopmakta zorlanabilirler.

NE YAPMALI?

İlişkinizin arada kalmış olup olmadığını anlamak, zamanla veya ani gelişen olaylarla duyguların netleşmesi ile gerçekleşebilir. İlişkinin bütününü ve ilişkilerdeki benzer tutumlarınızı değerlendirmek için psikoterapiden faydalanabileceğiniz gibi, ‘gerçekten onu mu istiyorum, bu ilişkiyi sürdürmeyi bir ‘başarı’ olarak kabul edip hırs haline mi getirdim, yoksa yalnız kalmaktan mı korkuyorum’ gibi sorulara cevap aramak işe yarayabilir.

ntvmsnbc

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Psikoloji Haberleri