Çocuğun gözyaşları içinizi dağlar. Kendini güvende ve istenilir hissetmek ya da isteklerine ulaşmak amacını taşıdığını bilseniz de, bir çocuğun gözyaşlarına cevap verirsiniz.
Kadınınki çok ve sık olduğunda ise, kaçarsınız veya onu itici bulursunuz. Kaçarken, ona verdiğiniz sevgi, hayranlık gibi armağanları da geri alırsınız.
Erkeğin gözyaşları; nedeni ne olursa olsun, çekicidir. Bir erkek ağladığında, diğerleri susar. Erkeğin gözyaşlarına anlam yüklemeyi severiz. Oysaki acı kadar; öfkedir de nedeni.
Ağlamak; insana özgü bir ifade biçimidir. Ötekilerle kurulan bir iletişim yoludur. Bazen, acıyı dağıtan bir ilaç; bazen kızgınlığı, hayal kırıklığını anlatan bir araçtır. Gözyaşları aktığında, tıpkı bir sanat eserinde olduğu gibi, başka dile gerek kalmaz. Belki bundan, kendimizi daha iyi duyumsar ve yolda yürümeye uygun adımları seçebilecek kadar iyileşmiş hissederiz.
Ama ne yazık, gözyaşları her zaman bize güç katmaz. İyi hissettirmez ve çözüm olmaz. Başkaları ile iletişim yolu olduğunda, gizli bir yalnızlığın habercisi olur. Anlaşılmamanın verdiği bir ızdırabdır, bu noktada. Öyle bir ızdırab ki, devamında duygularımızı anlamamızı engelleyecek bir kâbusta bulabiliriz kendimizi.
Ağlamaktan başka çare kalmadığında, ağlamanın iyileştirici, rahatlatıcı etkisinin bittiğinin kabulüdür bu.
Ya gözyaşları; kendini ifade etmedeki son elde ediş ise? Kadın, erkek ya da çocuk?
Dünyaya yeni gelen için, tek iletişim yolunun ağlama olduğunu biliriz. Yeni annenin, bebeğinin ağlama dilini öğrenmesini ve bebeğine cevap vermesini hayranlıkla izleriz.
Okul çağındaki çocuğun, isteklerini elde etmek amacıyla ağlaması, öğrenilmiş bir davranış olarak; kaynağını yetiştirilme biçiminden alır. Anlarız.
Ama ya diğerleri?
Yaşam yolunda yürürken ötekilere kendini anlatabilmenin tek dili gözyaşları olduğunda, bunun artık rahatlatıcı bir tarafı kalmaz. Sadece zorlayıcı engeller, hayal kırıklıkları, sevinçler değil; başkaları ile kurulacak her türlü ilişkide rol alır ağlamak. İstemek, vermek, kabul etmek, reddetmek, sevmek, sevilmek gereksinimleri; doğal kılığını terk ederek, her güne damgasını vuran çatışmalara hatta savaşlara dönüşür.