Türk Anesteziyoloji ve Reanimasyon Derneği bir çalışma başlatmak için harekete geçiyor. Bu gençleri depresyona sokan nedenleri ve dünyadaki durumu araştırdık
İntihar etik yönü en çok tartışılan haberler arasındadır basında. Çünkü uzmanlara göre bu haberleri vermek, depresyondaki kişiler üzerinde olumsuz etkiler yaratabiliyor. Bu nedenle bizzat şahit olduğumuz bir olaydan yola çıkarak ele aldığımız bu konuyu uzmanların görüş ve yardımlarıyla haberleştirmeye karar verdik. Bu kısa bilgilendirmenin ardından önce haberin hikayesinin nasıl başladığını anlatalım: Birkaç ay önce Ankara’da bir hastanede genç bir anestezi uzmanı ameliyathanede kendisine anestezi vererek yaşamına son verdiğinde oradaydım. Bütün hastane daha 30 yaşına gelmemiş gencecik, başarılı bir doktorun neden bunu yaptığını konuşurken geçen yıl başka bir uzmanın daha aynı yöntemle hayatını sonlardırdığını öğrendim. İki olay üzerinden bir sonuca varmak tabii ki mümkün değildi ve gazete arşivlerinde yaptığım kısa bir taramayla sadece son iki yıl içinde 10’a yakın anestezi uzmanının intihar haberini gördüm.
DOKTORLAR RİSKLİ GRUP
Biz böyle bir tespit ve gözlem yapmışken tıp dünyasına mensup olanların meslektaşlarının durumundan haberdar olmaması mümkün değildi. Türk Anesteziyoloji ve Reanimasyon Derneği (TARD) Başkanı Prof. Dr. Şükran Şahin gözlemimizin doğru olduğunu ve hazırlıklarını sürdürdükleri bir kongrede de bu konuya özel bir bölüm ayırdıklarını söyledi.
Bundan sonrası hepimizin aklındaki sorulara yanıt aramaktı: Neden özellikle anestezi uzmanları? Psikolojilerini bozan sebepler neler? Bu Türkiye’ye özgü bir sıkıntı mı?
Dernek başkanı Prof. Dr. Şükran Şahin ve Genel Sekreter Prof. Dr. Hülya Bilgin’in sorularımıza verdiği yanıtları şöyle: “Araştırmalarda nüfusa ve diğer akademik personele göre Batı’daki doktorlardaki intihar oranının daha yüksek olduğu belirlenmiş. Doktorlar arasında intihar girişimi riski, toplumdaki diğer bireylerden de daha fazla. Dünyada anestezi uzmanlarının isminin diğer hekimlere göre daha sık geçmesi sadece gözlemlenen bir durum değil. Birçok bilimsel araştırma anestezi uzmanları arasında intihar riskinin arttığını ortaya koyuyor. Örneğin İngiltere’de pratisyen hekimlere göre anestezi uzmanlarının çok daha yüksek oranda intihar girişiminde bulundukları saptanmış. Yine ABD’de yapılan bir çalışmada intihar girişiminin ölümle sonuçlanma oranı ve ilaçla ilişkili ölüm oranının dahiliye doktorlarına göre anestezi uzmanlarında daha yüksek olduğu bildirilmiş. Türkiye’de bu konu ile doğrudan ilgili bir çalışma yok. Ancak nöbet ve nöbet sonrası çalışmaya devam etme ya da vardiya ile çalışma durumunda anestezi uzmanlık öğrencilerinin nasıl etkilendiklerini inceleyen çalışmalar var. Üyesi olduğumuz Dünya Anestezistler Birliği mesleki hoşnutlukla ilgili çalışma başlattı.
RUHSAL DOYUM GEREKLİ
Kapalı ortamda geçen uzun çalışma saatleri, çok yoğun geçen ve sık tutulan nöbetler, uykusuzluk, yorgunluk ve yüksek düzeyde sorumluluk kişide belirgin bir huzursuzluk ve depresyona; yaptığı işten ürkme duygusunun gelişmesine neden olabilir. Bu da başarısızlık ve istenmeyen sonuçlar doğurabilir. Oysa hekimlik başkasının yaşamı söz konusu olduğunda kendi sorunlarını unutma sanatıdır. Anestezistlerin bu sanatı uygulayabilmeleri toplum tarafından tanındıkça, diğer hekim ve hasta yakınlarının yaptıkları işin öneminin farkına vardıklarını gördükçe tadacakları ruhsal doyum ile mümkün. Yakında anestezistlerin çalışma koşullarının iyileştirilmesi için yapılması gerekenleri araştıran bir çalışma başlatmak istiyoruz.”
