Kız çocuğu olduğu için üzülen kadın, kendisiyle aynı saatlerde doğum yapan yan yataktaki kadından gelen -hayatı boyunca hiç unutamayacağı- teklifle birden kaskatı kesilir: ‘Bebekleri değiştirelim mi?’
Günlerden orta ılıklıkta bir ilkbahar günüymüş. Zorlu bir doğumdan sonra, bir bebek gelmiş dünyaya, seher vakti. Hemşire, anneye bakıp ‘Öncekiler de kızdı, değil mi?’ diye sormuş. Anne, ‘Evet’ dercesine başını salladıktan sonra tecrübeli hemşire fazla duygusallığa kapılmadan, anne tarafından merakla beklenen haberi verivermiş: ‘Bu da kız!’ Annenin, tüm beklentilerinin suya düşmesiyle, suratı asılıvermiş hemen. Zaten iki kız evladı olan kadının, hayatta en büyük isteği bir erkek çocuğa sahip olmakmış. Bebekten soğuyuvermiş; ne suratına bakmış ne de kucağına almış…
Sabahleyin, o geceki tüm doğumlarda dünyaya gelen tek kız çocuğunun kendisine ait olduğunu öğrenen kadının morali bir kere daha bozulmuş ve derin bir iç geçirdikten sonra yine söylenmeye başlamış: ‘Benim de bir oğlum olsaydı ya!’
Çok geçmeden, içeriye alınmayan eşi ve çocuklarının bahçede kendisini beklediği haberi gelmiş. İstemeye istemeye pencereye yönelen kadın, perdeyi aralayıp, aşağıda, annelerinin hangi pencereden çıkacağını kestirmeye çalışan iki kız çocuğunun ve eşinin heyecan dolu ifadeleriyle karşılaştığında, bakışlarını onlardan kaçırmış. Kısa bir sessizlikten sonra, ağlamaklı bir ses tonuyla, kelimeler ağzından dökülüvermiş: ‘Yine kız oldu!’
Çocuklar bir kardeş sahibi olmanın sevinciyle bahçede dört dönerken, eşinin suratındaki mutlu ifadenin hiç değişmediğini gören kadın biraz şaşırmış. Bilakis baba, bu durumdan son derece memnunmuş. ‘Cinsiyeti önemli değil, eli ayağı düzgün mü? Sen onu söyle.’ diyen adama, kadının verdiği cevap biraz sert olmuş: ‘Ne biliyim ben! Bakmadım bile!’
Karmaşık duygularla yatağına geri döndüğünde, kendisiyle aynı saatlerde doğum yapan yan yataktaki kadının ağladığını fark etmiş. ‘Doğumu başarılı geçti. Bebeği de sağlıklı. Acaba ne derdi var?’ diye düşünürken, ağlayan kadından gelen soruyla düşünceleri dağılmış: ‘Seninki ne oldu?’ Kadının tam da damarına basan sorunun cevabı, oldukça tiz çıkmış ağzından: ‘Kız!’
Ağlayan kadın, ‘Ne kadar şanslısın. Benimkisi maalesef erkek!’ demiş. Kadın cevabı yapıştırmış: ‘Senin de iki kızın olsaydı, yine kız ister miydin bakalım?’
Ağlayan kadın, “Ahh bir bilsen şu an kız çocuğa sahip olmak için neler vermezdim. Bende zaten üç erkek var. Eşim bana ‘Bu seferki de erkek olursa seni eve almam!’ dedi. Ben şimdi ne yapacağım?” diyerek boğulmuş hıçkırıklara. Daha birkaç dakika önce, eşinin yüzündeki mutlu ifade gözlerinin önüne gelen kadın hâline şükrederken, ağlayan kadından gelen teklifle birden kaskatı kesilmiş: ‘Bebekleri değiştirelim mi?’
‘Hoppala’ diye cevap vermiş kadın. ‘Tamam, kız olduğuna üzüldüm ama o kadar da değil!’
Saatlerce durmadan ağlayan kadın, defalarca bu teklifi yenilemiş ve her seferinde de reddedilmiş…
Taburcu olma vakti geldiğinde, kız olduğu için istemediği bebeğini ilk defa kucaklayıp bağrına basan kadının kalbinde, ona karşı, şefkat duygusu yeşermeye başlamış. Bebeğin kulağına eğilerek ‘Sen benim canımdan bir parçasın. Seni ellere nasıl veririm!’ diye fısıldamış.
Hastane çıkışında, elinde bir demet çiçekle eşini ve bebeğini bekleyen babanın ağzından ilk çıkan cümleler ‘Ben zaten kız olacağını hissetmiştim. Adını bile hazırlamıştım. Adı, Melda olsun! ‘ olmuş.
İşte o bebek, benmişim!
Annem, yaşananları ilk anlattığında, uzun süre ona sitem ettiysem de, büyüdükçe ve hayatta kadınları bekleyen zorlukları gördükçe anneme hak vermeye başladım. Belki bilinçaltında, bir kadın olarak göğüslediği zorlukları yaşayacak bir insan dünyaya getirmek istememişti. Toplumumuzda daha güçlü ve daha fazla söz hakkına sahip bir erkek çocuk istenmesi çok normal. Çünkü kadın, daima yükü taşıyan ama gölgede kalan…