İSTANBUL, (DHA)-Bazen de kişisel bir psikolojik ihtiyacın karşılanması olarak meydana gelebiliyor" dedi.
İlişkilerde yaşanan sadakatsizliğin sebepleri hakkında açıklamalarda bulunan İstanbul Gelişim Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğr. Gör. Psikolog Cansu Yurtseven, "Çoğu insan için aldatma, öncelikle günün rutininden, hayatımızı kaplayan yaşam kalıplarından ve bunların neden olduğu alışkanlıklardan, kişinin yaşadığı yoksunluk hissinden kurtulmanın bir yolu” diye konuştu.
"ÇİFTLER KENDİNE LİMAN ARIYOR"
Birçok insanın çift ve evli olmakla ilgili ütopik hayalleri olduğunu belirten Psikolog Cansu Yurtseven, “İlişkiler hem mutluluk getirirken, hem geçmişin yaralarını sarsın, hem heyecan verirken hem de her şey ilk günkü gibi kalsın istiyorlar. Evlilikten çok fazla şey bekleyen bireylerin ne yazık ki aşklarını kaybetme ihtimalleri daha fazla. Evliliğin can çekiştiği ancak aldatan kişinin gerek maddi sorunlardan gerekse çocukları için evde kaldığı, ama sırf yaşadığını, var olduğunu hissedebilmek adına da çiftler aldatma yoluna gidebiliyor. Kişi zorlu evlilik mücadelesi verirken, kendine iyi hissedebileceği bir liman arayabiliyor” ifadelerini kullandı.
"BAZEN PSİKOLOJİK OLABİLİYOR"
İhanetin bazen yeni bir deneyim bazen de psikolojik bir ihtiyaç olarak görüldüğünü anlatan Psikolog Yurtseven, şunları söyledi:
"Eski bir atasözü derki 'Evlilik aşkın mezarıdır' Peki, gerçekten böyle olabilir mi? Evlilikte ne olabilir ki aşk kaybolur? Bilim de bunu doğrular nitelikte sonuçlar koyuyor önümüze. Yaklaşık üç yılın sonunda tutkunun temelindeki hormon olan dopamin yerini annelik hormonu olan oksitosine bırakıyor. Ancak arzu hormonu olan dopaminin yitirilmesiyle çiftin ilişkisi aslında kaybetmiyor. Sevgiyi ve saygıyı kazanıyor. Fakat hem kadın hem de erkek oksitosinin yarattığı bu yeni ritimle tatmin olmuyor. Yeniden midesinde kelebekler uçuşsun, telefon çaldığında yeniden ayakları yerden kesilsin istiyor. Dolayısıyla kendini tekrardan dopamin salgılamasını sağlayacağı bir yerde bulabiliyor. Bu sebeple ihanet bazen tekdüzeliğe mahkûm bir hayatı ateşleyecek enerji veren “yeni bir deneyim” olarak adlandırılırken, bazen de kişisel bir psikolojik ihtiyacın karşılanması olarak meydana gelebiliyor.”
"BİREYLER HAZZI HEDEFLİYOR"
Sadakatsizlik üzerindeki diğer büyük etkenlerden birinin ise cinselliğin uzun ilişkilerde görev haline gelmesi olduğunu vurgulayan Yurtseven, “Bireylerin cinselliği tatmin olmak ve tatmin etmek olarak değil, evliliğin ve duygusal ilişkilerin zorunluluğu olarak görmeye başlamasıyla birlikte çiftlerden birinin cinselliğin spontanlığına ve tutkusuna kapılarak sadakatsizlik yolunu tercih etmesi de olası faktörlerden bir tanesi. Unutmamak gerekir ki bireyler cinsellikte üremeyi değil, hazzı hedefliyorlar” ifadelerini kullandı.
Yakınlığın kendilerini zayıflatacağını düşünenlerin de ihanet yoluna başvurduğunu anlatan Yurtseven, “Birine bağlanırsa bunun kişiyi güçsüzleştireceğine dair olan yoğun inanç, bireyi içerisinde bulunduğu ilişkiden memnun olsa bile aldatmaya itebiliyor. Bu durum genellikle kişinin geçmiş yaşantısıyla, geliştirdiği bağlanma stiliyle ve ebeveynleriyle kurduğu güven ilişkisiyle doğrudan ilişkilidir” dedi.