Ameliyathane koşulları kötü
Anestezi doğrudan tedavi edici olmadığı gibi büyük risk taşıyan bir girişim ve diğer tıp dallarından çok farklı özellikleri var. Anestezi uzmanı en önemli eforu uyanıklık için kullanır. Uyanıklığı etkileyen faktörlerin başında anestezistin performansı geliyor. Performans kişinin eğitim düzeyi, o andaki yorgunluk ve uykusuzluk durumu gibi faktörlerden çok etkileniyor. Çalışma saatlerinin düzensizliği ve görevin kompleks yapısı da son derece zorlayıcı. Hastanın savunmasız hali uzmana daha büyük bir sorumluluk yüklüyor ve ek stres oluşturuyor. Ameliyathanede çalışanlar zaten risk içeren bir ortamda hizmet veriyor. Yüksek enfeksiyon riski, sürekli çalışan cihazların oluşturduğu gürültü kirliliği ve anestezik gazların ortama olan kaçaklarına bağlı bir atık gaz kirliliği de söz konusu. Ameliyathaneler güneş ışığından yoksun. Eğer iyi ve etkin çalışan bir havalandırma sistemi yoksa atık anestezik gazlar ile beraber karbondioksit de birikir. Tüm bunlar baş ağrısı, dikkat azalması, baş dönmesi, baygınlık duygusu ve yorgunluk oluşturuyor.
İlaçla ilgili olabilir
Kurumunu ve ismini açıklamak istemeyen bir anestezi teknisyeni ilaçlara kolay ulaşabiliyor olmanın anestezi personelinin yaşamına son verme girişiminde etkisi olduğunu söylüyor: “Her türlü ilaca ulaşabilecek durumdayız ve bu ilaçların kullanımını en iyi anestezi ekibi biliyor. Çevremde ilaç bağımlısı olanlar da var.”
TARD Başkanı Prof. Dr. Şükran Şahin ve Genel Sekreter Prof. Dr. Hülya Bilgin ise ilaçlarla ilgili şunları anlatıyor: “Yapılan birçok çalışma anestezi uzmanlarının anestezide kullanılan ilaçlara rahat erişebilmelerinin ve bu ilaçları hangi dozlarda uygulayacaklarını çok iyi bilmelerinin intihar olasılığı ve ilaç bağımlılığı riskini arttırdığını göstermiş. Bu konu aslında dünyada da bir sorun. ABD’de Mayo Clinic’te hastane eczanesi ve anestezi kliniği ile çok sıkı bir işbirliği gerektiren, doktorun bilgisayar üzerinden eczaneye reçete ettiği ve ilaca ulaşmasının sağlandığı, ilaç tüketim raporlarına ulaşılabilen ve tüm kayıtların tutulduğu bir sistem kullanılıyor. Benzer sistemler ülkemizde de kullanılmaya başlandı.”
Depresyonu hala kimse tanımıyor
Uzun yıllar intihar üzerine araştırmalar yapan psikiyatri uzmanı Prof. Dr. Işık Sayıl dünya literatüründe genelleme yapmanın zor olduğunu ama zorlayıcı yaşam koşullarının yol açtığı depresyonun intiharda bir numaralı etken olduğunu söylüyor: “Doktorlar oldukça zor koşullarda çalışıyor ve depresyona meyilli bir toplum haline geldik. Özellikle gençleri çaresizlik duygusundan kurtarmamız gerekiyor. Depresyonun ne olduğunu biz doktorlar bile hala tam olarak bilmiyoruz. Bu konuda toplumun tüm kesimlerinin bir araya gelip ciddi bir kampanyayla eğitilmesi şart.”
Esra Cengiz / ecengiz@stargazete.com
Star Gazetesi