25. Yıldönümünde Halepçe Katliamı Lanetlendi

25 yıl önce bugün (16 Mart) O gün Saddam’ın, Kürtlerin kıyametine karar verdiği gündü. Ölüm kokusunun ulaştığı yerde sağ kalabilenler kan kustular, ateşler içinde yandılar, vücutlarında yaralar açıldı....

Irak'ın devrik lideri Saddam Hüseyin tarafından, Süleymaniye şehrinin Halepçe ilçesinde kimyasal silah kullanılarak 5 bin kişinin katledildiği facianın görgü tanıkları, o gün yaşananları anlattı. Cihan Haber Ajansı'na (Cihan'a) konuşan Halepçe katliamı görgü tanıkları, yaşadıkları o dramı hala unutamadıklarını ifade etti. 

Katliamda sağ olarak kurtulmayı başaran Ekrem Mahmud isimli şahıs, bombardımandan nasıl kurtulduklarını hala anlayamadıklarını söyledi. Mahmud, "Biz dayımlara yemeğe davetliydik. Ancak yoğun bir bombardıman başlayınca, yemeği bırakıp dayımların evinin altında bulunan sığınağa koştuk. Kimyasal gaz kullanıldığını tahmin eden büyüklerimiz herkesin eline ıslak bir bez parçası verdi. Ağzımızı burnumuzu onunla kapamaya çalıştık ve sığınaktan çıkıp aracımıza koştuk. Benim önümde yürüyen kuzenlerimden biri yere yığıldı. Kardeşlerim onu taşımak istedi. Ancak olmadı ve eğer onla oyalansaydık biz de onun gibi ölecektik. Onun için hareket ettik ve hızla uzaklaştık." dedi. 
Çok acı günler geçirdik 

O günün acısını hala unutamadığını söyleyen Soyba Hanim isimli bayan ise, " Olaydan sonar kaçtık ve izimizi kaybettirdik. Tek başıma kimsesiz Tahran'da tam 3 ay yaşadım. Çocuklarımın başına ne geldiğinden 3 ay haberim olmadı. Döndüğümde çocuklarımı kaybettiğimi öğrendim. Çok aradım ama en son küçük oğlumun cesedini bulabildim. Çok ağır acı günlerdi, her sene olayın yıl dönümünde haftalarca evimden dışarıya adım atamıyorum " dedi. 

TÜM AİLEMİ KAYBETTİM

Osman Mustafa isimli Halepçe'li ise " Bende gazdan etkilendim ve bayılmışım, ancak çok yoğun gazın bulunduğu yerde olmadığım için 24 saat sonra ayıkmışım. Eşimi de alarak İran'a kaçtım. Ne yazık ki döndüğümde 5'i erkek ve 2'si kız kardeşimi, anne ve babamı, 2 yengemi ve 1 yeğenimin hayatını kaybettiğini öğrendim." ifadesini kullandı. 

RUŞEN ÇAKIR'IN KÖŞE YAZISI

Bir mart sabahı, savaş uçakları Halepçe'nin üzerine sarı bir toz serpti. Tarımsal mücadele uçakları gibi her tarafı ilaçladıktan sonra geldikleri yöne, Bağdat'a doğru gözden kayboldular.

Oluşan toz bulutu önce kırmızıya, sonra maviye döndü. Ardından yer gök kokmaya başladı: Acı badem kokusu, çürük soğan kokusu, taze biçilmiş çim kokusu ve başka kokular...

Tek bir kurşun sıkılmadan, bombalar patlamadan, tanklar ezmeden, evler yıkılmadan, camlar kırılmadan, duvarlar çökmeden, kollar, bacaklar havaya uçmadan, tek bir damla kan bile akmadan Halepçe ölüm uykusuna daldı.

Bebekler emdikleri sütü yutmadan, inekler, koyunlar, keçiler sağılmadan, tavuklar yumurtlamadan, köpekler havlayamadan, kediler kaçamadan hep beraber sustular.

Ebabil kuşları da öldü.

Ateşler içinde yandılar

O gün dostluğun, şefaatin bir işe yaramadığı, kadının emzikli çocuğunu unuttuğu, gebelerin düşük yaptıkları, insanların içmeden sarhoş oldukları, güneşin durulduğu, yıldızların sönüp düştüğü, dağların yürüdüğü, denizlerin yandığı, göklerin yarıldığı, yerin sarsıldığı, sesin kesildiği, Tanrı'nın devasa bir duman çıkardığı, İsrafil'in Sur'a üflediği kıyamet günüydü.

İnsanların bölük bölük yürüyecekleri andı.

Karun, Firavun, Haman'ın yok olduğu, Lut, Semut, Ad ve Nemrut kavimlerinin helak edildiği gibi bir tan vaktiydi...

O gün Saddam'ın, Kürtlerin kıyametine karar verdiği gündü. Ölüm kokusunun ulaştığı yerde sağ kalabilenler kan kustular, ateşler içinde yandılar, vücutlarında yaralar açıldı.

Saddam'ın zehirli soluğunun ulaşamadığı yerlere, haberi ulaştı. Ve insanları bir ölüm korkusu sardı.

Sağ kalanlar, Halepçe'deki ölülerini gömmeden, ağıtlar yakamadan, arkalarına bakmadan dağlara doğru kaçtılar. Bir sel gibi, dağdan kopan bir çığ gibi çoğalarak, büyüyerek aktılar dağlara doğru...

Kasabalar, köyler, mezralar boşaldı. Bölük bölük, kol kol yeniden birleşti. Dereler, ovalara, dağ eteklerine aktılar. Zap oldular, Hezil Çayı oldular, Dicle oldular, Fırat oldular... Kuzeye, ters yöne doğru aktılar, Şattul-Kürdistan oldular.

On binler, yüz binler yaya olarak, hayvanların sırtlarında, arabalarla, traktörlerle, ne bulabilirlerse onunla kaçtılar. Ayaklar altında ezilerek, düşerek, dağlardan, tepelerden, uçurumlardan yuvarlanarak, derelerde boğularak, açlıktan, hastalıktan telef vere vere kaçtılar...

Tarih boyunca tozların bulutlarla birleştiği, 'Havar'ların (imdat çığlıklarının) dağları aşıp göklere yükseldiği o gün gibi başka bir gün yaşanmadı o yerlerde... Mezopotamya'nın hiçbir bölgesinde, ne Akadların ne Asurların ne Babil ve Medlerin ne de İskender ile Daryus'un kapışmasında bile böyle mahşeri bir kalabalık görülmüştü. Tarih böyle bir göç yazmadı. Dünya böyle bir kaçışa tanık olmadı..."

Yeni Halepçe'ler yaşanmasın

25 yıl önce bugün, Irak diktatörü Saddam Hüseyin'in Kürt ayaklanmasını bastırmak için başlattığı "Enfal" adı verilen harekât kapsamında İran sınırına yakın Halepçe kasabasına Irak savaş uçaklarından kimyasal silah atıldı.

Binlerce kişinin hayatını kaybetmesine, yine binlerce kişinin yaralanmasına ve bölgede yoğun bir insan göçüne sebep olan Halepçe katliamını, Tecelli'nin "Halepçe" (Wansa: Irak Öyküleri, İletişim Yayınları, 2011) adlı öyküsünün giriş bölümüyle hatırlatmak ve anmak istedik. 

Dileğimiz, bölgemizde ve dünyada bu tür acıların tekrar etmemesi, yeni Halepçe'ler yaşanmaması. 

Gündem Haberleri

Aile Danışma Merkezleri Yönetmeiği
Gazze'nin tek kanser tedavi hastanesi yakıtı bitince kapandı