1. HABERLER

  2. YAŞAM

  3. Türkiye’de Ruhunu Şeytana Satan İnsanlar Mı Türedi?

Türkiye’de Ruhunu Şeytana Satan İnsanlar Mı Türedi?

Haber Türk Gazetesi'nden Gülin YILDIRIMKAYA, farklı mesleklerden isimlere sordu; kötüler çoğaldı mı? İyiler için hâlâ bir şans var mı? İşte farklı görüşler...

A+A-

“Kötü insanların çoğaldığı doğrudur. Ruhunu şeytana satan, güç ve servet sahibi  olabilmek için yapacağı her şeyi mubah görüp, herkesin hayatını mahvedebilen bir insan Selçuk Vardar. Okuyanın ‘Bu kadar da kötü olunabilir mi’ diye düşüneceği bir karakter. Son yıllarda Türkiye’de bunlardan ibadullah türedi.” Bu sözler yazar Nermin Bezmen’in dün Akşam Gazetesi’ne verdiği röportajdan. Şeytanın İflası isimli kitabının karakterini nasıl oluşturduğunu anlatırken çevreden beslendiğini özetliyor kısaca. Söz konusu bu insan prototipiyle birçok alanda karşılaşmamız olası. Modernleşmeye bağlayanlar var, manevi değerlerin yitirilmesine bağlayanlar var, hep vardı şimdi görünür oldu diyenler var...

Haber Türk Gazetesi'nden Gülin YILDIRIMKAYA, farklı mesleklerden isimlere sordu; kötüler çoğaldı mı? İyiler için hâlâ bir  şans var mı? İşte farklı görüşler...


Gülin YILDIRIMKAYA
[email protected]

‘Kötülük son 10 yılda 2 kat arttı dünya bu hastalığa çare arıyor!’

Psikiyatr Prof.Dr. Nevzat Tarhan:

Bu tez haklı bir tez, son yıllarda bu insan tipinde artış görülüyor. 2002  yılında New York Üniversitesi Adli Tıp Birimi bir ölçek geliştirdi, psikiyatrinin kötülüğü tanıma yeteneği. Bu ihtiyacın sebebi de, son 10 yılda artan suçun, şiddetin, kana susamışlığın, acımasızlığın nedenlerini bulmak.

İnsanlarda eğitim arttıkça suçun ve şiddetin azalmaması hangi insanlar bu eylemlere daha yatkın sorusuna cevap bulmayı gerektirdi. Bu ölçek de bu yüzden geliştirildi. Son 10 yılda, önceki 10 yıllara göre şiddette ciddi bir artış var, yüzde 57 oranında. Burada şiddet derken sadece fiziki şiddetten değil, kendi çıkarları için yapabilecekleri hiçbir şeyden kaçınmamaktan da bahsediyoruz. İnsanlar arasındaki acıma duygusunun, empatinin zayıflaması, başkalarının duygularını, ihtiyaçlarını dikkate almama, duygusal körlük, duygusal sağırlık dediğimiz ama halk arasında merhametsizlik olarak bilinen empati yoksunluğu ilk neden. İkinci neden ise benmerkezciliğin artması. Narsizm, düşmanlık duygularını çoğaltıyor ve bencillik ve konforculuğu artırıyor. Birey kendi konforu için empati yeteneğini kaybediyor ve tüm bunlar bazı insani değerlerde yıpranmayı beraberinde getiriyor.

İnsanı insan yapan temel değerler vardır. Birbirini eşit görmekle başlayan. Kendisini üstün gören, üstün konuma getirmek isteyen insan ise çıkarcı davranır ve yatay ilişki kuramaz. İlk kez geçen sene kongresi yapıldı, tüm bu şiddeti azaltmak için nasıl bir insan tipi olmalı, daha az nasıl bu “hastalık”tan kurtulunur diye. Daha önce negatif psikoloji vardı, sorun düzeltme üzerineydi her şey ama şimdi pozitif psikolojide nasıl daha iyisi yapılabilir, nasıl daha pozitif bir birey olunur üzerine çalışılıyor. Kötü insan olarak bilinen suça yatkın, bencil, egosunu idealize eden birey tipinde artış var ve yasaların koruduğu sistem var ama vicdanların koruduğu bir sisteme de ihtiyaç var. 