“KADINLAR İÇİN İHANET BİR BAŞKALDIRI”
Günümüz koşullarında ihanet eden kadın sayısının da en az erkek sayısı kadar olmaya başladığını dile getiren Psikolog Cansu Yurtseven, “Bunun en büyük tetikleyicisi ise gelişen korunma yöntemleri. Bu yöntemlerin evlilik dışı gebelik riskini en az indirebileceğini bilen kadınlar da bu faktörü göz önünde bulundurarak sadakatsizlik yoluna gidebiliyor.Bazı kadınlar ihaneti, beraber oldukları erkeğe karşı değil, içinde bulundukları 'topluma' karşı bir başkaldırı eylemi olarak yaşıyor.Tüm bunlar, evliliği ya da ilişkiyi baltalayan sadakatsizliğe yol açan faktörler olmakla birlikte yapılan araştırmalara bakacak olursak sadakatsizliğin, sevgi bağının kaybı ve alkol bağımlılığından sonra en çok zorlanılan durum olarak karşımıza çıktığını görüyoruz” şeklinde konuştu.
“SORUNLAR SAPTANMALI”
Çiftlerin ihanetle karşı karşıya kaldığında ayrımını doğru yapması gerektiğini belirten Yurtseven açıklamasına şöyle devam etti:“İhanet mi ilişkiyi bu durumu getirmiştir yoksa yolunda gitmeden ilişki mi ihanete kapı açmıştır?” Birey burada sadakatsizliğe iyi nedenler bulmak yerine sadakatsizliği anlamaya çalışmalı. Ancak bu şekilde zarar gören ilişki yeniden yapılanabilir. Tabii ki “Yeniden yapılanmalı mı?” sorusu çiftlerin ilişkiye bakışına ve bireysel tercihlerine kalmış bir durumdur. Birçok ilişki/evlilik sadakatsizlik sonucu son bulsa da yine yapılan araştırmalar göstermekte ki; ihanet sonucu tekrardan bir araya gelme kararı alan çiftlerin bir kısmı ilişkilerinde eskisinden daha sadık ve daha sevecen olabilmekle birlikte, yeniden kurmaya başladıkları ilişkide eskisinden daha fazla tatmin olmakta. Bunun sebebi ise hem ihanet eden tarafın hem de ihanete uğrayan tarafın ilişkilerindeki sorunların ne olduğunu saptayıp, bunları tamir etme yoluna gitmesidir. Bu duruma şöyle bir örnek verebiliriz; kişinin evine hırsız girmesi kişiyi üzen ve yaşamak istemeyeceği bir durumdur. Ancak bu yaşandıysa suç evde yaşayan kişinin değildir. Suç hırsızlık, suçlu ise hırsızdır. Peki ya kişi bu evde yaşamaya devam etme kararı aldıysa ne yapmalı? İşte o zaman evdeki güvenliği sağlamak adına alınabilecek tedbirleri ve güvenlik açıklarını tespit eder ve bunları gidermeye çalışır. İhanete uğramış fakat yine de orada kalmayı tercih eden kişinin de yapması gerektiği gibi. Bunlar; ilişkiyi dış etkenlere karşı daha duyarlı hale getiren ilişkideki çatışma alanları ve çatışmanın düzeyi, duygusal ve fiziksel yakınlık düzeyi, ilişkideki beklentiler ve ilişkiyi yıpratan faktörler gibi aksaklıkları bulup, onların onarılmasıdır”
“NEDENLERİNİ BULMALIYIZ”
Sadakatsizliğin bir travma olabileceği gibi, bu travmanın onarılma yolunun onu anlamak, kabul etmek ve affetmek olduğunu ifade eden Yurtseven, “Burada kastedilen ilişkiye yeniden devam etmek, ihanet eden partneri yeniden hayatına almak değil. Kişinin ihanet sonrası kararı her ne olacaksa bu durumu daha kolay atlatmanın yolu yalnızca isyan etmeyi bırakıp kabul etmekten geçer. Kabul etmek, o travmanın yarattığı etkilere boyun eğmek, yaşanılanların adil olduğunu düşünmek ya da tüm yaşanılanları unutmak demek değildir. Yalnızca yaşanılanları olması gerektiği şekilde görmeye çalışmaktan vazgeçip, olduğu gibi görmeyi başarabilmektir. Olayları olduğu gibi görmeye başladığımızda nedenleri daha kolay bulabilir, neyi değiştireceğimizi görebiliriz. Nedenler değişmezse, olaylar; olaylar değişmezse de sonuçlar değişmez. Dolayısıyla geçmişe saplanıp kalmak ve geleceğin kaygısına düşmek yerine kişiler 'şimdi ve şu an' da kalmayı başarıp sorunları çözümleyebilmelidir” diye konuştu.