Melankoli - Bunalımın Başkalaşımları

Melankoli - Bunalımın Başkalaşımları
Efendisi deliliktir romantik melankolinin. 'Sınırsız arzular sonsuz yoksunluklar hazırlıyorlar' diye öngörür Rousseau, 'melankoli kemirdi ezgimi' der Hölderlin. Hölderlin ve Lenau delirir, Nervall'le Kleist'sa intihar ederler...

Melankoli tüm Batı kültürü tarihini istila etmiştir. Hippokrates onu insan bedenindeki suyuklardan biri olarak görmüş, Aristoteles melankoliyle deha arasındaki ilişkiyi sorgulamış, günümüz psikanalizi de başka yorumlar ortaya atmıştır. Antikçağ’la XXI. yüzyılın başlangıcı arasında, melankoli, sözcüğün kökeninde tanımladığı “kara safra”dan başlayarak, birçok adla varlığını sürdürmüştür: acedia, spleen, nevrasteni, bunalım. Çok ünlü kişiler tutulmuştur bu “kutsal hastalığa”. Özleğin sürekliliği melankoliyle ilgili zengin ikonografiye yansımıştır, bu ikonografinin merkezinde de Dürer’in ünlü gravürü, Melencolia I bulunmaktadır. Nedir bu sürekliliğin anlamı? Neye işaret eder? Melankoli neden yaratıcılıkla ve onun da ötesinde imgelemle ilişkilendirilir? Bu kitap, antik mezar taşlarından Dürer’in, Valentin’in, Goya’nın, Delacroix’nın, Friedrich’in, Munch’un, Redon’un, Hopper’in, Kiefer’in vb. yapıtlarına uzanıp, melankoli tarihine ve onunla ilişkilendirilen simgelere özel bir ışık tutuyor.

Aias, Herakles, Aziz Antonios, Michelangelo, Lorenzo de Medici, Delacroix, Nerval, Kierkegaard... Hepsi melankoli nöbetlerine tutulan kişilerdi. Melankolinin binbir yüzünü keşfetmek için yontular, resimler, gravürler ve fotoğraflar, 150’den fazla belge: Yalnızlık mı yoksa içe kapanma mı, derin düşünme mi yoksa ayartma mı, coşkunluk mu yoksa imgelem mi, delilik mi yoksa deha mı?


SELİM ÜNAL / Radikal

Varoluşun olağan bir parçası mı? Bunalım mı? Deha ve deliliğin üzerinde anlaşamadıkları tanımlanamayan bölge mi? İblisin ayartması mı? Bellek ve İmgelemin oyunu mu? Ya da Psikiyatri çoktan tanımladı mı? Kökü çok gerilere giden bazı kavramlar ve içerdikleri olgular bugüne ulaştıklarında, katettikleri yolda ve zamanda geçirdikleri değişimi ve bir zamanlar içerdikleri anlamları da her zaman beraberlerinde getirmezler. Biçim yerinde dursa da anlam değişmeye meyillidir ve diyalektik sözcükler içinde geçerlidir. Héléne Prigent Melankoli Bunalımın Başkalaşımları adlı kitabında sözcüğü, işaret ettiği durumu ve geçirdiği başkalaşımları her yönden kuşatmış. Bugün melankoli dendiğinde zihinlerimizde ortak bir çağrışım oluşsa da, yolculuğuna İÖ 4. yüzyılın başında Yunanistan’da başlayan melankoli sözcüğü (Yunaca melankholia: Khole (safra) ve melas (kara) harfi harfine ‘kara safra’ anlamını taşır) zihinlerimizde oluşan o ortak çağrışımdan bambaşka 2000 yıllık gizemli bir yolculukla günümüze ulaşmış.

Antik tıp doğayı yöneten yasaları insana da yansıtarak, insan davranışını da dört temel öğenin biçimlendirdiğini, insan vücudunda dört ‘suyuk’ bulunduğunu: kara safra (melankoli), sarı safra, balgam ve kan, hastalıkların bu suyuklardan birinin baskın çıkmasından kaynaklandığını öğütlemiş. Kara safranın rengi tıpkı gölgelerin yaptığı gibi aklın merkezini karartıp melankolik yapar kişiyi. Aristoteles ise hastalık açısından değil de deha açısından değerlendirerek, imgelemlerinin ardından gitme eğilimiyle tanımlar melankoliği. Ve imgelerin saklandığı yer olan bellek Aristoteles’te de Platon’da da öne çıkar.
Hıristiyanlığa geçişle birlikte melankolinin tanımı da değişecektir. Artık ‘acedia’dır o. Eski Yunanca ‘önemsemezlik’, ‘duyarsızlık’ ya da ‘acı’ anlamlarını taşıyan ‘akedia’dan gelir. Melankoli yine imgelemin güçlerini temel alır fakat artık şeytana özgü bir mekanizmayla onun ayartmasıyla ilişkilendirilir. Antik çağda dehaya yol açan imgelem, Hıristiyanlığa geçişle insanı günaha sürükler. Rönesans’a geçildiğinde melankoliği bir dahi olarak gören Aristotelesçi gelenekle yeniden barışılır. Dürer’in Melancolia I adlı yapıtı hem bu bağlantıyı simgelemesi bakımından hem de kendinden sonraki melankoli ikonografisini etkilemesi bakımından çarpıcıdır. ‘Melankoli’ eşsiz ve kutsal bir armağandır artık; Platon’un tanrısal esini Aristoteles’in dehasıyla birleşerek melonkolik durumu yeni bir düzeye yerleştirmiştir.

