ZAMAN & AA - Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Zülküf Önal, Alzheimer hastalığının erken dönemde depresyon ile karıştırılabildiğini belirterek, ''Depresyon daha hızlı başlangıçlıdır ve hastaların geçmişlerinde benzer depresyon öyküsü bulunabilir. Oysa alzheimer sinsi seyirlidir. Hastalar bilmediklerini göstermemek için çaba sarf ederler, inkar süreci yaşarlar'' dedi.
Ufuk Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Mesa Hastanesi nöroloji uzmanı Önal, AA muhabirine yaptığı açıklamada, birden çok bilişsel alanda fonksiyonel bozukluğa yol açacak düzeyde bozulmanın ortaya çıktığı demans (bunama) durumunda, bellek kaybı ile beraber dile ilişkin konuşma bozukluğu, amaçlı etkinliklerin gerçekleştirilememesi veya beceriksizlik, tanıma yeteneğinde kötüleşme, yürütücü işlevlerde yetersizlik gibi sorunlar ortaya çıktığını bildirdi.
Alzheimer tip demans hastalarında ise, hafıza ve konuşma bozukluğu, kelime bulmada zorlanma, önceden yapabildiklerini yapamama, cisimleri ve kişileri tanımakta zorlanma, kendiliğinden bir şey planlayıp üretememe, sosyal ve uğraşı fonksiyonlarında bozulma, kişilik ve davranış değişiklikleri gibi belirtiler ortaya çıktığını anlatan Önal, bu hastalıkta sürekli olan bilişsel yıkımın dereceli olarak artış gösterdiğine işaret etti.
Genellikle yaşlılıkta ortaya çıkan alzheimer hastalığının görülme sıklığının yaşla arttığını kaydeden Önal, ''Alzheimer 65 yaş üstünde her 10 kişiden birinde, 85 yaş üzerinde ise her 2 kişiden birinde görülür. Tüm dünyada 20 milyona yakın alzheimer hastası bulunuyor. Kadın ve erkeklerde görülme oranı ise hemen hemen aynıdır. Bulaşıcı ve kalıtsal bir hastalık değil ancak bazı ailelerde düşük oranda genetik yatkınlık söz konusu olabilir'' diye konuştu.
Alzheimer hastalığının erken dönemlerinde hatırlama, sözcük bulma, problem çözme, yargılama, hesaplamada bozukluk gibi belirtiler ortaya çıktığını belirten Önal, bu dönemde hastaların konuşulanların ayrıntılarını ve ilaçlarını unutmaya başladıklarını, karmaşık hobilerini, araba kullanmayı, parasal işleri ve mesleklerini yerine getirmekte zorlandıklarını söyledi.
Bu dönemdeki hastaların ayrıca hatırlatıcı notlara ihtiyaç duyduklarını, bunun farkına varanlarda ise ilgisizlik, duyarsızlık, içine kapanıklık, kaygı bozukluğu ve huzursuzluk görüldüğünü belirten Önal, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Alzheimer erken dönemde depresyon ile karıştırılabiliyor. Oysa depresyon daha hızlı başlangıçlıdır ve hastaların geçmişlerinde benzer depresyon öyküsü bulunabilir. Bu hastalar sorunlarını vurgularlar, sorulanlara 'bilmiyorum' cevabı verirler. Alzheimer ise sinsi seyirlidir. Hastalar bilmediklerini göstermemek için çaba sarf ederler, inkar süreci yaşarlar. Gün içinde duygusal durumları değişkenlik gösterir. Depresyon hastalarında ise bilişsel kayıp değişken düzeydedir. Depresif hastalar bir şeyler yapabilmek için az çaba gösterirler, bununla beraber yapmamaktan da sıkıntı duyarlar. Yakın ve uzak bellek kaybı bir aradadır. Alzheimerda ise uzak bellek daha geç etkilenirken yakın bellek kaybı ön plandadır. Depresif hastalarda depresif ruh hali ile bellek kaybı bir arada görülür. Kaygı bozukluğunun yanı sıra uyku ve iştah bozuklukları da ortaya çıkar. Erken tanı ve tedavi, hastalığın seyri için çok önemlidir. Bu nedenle belirtilerin iyi değerlendirilip bir nöroloji uzmanına başvurulmasında büyük yarar vardır.''
-HASTALIĞIN ORTA VE İLERİ EVRESİ-
Alzheimer hastalığının orta evresinde ise yakın bellek, kavrama, oryantasyon ve dil bozukluğu, konum belirlemekte zorlanma, adres tarif edememe gibi sorunların ortaya çıktığını anlatan Önal, ''Bu dönemde hastalar temel günlük yaşam aktivitelerini sürdürebilmek için hatırlatıcı ip uçlarından yararlanmaya başlarlar. Alet kullanmaları gereken işleri yapamaz hale gelirler, eşyaları yanlış yerlere koyarlar. Hem eşyaları hem de kendileri kaybolabilir. Tek başlarına kalamazlar, sosyal ilişkilerden kaçınırlar. Hayal görme, ajitasyon, amaçsız gezinme, uykusuzluk, iç görü kaybı ortaya çıkar'' şeklinde konuştu.
Hastalığın geç dönemlerinde ise hastaların dil kullanma kapasitelerinin belirgin olarak azaldığını ifade eden Önal, bu dönemde hastaların dikkat ve el becerilerinin ciddi olarak bozulduğunu, giyinme ve kişisel bakım konusunda yardıma ihtiyaç duyduklarını, kendi başlarına yemek yiyemediklerini, banyo yapamadıklarını, tuvalet ihtiyaçlarını tek başlarına gideremediklerini, uyumakta bile zorluk çekebildiklerini, fiziksel ve sözel patlama atakları olabildiğini söyledi.
Hastaların yakınlarının da önemli sosyal sorunlar yaşadıklarını kaydeden Önal, bu kişilerin fiziksel ve psikolojik sorunlarla stres ve gerilime açık olabildiklerini, hemen hemen yarısının işlerine ara vermek zorunda kalabildiklerini, çalışma saatlerini azaltabildiklerini, hatta işlerinden dahi ayrılmak zorunda kalabildiklerini kaydetti.
Tedavide ilaçlı veya ilaçsız seçeneklerin bir arada değerlendirildiğini, ailenin de bilgilendirilip yönlendirilmesi gerektiğini ifade eden Önal, şöyle konuştu:
''Hastanın yaşadığı ortam düzenlenmeli, değişken ortamlarda bulunmaları engellenmelidir. İlaç tedavisi için seçenekler belirlenmeli ve başka hastalıklar nedeniyle ilaç kullanılıyorlarsa ilaç etkileşimleri mutlaka dikkate alınmalıdır. Tanı ve tedavi konusunda nöroloji uzmanının takibinde olmakta yarar vardır. Bir çok seçenek bulunmakla birlikte hastalığın kesin tedavisi henüz yok. Aşı çalışmaları ise sürüyor. Bu seçenekler şimdilik hastalığın seyrini yavaşlatmaktadır. Ancak yine de hastalıktan korunmada zihinsel canlılığı sağlayan egzersizler önerilmektedir.''