ANLAMINI ARAMAYA VAR MISIN YOK MUSUN?

Volkan KUMAŞ

 “Ey yiğit! Şu anda yüz ümit var; sözü bırak,âşıkça kaldır ayağını.

Gemide uyuduğunda göz kapağını kapatsan da yol alırsın.”

Mevlana

İnsanın anlam arayışının sonucunda ortaya çıkan sorular yumağı, insan için sorun teşkil etmesinin yanında çözüm içinde kullanıla gelmiştir. Bu anlam arayışını profesyonelce gerçekleştirenler yani işin ilmiyle ilgilenenler sorunları göğüslemeyi bilmişlerde, hiçbir şeyden habersiz yaşamaya çalışan insanoğlu iç ve dış dünyasındaki dengeyi , uyumu sağlayamadığı zamanlarda, varlığını ve anlamsız gelen hayatı sorgulama noktasında kendini ruhi bunalımların kucağında bulmuştur . Çözüm aradıkça çözümsüzlükte boğulur, çıkmazlardan kurtulmak istedikçe labirentte kaybolur. Sorulması gereken soru, çözüme kaynaklık edecek olan asıl unsur nedir? Bu sorunun cevabını kesin olarak verebilen var mı bilmiyorum ve bilinsin ki verme iddiasında da değilim.

Sorunların çözümüne yönelik çıkmazlar, genellikle ontolojik yani varlığa yönelik alanlarda kendini gösterir. Metafiziğin konusu içinde kalan zaman, allah, ölüm, din gibi kavramlar insanın acziyetinin başladığı yerlerdir. Metafizik sorunlarında kesin çözüm olmadığını savunur Kant. Bunun yanında insanın da aklıyla çözemediği, ancak doğası gereği peşini bırakamadığı sorular ve sorunlar vardır. Bu çözümsüzlük anında insanın farkına vardığı tek şey soruların ve sorunların metafizik ötesinde buluştuğunu keşfetmesidir. Ne büyük tevafuktur ki bu çıkmaz sanılan yerde evren ve Allah gibi konularla karşılaşırsınız. Yaptığı düşünce yolculuğunun sonucunda metafiziğin bu konulara açıklık getiremeyeceğini düşünür Kant. Bu konuların insan aklının ve bilginin kapsamının dışında olduğunu savunur. İşin aslı bu konuları kapsama alanına alsanız da çözüme erdirme noktasında sıkıntı duyacağınız ve çözümsüzlük girdabının çözüm sanıldığı gerçeği ile yüzleşeceğinizdir.

Kant felsefesinde varlık alanını görünen ve görünmeyen diye ikiye ayırarak tanımlar. Yani bilinen ve bilinemeyen, çözülen ve çözülemeyen, anlaşılan ve anlaşılamayan. Tam bu noktada yazımızın merkezine insanı oturtmanın zamanı geldi. İnsan da bu varlık alanında yerini aramaktadır. Bir yanıyla var olan ve görünen. Bir diğer yanıyla kendine bile yabancı ve gizli tarafı bilinmeyen. İçinde bulunduğu durumu tanımlayamayan, evrendeki yerini ve iç dünyasını tam olarak keşf etmeye çalışan üstün yaratılmış aciz varlık. Anlam arayışında bilginin sınırına takılıp kalmış ve çıkmazda. Aklıyla çıktığı yolculukta, bilgiyle kaynağa ulaşılamayan yerde , deneysel yöntemin sonuç vermediği noktada sezgilerine dayanarak karar vermek zorunda kalmış. Modern çağın hastalıklarının çözümünü yine modernitede arayan, ruhsal anlamda huzura erişmek için oluşturulan kuramlar bütününden bağımsız olarak hareket edemeyen yinede huzura erişemeyen insan.

Burada varoluşçu psikolojinin ana temasını hatırlayalım; yaşamak acı çekmektir, yaşamı sürdürmek, çekilen bu acıda bir anlam bulmaktır. Eğer yaşamda bir amaç varsa, acıda ve ölümde de bir amaç olmalıdır. İşte bu noktada herkes kendi amacını bulmak ve bunun sorumluluğunu taşımak zorundadır. Ortaya çıkması beklenen bu farkındalık sorunun çözümü değil bir uyanışın gerçekleşmesi halidir.

“Ey yiğit! Şu anda yüz ümit var; sözü bırak,âşıkça kaldır ayağını.

 Gemide uyuduğunda göz kapağını kapatsan da yol alırsın.” diyor Mevlana. Asl olan odur ki iş gemiye binmekte.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (8)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.