Aktüel Psikoloji / Haber Merkezi
26-30 Ekim tarihinde düzenlenen 47. Ulusal Psikiyatri Kongresi Bilimsel Kurul Başkanlığı kongrenin ardından basın bildirisi yayımladı. Söz konusu bildiride şu ayrıntılara yer verildi.
21. YÜZYILDA PSİKOTERAPİLER
Ana teması 21.yy’da psikoterapiler olan 47. Ulusal Kongremizin Bilimsel Kurul Başkanlığını yapmaktan büyük mutluluk ve onur duyuyorum.
Kongremizin bilimsel programı içerisinde başta psikoterapilerin değişik ruhsal hastalıklarda uygulanması olmak üzere konularında en yetkin ağızlardan dinleyeceğimiz konferanslar, paneller, çalışma grupları, kurslar, sözel ve poster bildiriler yer almakta.
Psikiyatrik tedavi bir bütündür ve kişinin hem biyolojik hem de psikososyal gereksinimlerine göre ayarlanmalıdır. Özellikle karmaşık durumlarda psikoterapiyi de içeren çok boyutlu yaklaşımlar gerekir. Tedavi planında, hastanın ilacı, dozu, ne sıklıkla ne kadar süre ile kullanacağı ve psikoterapi gerekiyorsa hangi tür psikoterapi uygulanması gerektiği, seans sayısı ve sıklığı belirlenir.
Günümüzde ilaçlar hem etkinliklerinin kanıtlanmış olması hem de kolay ulaşılabilir olmaları nedeniyle psikiyatrik tedavide çok önemli bir yer tutmakta. Maalesef son zamanlarda medyada psikiyatrik tanı ve ilaç tedavilerine yönelik temelsiz, sorumsuz karalamalar yer aldı.
Psikoterapi ya da halk arasındaki tanımı ile “konuşma tedavisi, düşünce, duygu ve davranışları konuşma, ilişki kurma yolları ile etkileyerek değiştirme ve iyileştirme demektir. Bilimsel çalışmalar, psikoterapinin kişilikle ilgili sorunlarda, ruhsal bozukluklarda, hatta genetik geçişli olduğunu artık bildiğimiz ruhsal bozukluklarda bile etkili olduğunu ortaya koydu. Psikoterapi şizofreni gibi hastanın ilaç kullanmasının şart olduğu ciddi ruhsal bozukluklar söz konusu olduğunda bile hastanın belirtilerin alevlenmesine katkıda bulunan stres etkenleriyle daha iyi baş etmesine yardım eder.
Psikiyatrik tedavilerin çok önemli bir parçası olan psikoterapi ve ilaç tedavisi sıklıkla birbirini dışlayan tedaviler olarak görülür, psikiyatristler de sadece ilaç verilen kişiler olarak algılanır. Oysa uzmanlık eğitimi sürecinde gerek klinik içinde gerekse dışındaki kurslarla psikoterapide temel beceriler öğrenilir.
Halkımız psikoterapi konusunda yeterli bilgiye sahip değil. İstanbul Üniversitesinde tıp fakültelerinde yaptığımız bir anket çalışmasında katılımcıların önemli bir kısmının psikoterapiyi derdini anlatarak rahatlama ve fikir danışma olarak gördüğü saptanmıştır. Üçte ikisi psikoterapinin hangi durumlarda yapıldığını bilmemekte, önemli bir kısmı, özellikle eğitim düzeyi düşük olanlar, psikoterapi ile fizyoterapiyi karıştırmakta ve psikoterapinin boyun fıtığı, felç, özürlülük gibi durumlarda yapıldığını düşünmektedir. Katılımcıların çoğu devlet kurumlarından psikoterapi alabileceğini düşünmesine karşın, psikoterapi uygulananların yaklaşık yarısı özel bir kurumdan bu hizmeti aldığını belirtmektedir.
Halkımızın bilgi eksikliğine ülkemizde denetimlerin de yetersiz olması eklenince ucube tedaviler, şarlatanlık diyebileceğimiz uygulamalar, ciddi sınır ihlalleri ve etik sorunlar ortaya çıkıyor; hastalarımız istismar ediliyor. Mesleki eğitimini ve formasyonunu tamamlamamış kişiler terapi yaptığını iddia edip hasta kabul edebiliyor. Edebiyat fakültesinin psikoloji bölümünden mezun olmuş bir kişi ben psikoterapi yapıyorum diyerek kapalı kapılar arkasında hasta tedavi edemez; klinik psikoloji ve psikoterapi gibi gerekli eğitimlerini aldıktan sonra psikiyatristlerle işbirliği içerisinde psikoterapi uygulayabilir. Yaşam koçluğu, NLP gibi uygulamalar terapi değildir. Bunları uygulayanlar başka mesleklerde eğitim almış, birkaç günlük kurslarla bu işe soyunan kişiler. Hastalarımıza yarardan çok zarar verdiklerini hepimiz günlük klinik uygulamalardan biliyoruz. Psikoterapi ayrı ve zorlu eğitim süreçlerinden geçerek uygulanması öğrenilen bir tedavi yöntemidir. Her psikoterapi ekolunun kendi içinde yapılandırılmış hem kuramsal hem de uygulamalı eğitimleri vardır. Ancak bu eğitimlerden geçmiş bir kişi psikoterapi uygulayabilir.
