Dünyanın en iyi ikinci hacker’ı olma’ ünvanının izafiliği karşısında, insan ne düşüneceğini şaşırıyor açıkçası. Günün birinde çocuğunuz gelip ‘Annecim, dünyanın en iyi hacker’ı olmak istiyorum!’ dese ne yaparsınız? Güler misiniz, ağlar mısınız?
Bu ilk değil; daha önce de tanıklık etmiştik illegal yollardan kazanç elde edenlerin parasal sapkınlıklarına. Nedendir bilinmez; dolandırıcılık, hırsızlık gibi yöntemlerle -sözde- vurgunu vuranlar, sanki yaptıkları büyük bir marifetmiş gibi etrafa saçtıkları paralarla fotoğraf çektirip anılarını ölümsüzleştirmeye bayılırlar. Kendilerince başarıya ulaşıp ‘artık para deryasında yüzen bir balık’ oldukları imajını verebilmek, büyük övünç kaynağı olsa gerek onlar için! Hatta durumu biraz abartıp çocuğunu yere saçılmış dolarlarla oynatırken fotoğraflayan bir sanığın basına sızan görüntüleri, hakkında delil olarak kullanılmıştı yakın geçmişte…
Şimdilerdeyse hafızalarda, sanal ortamda gerçekleştirdiği kredi kartı yolsuzluklarıyla elde ettiği paraları, üzerine yorgan yapan Ercan F.’nin fotoğrafları var. Ercan F. ortaokul mezunu olmasına rağmen, dünyanın en iyi ikinci hacker’ı olarak tanınıyor. ‘Dünyanın en iyi ikinci hacker’ı olma’ ünvanının izafiliği karşısında insan ne düşüneceğini şaşırıyor açıkçası. Ne yapalım yani bu durumu milli bir başarı olarak mı addedelim; yoksa başarısızlık mı? Günün birinde çocuğunuz gelip ‘Annecim, dünyanın en iyi hacker’ı olmak istiyorum!’ dese ne yaparsınız? Güler misiniz, yoksa ağlar mısınız?
Bu hususun tam da benim ilgi alanıma girdiğini belirtebilirim; çünkü ‘başarı’ kavramına oldum olası takıntılıyımdır. Coşkulu şakşak alkışlarıyla ödüllendirilen birçok davranış, uzun vadede değerlendirildiğinde, ortaya çıkan neticeleri itibariyle başarısızlık kapsamına girebildiği için, başarı hükmüne peşinen karar verilmemesi gerektiğini savunanlardanım.
Örneğin, Hiroşima’ya atılan bombayı yapan kişi; ‘kendisine verilen görevi yerine getirme konusunda’ başarılı olmuştur ama ya yaptığı işin sonuçları göz önünde bulundurulursa? Ölenlerin, yok olan tabiatın ve genetik mutasyon sebebiyle nesiller boyunca taşınan kanserojen faktörlerin bilançosu ele alındığında bu kişinin gerçekten başardığı düşünülebilir mi?
Sahi ‘başarmak’ ne demektir? Bu dünyada kimler başarmıştır? Başarı kriterleri nelerdir? Bu alanda mutabakata varan birileri var mıdır? Makyavel’in dediği gibi başarmak için yapılan her şey gerçekten mübah mıdır?
Farkındaysanız, toplumda başarı ikonu olarak gösterilen insanlar vardır her dönem. Daha ilkokuldan başlar bu alışkanlık. Tüm öğrencilerin, başarı ikonu olarak tespit edilen çocukları örnek alması istenir. Ebeveynler, daha çocuk yaşlarda ortaya çıkan bireyler arasındaki farklılıkları gözetmeksizin, salt sınav sonuçlarını baz alarak karşılaştırır evlatlarını. Kaç net demek; o kadar başarı demektir! Eee zaten başarmak da akıllı olmanın ispatı değil midir? Akıllı olmayan, başarabilir mi hiç!
İşte hayatları böylesine mekanikleştiren zihniyetin tohumları, oldukça küçük yaşlarda atılmaya başlıyor maalesef. Sadece elle tutulan, gözle görünen ‘net değerlerle’ yetişenler, sevgi, merhamet gibi duygulardan mahrum kaldıkları için parayı yorgan gibi üstlerine örtüp onun maddi sıcaklığıyla ısınmaktan haz alıyorlar. Başarı zaafiyetine kapılmış hasta kişilikler, gözlerini bürüyen hırsla, hak hukuk tanımadan dünyayı ele geçirmenin derdine düşüyorlar çoğu zaman. İç dünyalarında yoksun oldukları huzurun tanımını yapamadıklarından, başkalarının mutluluğunu hiçe sayarak…
İzin verirseniz başarı konusundaki naçizane düşüncemi sizlerle paylaşmak istiyorum. Bence hayatta en büyük başarı, kişinin kendi iç huzurunu ve başkalarınınkini bozmadan, elinden geldiğince mücadele ederek -yeri geldiğinde başarısız olmasına rağmen- ayakta kalmayı becerebilmesidir.
Tamam, kabul ediyorum. Pek kolay değil bunu gerçekleştirebilmek. Bu uğurda en zor olanı ise iç dengelerle dış dengeleri sonuna kadar koruyabilmek…