Daha önce Sandığımdaki Tanrılar adıyla yayımlanmış bir öykü kitabı ve Mucize adıyla yayımlanmış bir de romanı bulunan yazar Alev İnan, bu defa korku kavramını farklı bir açıdan irdelediği, Anne Işıkları Açık Bırak isimli bir öykü kitabıyla karşımıza çıkıyor. Dharma Yayınları tarafından yayımlanan Anne Işıkları Açık Bırak'ta yazar, modern çağ arazlarıyla paralel giden korkuları, ilginç ve düşündürücü 13 öykü ekseninde, zaman zaman mizahi bir anlatımla dile getiriyor. Öykülerin başkahramanları kimi zaman aşktan, yalnızlıktan, kimi zaman evlilikten, ölümden, bazen ilahi adaletten, cehaletten, güzelliğini yitirmekten ve hatta korkusuzluktan korkuyor. Perran, Emre, Yaşar, Rana, Selçuk ve Varol, hepsinin öyküsü farklı ama hepsinin dehşeti aynı... Lakin biz baştan alalım, her şeyin başladığı noktadan: Bir çocuğun karanlık korkusundan...
- Kitabınızda 13 farklı korkuyu anlatan öyküler var. Neden özellikle korkular üzerine bir kitap yazdınız?
- Daha önceki kitaplarımda olduğu gibi sorguladığım kavramlar aklımı fazlasıyla kurcalamaya başladığı an, onları içselleştirip o ya da bu şekilde dışa vurmak, böylece üstelerinden gelmek istiyorum. Bunu ancak onlar üzerine yazarak yapabiliyorum; bir nevi kurtuluş diyelim buna. İlk insanda da korku vardı, insanlığın sonunda da olacak. İnsanoğlunu etkileyen tam 530 korku çeşidi var. Son dönemde 'korku' ile epey haşır neşir olmuştuk, sanıyorum onu yazıyla somutlaştırdığım vakit hükmünü az da olsa kaldırmış oldum.
- Korku Tanrısı Phobos'a ayırdığınız bölüm çok ilginç... Kitaplarınızda hep mitolojik karakterler yer alıyor, neden?
- Mitoloji tüm kitaplarımın vazgeçilmez ögesi, Sandığımdaki Tanrılar'da Yunan mitolojisinden sevdiğim örnekleri arketiplerden yola çıkarak günümüze taşımıştım, Mucize de mucizenin mitolojik tarihini araştırmış bu kavramı irdelemiştim. Anne Işıkları Açık Bırak da ise kitaba Korku Tanrısı Phobos'u tanıtarak başlıyorum, çünkü korkunun belki de ilk defa insanlar tarafından somutlaştırılıp kişiliğe büründürüldüğü bir karakter Phobos. İnsanoğlunun yüzyıllarca sakındığı bu duyguyu daha kolay anlayabilmek ve yüzleşebilmek için Phobos'a ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Mitolojinin en önemli özelliğidir bu; anlayamadıklarını, çözemediklerini elle tutulur hale getirir, basitleştirip önüne sunar ki korkmayasınız. Siz fobilerimiz nereden geliyor sanıyordunuz, tabii ki çirkin sivri dişli Korku Tanrısı Phobos'tan...
- Sizin kendinizle en özdeşleştirdiğiniz, belki de en fazla yaşadığınız korku hangisi?
- İlk öykü... Kahramanlardan Mert'in annesinin yaşadığı korkudur benimki... Onun dışında korku tanımıyorum.
Anne Işıkları Açık Bırak' tan bir bölüm
"Korku Tanrısı Phobos sıkılmıştı. Savaşlar da eskisi gibi değildi ki artık. Şimdilerde bir düğmeye basmakla her şey bir anda olup bitiyordu, patlatan ile patlayana düşünecek vakit kalmıyordu. Korku Tanrısı daha renkli olduğunu düşündüğü bir alan yaratmıştı kendine. Phobos şöyle derin bir soluk alıp doğruldu. Aşağı, sıradan insanların meskenlerinde ateş gözleriyle göz gezdirdi, eline korkulardan birini aldı ve fırlattı... 'Kime denk gelirse artık;' diye fısıldadı ve korkunç dişlerini göstere göstere gülmeye başladı."
MELTEM İNAN / Sabah Cumartesi