Klasikçilik ve Aydınlanmayla birlikte melankoli hastalık olarak görülmeye başlanır, yeni çağın efendisi akıldır ve Descartes’e göre bundan böyle ‘kara safra’dan rahatsızmış gibi görünmek delilikle eşdeğerdir. Ansiklopedi’de Voltaire ve Marmontel yer vermezler melankoliye, Diderot tarafından kaleme alınan kısa bir madde ayrılır sadece ona.

Romantizm: son kalesi melankolinin

“Tanrısallığın elinde olan kutsallık, doğaya yayılır ve onun dağınık parçalarını kavrayıp partisyonunu yeniden düzenleyebilecek kişi Romantik ozandır.” İdeal artık ulaşılamaz değildir. Romantizmde de ideale giden yol Antik melankolide olduğu gibi imgelemden Fichte’ye göre ‘ben’in saltık yetisi’nden, Baudelair’e göre ‘yetilerin ecesi’nden geçer. İmgelem dışarı değil ozanın içine dikmiştir gözlerini. İç sıkıntısını doğuran o içsel duyuya yönelir Füssli, William Blake ve Novalis’in yapıtları. Bir ‘yüzyıl acısı’dır çekilen.

Efendisi deliliktir romantik melankolinin. “Sınırsız arzular sonsuz yoksunluklar hazırlıyorlar” diye öngörür Rousseau, “melankoli kemirdi ezgimi” der Hölderlin. Hölderlin ve Lenau delirir, Nervall’le Kleist’sa intihar ederler.

‘Acedia’daki İblis’in varlığına romantizmdeki Şeytan karşılık gelir. Ozanla sanatçı şeytan gibi, Tanrıyla eşit olmak istemişler yine onun gibi cezalandırılmışlardır.

Romantik melankolide günah, Tanrı’nın olmadığını ilan etmek, birilerinin çıkıp bunu yalanlamasını ummak anlamına gelir aynı zamanda ve bir çeşit duaya döner başkaldırı.

Romantizm sonrasında melankoli nasıl varolacaktır?

“Doğayla birlik olma umudu uçtu gitti, insanın kendini aşacağı bir yer düşüncesi ortadan kalktı, Tanrı’nın yok oluşuna eşlik eden çığlıklar ve öfke bile dindi. Kamusal alanların artık yalnızlık alanlarına dönüştüğü yabancı bir dünyanın umutsuz bir insanlığın karşısında, melankoli kendi içine döner.” Proustun yapıtındaki ‘yitik zaman arayışına’ dönüşür melankoli. İmgelerin oldukları gibi korunduğu belleğin mekanına özlemdir artık ve Freuda göre geçmişe başvurudan koparılırsa hastalığa dönüşür. Melankoli bireysel kapanma, köktenci yalnızlık ve ölçüsüz sıkıntıya tanıklık eder ama yaratıcı melankoli de işte tam bu sıkıntıdan doğacaktır yeniden.

Melankolinin izi her yerde sürülmüş; sanat, felsefe, yazın, teoloji; bunlara eksiksiz bir ikonografi eşlik etmektedir.

Hayvanları da vardır melankolinin köpek, tazı, yarasa, baykuş. Taşları; grena, topaz, mercan ve inci ve de bitkileri hodan, çöpleme, melankoli çiçeği hasekiküpesi. Renkleri; sarıyla yeşil, siyah ve beyaz, armonik bir yapıya melankolik bir ruh haline sahip blues yüzünden mavidir de melankolinin rengi.
Belkide son sığınağımızdır melankoli; tanımlayamadığımız için kalan son mahrem yerimiz.

Diğer Bilgiler


MELANKOLİ BUNALIMIN BAŞKALAŞIMLARI
Héléne Prigent
Çeviren: Orçun Türkay
Yapı Kredi Yayınları
2009
160 sayfa, 15 TL.

Bu haber toplam 13814 defa okunmuştur
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum