Klinik psikoloji temelde hasta insanların sorunlarını merkeze alır ve bu sorunların çıkışına kaynaklık eden sebepler üzerinde çalışır. Görünüşte doğru olanda budur aslında. Bu yönde yapılan çalışmalara yol göstermesi açısından önem taşıdığı için bir süre sonra sağlıksız insanlar kadar sağlıklı insanlarda psikolojinin alanı içerisine girmişlerdir. Sağlıklı insanı tanımlamaya yönelik pek çok teori ortaya atılmış ve bunların paralelinde de sağlıksız insan tanımlamalarına gidilmiştir.
Sağlıklı insan tanımlamalarında en fazla üzerinde durulan kavram hepinizin bildiği gibi “ Kendini Gerçekleştirme” kavramıdır. Bu kavramı anıp da Abraham MASLOW’u ifade etmemek olmaz. Kendini gerçekleştirme ile ilgili en yaygın çalışmaları yapan kişidir MASLOW. Bu çalışmaları yaparken öncelikli olarak kendini gerçekleştirmiş insanlara ihtiyacı vardı ve o dönemde bunu başardığına inandığı kişilerle çalıştı. Bunların arasında; Albet EİNSTAİN, Eleanor ROOSEVELT, Abraham LİNCOLN, John MUİR, Ruth BENEDİCT gibi isimler bulunuyordu. Yaptığı incelemeleri daha sonra genişletmiş ve elde ettiği sonuçları kuramsal temellere oturtmuştur. Bütün bu çabaların sonunda bir şeylerin eksik gittiğini ve kuramsal olarak ifade edildiği gibi gerçekleşmediğini fark eden MASLOW bunu ölmeden önce ifade etmiş ve “ teorimin yeniden gözden geçirilmeye ihtiyacı var” demiştir. MASLOW’a böyle düşündüren neydi acaba? Tüm fiziksel ihtiyaçları karşılandığı halde hala mutsuz, bıkkın ve can sıkıntısı içerisinde olan insanlar ne arıyorlardı?
Buraya kadar her şey güzel gidiyor aslında. Maslow’un yaptığı çalışmalar ve teorinin çalışma yöntemi “kendini gerçekleştirme” eylemini tamamlamış olanın tanımlanmasından ibarettir. Peki, bir insan nasıl kendini gerçekleştirecek? Bunu elde etmede başarı gösteren herhangi bir psikolojik metoda ben ulaşamadım. Yani literatür böyle bir çalışma ortaya koyamıyor.
Psikoloji artık, yeni soruların cevabını bulmaya çalışıyor ve artık psikoloji alanında çalışan çağdaşlarımız farklı tanımlamalara gidiyorlar. Bunu yaparken ruhsal ve metafiziksel gelişmeleri dikkate almaktadırlar. Robetto Assagioli “Normal Üstü İnsan” ı anlatırken, Alan Watts çeşitli dinleri inceledikten sonra “Kim olduğunu bilmeye karşı var olan tabu” dan bahsediyor. R.D. Laing insanın seviyesindeki yükselişi ele alırken “gerçek akıllıdan” bahsediyor. Belki de Maslow’un son dönemlerinde fark ettiği ve teorisinde ihmal ettiği nokta metafizik boyutun ihmal edilmesi ve fiziksel boyutta kalmış olmasıdır. Bunu fark eden günümüz terapistleri artık Tanrı ya da ruh gibi kavramları ele almaya başlamışlardır. Bunu ele almaya çalışan ve psikoloji ile harmanlayan sufi psikolojisi beklide bu alandaki en önemli gelişmedir. Sufizmin temelinde yer alan “Mükemmelsiniz. Tek yapmanız gereken onu keşfetmenizdir” öğretisi işin özü. İhmal edilen metafizik boyut sufi psikolojisi ile kendini bulmuştur. Sufi psikolojisi metafizik boyutu kuramsal bir yapıda temellendirip, yazının asıl konusunu oluşturan kendini gerçekleştirmeyi başarmak için oluşturulmuş çeşitli öğretileri kapsar. İşin ilginç tarafı bu öğretilerin tamamı psikolojinin sağlıklı insan tanımlamalarında yer alan tüm tanımlamaları kapsar. Belki de en önemlisi tüm bunları yaparken bilim ile çatışmaz sufizm.
Kalp aklın bilmediği bir mantığa sahiptir der Pascal. Bu ayrıntıyı fark etmek işin en önemli kısmını oluşturuyor aslında. Nerede olduğunuz, hangi toplumda yaşadığınız, kullandığınız dil, hayata dair gidişatınıza ve nasıl olmanız gerektiğine siz farkında olmasanız da etki eder ve sizi şekillendirir. Sorgusuz kabullerimizin ürünüyüz bir bakıma. Psikolojinin insanın kalbini fark etmesi bunun için önemlidir. Aksi takdirde çözümdeki acziyet süreklilik arz edecekti. Yazımızı Wilcox’un sözleri ile sonlandıralım; “ Sufizm bir açıklama değildir. O, anlam ve yaşam kaynağına giden yolu bulup, o yolda yürümenin adıdır.”