Psikiyatrist sayısının yetersizliği, hastalara ayrılan sürelerin kısa olması, performans kaygısı hastalara bütüncül yaklaşımın önündeki diğer önemli engeller. İçinde bulunduğumuz koşullar yetiştirdiğimiz psikiyatristlerin asistanlık eğitimleri boyunca kazandıkları terapötik becerilerini kullanmalarını, hastayı hakkıyla değerlendirmelerini, iç dünyalarını anlamalarını engellemektedir. Psikiyatristlerin hastalarını dinleyecek vakitleri yok. Bir günde çalışma saatleri içerisinde 50-100 hasta nasıl bakılabilir? Bu yoğunlukta çalışan hekimlerin moralleri bozuluyor, tükenmişlik hissedebiliyorlar, meslekleri hakkındaki olumlu duyguları yok oluyor Kamu kurumlarında değil psikoterapi hatta psikoeğitim yapmak, nitelikle sağlık hizmeti vermek neredeyse olanaksız. Kuşkusuz bazı hastalar hekimini 3 ayda bir 15 dakika görerek ve ilacını kullanarak iyi olabilir ancak birçok hastada bundan fazlasına ihtiyaç vardır. Hastalar beş merkez dolaşıp birkaç dakika, en fazla 15er dakika görülüp, önerilen ilaçları birkaç günde bırakıp, hastalıkları hakkında en ufak bilgileri olmadan torba torba ilaç ve tetkiklerle dolaşacaklarına bir psikiyatristin hiç değilse yarım saat ayırarak görmesi daha olumlu sonuçlar vermez mi?
Psikoterapinin geri ödemelere girememesi de uygulanmasını kısıtlamakta, ne ödenirse o uygulanmakta. Ödemeler saat başına yapılıyor, oysa seans başına yapılmalı, bir psikoterapi seansı yarım saat ya da 45 dakika olabilir. Ayrıca SGK sisteminde hastaları en erken 10 gün sonra çağırabiliyoruz. Oysa yapılandırılmış bir psikoterapi bu şekilde uygulanamaz. Hastalar belli bir süre boyunca haftada bir bazen iki kez çağırılır. Yapılan çalışmalar psikoterapinin ilk bakışta pahalı bir tedavi gibi gözükmesine karşın aslında yaşam boyu tedavi maliyetini düşürdüğünü göstermektedir. Psikoterapi uygulamalarının teşvik edilmesi ve SGK geri ödeme sistemine dahil edilebilmesi için gerekli düzenlemelerin yapılması sağlık harcamalarını uzun vadede olumlu etkileyecektir. Psikoterapi genellikle muayenehanelerde ya da özel sağlık merkezlerinde uygulanıyor. O halde neden muayenehanelerle de SGK anlaşması yapılmasın? Bu yapıldığı takdirde hastaların ödeyebilecekleri bedellerle terapi alabilecekleri en uygun yerler olan muayenehanelerin kapatılması için hukuk dışı baskılar yapılmakta.
Büyük emeklerle alınan eğitimlerin performans puanı ve parasal getirisi düşük, bu nedenle özel hastaneler psikiyatristleri istihdam etmiyorlar. Psikiyatrik sorunları olan hastaları nörolog ve psikologlar tedavi ediyor. Aradaki farkı bilmeyen halkımız çoğu zaman yetersiz hatta hatalı tedaviler alabiliyor.
Bu sorunların çözümü için psikiyatristlere kulak verilmeli, sınırlı sayıdaki psikiyatristleri meslekten soğutmak yerine en yüksek verimde çalışmalarını özendirecek koşullar sağlanmalıdır. Halkımızın daha nitelikli ruh sağlığı hizmeti alması ve hastalarımızın tedavilerinin biyolojik psikolojik ruhsal yönleri göz önüne alınarak çok yönlü planlanmasının ve psikoterapiye erişim olanaklarının artması için yukarıdaki sorunların ilgili makamlarca derneğimizle işbirliği içerisine ele alınmasını temenni ediyorum.
Prof. Dr. Mine Özmen
Bilimsel Toplantılar Düzenleme Kurulu Başkanı