ORADAKİ SEN MİYDİN ?
-1 MAYIS VE KİTLE PSİKOLOJİSİ-
Bu sözün sonu yoktur.
Geri dön,savaşta kurdun ahvali ne oldu?
Mevlana
Hafta başında 1 Mayıs münasebetiyle meydana gelen olaylar her açıdan ele alınabilir ve her açıdan bakıldığında farklı anlamlar yüklenebilir. Bilmeyenler için ilk olarak 1 Mayısın çıkış noktasını hatırlatmak istiyorum.
1 Mayıs; İşçilerin günlük sekiz saat çalışma hakkını elde etmek amacıyla, bir günlük iş bırakma eylemi şeklinde Avustralya’da ortaya çıkan ve 1886’da evrensel bir iş bırakma günü olmasına karar verilen, bir anda tüm dünyadaki işçi sınıfının kabul edip benimsediği, burjuva ve egemen sınıftan hak talep edilmesinin sembolü haline gelen bir kitle hareketinin tüm dünya da kutlandığı gündür.
İkinci olarak bir kavramı hatırlayalım. Kitle. Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre; İnsan topluluğu “kitle” anlamına gelmektedir. Çok sayıda insanın bir araya gelmesiyle oluşan insan topluluğu ise “kalabalık”. “Kitleler” bir araya gelerek “kalabalığı” oluşturmaktadır. Kalabalık kitlelerin geçici ve kolektif yani ortak bir bilinci vardır. Bu bilinç üzerinden ortak harekete yönelik bir eylem ortaya koyarlar. Amaç hasıl olduğunda eylemde sona erer. Geçen hafta yaşananlara baktığımızda ne ortada ortak amacın varlığını, ne de akılcı bir eylemin sergilendiğini gördük. Gördüğümüz tek şey ferdiyetin ortadan katlığı ve kitlelerin bir varlık haline gelerek birbirleriyle mücadele etmesiydi.
Kitle psikolojisi ile ilgili Freud’un ortaya koyduğu açıklama gerçeğin acı tarafını görmemize yardımcı olacaktır. Freud kitle içerisinde hareket eden bireyin duygularının güçlendiğini ve duygusal bir coşkunluk hali içerisinde olduğunu, fakat bunun yanında sorgulama yetisinin düştüğünü, düşünme yetisini kaybettiğini ifade etmiştir. 1 Mayısta meydana gelen olaylara baktığımızda burada ifade edilen gerçeğin nasıl somut hale dönüştüğünü daha net olarak görebilirsiniz. Salt zarar vermek ve acı çektirmeye yönelik atılan taşlar, sıkılan sular ve yakalanılanın linç edilmesi esasına dayalı bir arbede ortamı.
1 Mayısta meydanlara çıkıp, olaylarda taraf olanların bağımsız bireyler olarak, kendi kimlikleri ile baş başa kaldıklarında asla yapmayacakları ya da yapamayacakları davranışları, çok cesur bir şekilde sergilemelerinde grup dinamiği tetik görevi oynamaktadır. Kitle içerisine giren birey tetik çekildiğinde kendi benliğini ikinci plana atıyor. Ben duygusundan farkında olmadan vazgeçiyor ve kendisini yönlendiren kitle psikolojisine teslim oluyor. Artık kitlenin idealini ve otoriter gücünü kabul ettiği için, kendi davranışlarını sorgulama ihtiyacı hissetmiyor. Bu şekliyle aidiyet duygusunu ve kitlenin diğer üyeleriyle olan duygusal bağını kuvvetlendiriyor. Sonuç olarak ne için orada olduğunu bilmeyen ve bilinçsizliğin bir bilinç halini aldığı, sadist eğilimlerin patlama noktasına ulaştığı bir ruh hali ortaya çıkıyor. Kitlenin yönlendirmesi ile kazanılan cesaret bir anda eyleme dönüşebiliyor. Sergilenen bu davranış şeklinin sağlıklı bireyler tarafından kabul edilmesi mümkün değildir.
Olaylarda saldırgan eğilimler gösteren kişilerin, benliklerinde var olan otoriter ve saldırgan figürler, yetişkinlikte sadist ve mazoşist eğilimlerin güçlenmesiyle, otoriteye itaat ve çevreye karşı (ötekine) düşmanlığa yol açmaktadır. 1 Mayıs olaylarının da yaşanan gerginliğin arka planına baktığımızda hep “öteki” ni görürüz. Fertlerin bireysel psikolojilerini analiz etme şansımız olsa, geçmişlerinde kim bilir hangi düşünceler karşımıza çıkar. Hakim sınıf “saldırganlığın” ortaya çıkmasını istemektedir ve bunun için “öteki” nin olması yeterlidir. Kitlenin fikrinin karşıtı “öteki” dir ve daima “kötü” dür. Kötüyle mücadele etmek gerekir ve herkes kendince kötüyle mücadele etmektedir “kötü” nün kim olduğunu bilmeden.
Kitle içinde kendini kaybeden bir bireyseniz; zayıfsınız ve güçlüye boyun eğmek zorundasınız, onun amaçları içinden kendinize amaç edinmek ve kendinizden vazgeçmek zorundasınız. O halde kendinize şu soruyu yüksek sesle sorun. “Kalabalıklar içinde kendimden geçersem ve ben olmaktan vazgeçersem oradaki ben olur muyum?”