‘Kötüler değil ama onlarla mücadele eden iyiler arttı’

Bahçeşehir Üni. Sosyoloji Böl. Bşk. Prof.Dr. Nilüfer Narlı:

Önce tarihsel anlamda bakmak isterim meseleye. Tarihte her zaman insanlar iktidar için tutku için başka insanlara zarar verdiler, haksızlıklara uğrattılar. Bugünkü durumun farkı, tüm bunlarda daha fazla haberdar oluyor olmamız. Yapılanlar bugün daha görünür halde. Ama öte yandan bugünün insanları ayrımcılığa karşı, şiddete karşı korunmak için de güçlü tedbirler alıyor. Bu tedbirlerin gücü elbette ülkeden ülkeye değişiyor. Ama en azından bir mücadele var. Unutmayalım, 21. yüzyıla damgasını vuran söylem insan hakları söylemidir.

Feodal dönemde kölelere yapılıyordu bu uygulamalar, o zaman haksızlık olarak algılanmıyordu. Ama 20. yüzyılda iyice güçlenen insan hakları kavramı günlük söyleme de damgasını vurdu. Evet, her anlamda şiddet büyüyor ama insanlar buna karşı korunmak için gerekli mekanizmaları da oluşturuyorlar, küresel bir çaba var. Türkiye ölçeğinde ve bireysel anlamda bakarsak ise Cumhuriyetin ilk yıllarında fakir insan fakirliğini kader olarak kabullenmiştir. Şimdi insanların hiçbiri için bu kader değil. Çabalayacağım, çalışacağım ve başaracağım inancı var. Bazılarında da “Her türlü gayrimeşru yöntemlerle amaçlarıma ulaşacağım” hırsı var. İki insan da var. Kötülerde artış varsa da bununla mücadele de var. Bir yandan küresel vicdan güçleniyor, insan hakları, vicdan, adalet konularında gönüllü çalışan bir sürü insan var. Bunları unutmayalım, sadece kötüler yok. 

‘Şeytan bize her dakika kötülük telkin ediyor’

İlahiyatçı Yazar İhsan Eliaçık:

Kuran-ı Kerim’de Taha Suresi’nde Şeytan Adem’e “Sana mülkün sonsuzluk ağacının yolunu göstereyim mi?” der. Yıkılmayacak mülk ve son sınırına kadar toplamak anlamına gelen ifadeler geçer. Şeytan insanın içindeki kötülük dürtüsünü, sonuna kadar mal toplamayı, bunlarla yıkılmayacak bir iktidara kavuşmayı bize her gün her dakika sürekli olarak telkin eder. Bu da insandaki kötülük genini tetikler. Bu gen yok edilebilir mi bilmiyorum ama eğitilebilir. Bu insanların sayısında artış var ama neden var? Toplumda tanıdığı, saygı duyduğu büyük zatların, din önderlerinin, bu bahsettiğimiz şeyleri yaptığını görünce insanlar örnek alıyor ve diyor ki “Demek ki ben de yapabilirim.” Halbuki tüm halk kahramanları Gandhi, Hz. Muhammed, Konfüçyüs, Mandela bu geni durdurmuş, bastırmış insanlardır. Sade yaşarlar, servet peşinde koşmazlar, bunun için kimseye kötülük etmezler. Ama bugün din âlimleri ya da siyasetçiler vs. milyar dolarlar kazanırlarsa vatandaş ne yapsın? Sistem böyle olunca, herkes bu şeytani dürtüyle kendi çıkarı için hareket edince geri kalanlar da “Demek ki böyle olacak, ben de bu kervana katılayım” diyor. 

‘Güç uğruna her şeyi yapıp sonra da mutsuzuz diyorlar’

Yazar Bedia Ceylan Güzelce:

Son dönemle sınırlı bir şey değil, dünya tarihi bu tip insanlarla dolu. Ancak burada güç ve servet kavramlarını birbirinden ayırmak lazım. Güç, insanın doğasından kaynaklanan, elde etmeye çalıştığı bir olgudur. Ama servet, sonradan öğrenilen, medenileşme sürecinde insanoğluna öğretilen bir olgudur. Dünyayı yöneten 15 ailenin izlediği yollara bakın, güç ve servet uğruna dünyayı yıkmayı göze alabiliyorlar. Yarın öbür gün dünya yok olacak o zaman o güçleriyle neler yapacaklar çok merak ediyorum. Türkiye özelinde baktığımız zaman ise bu gidişata ayak uyduran, uyum sağlayan bir konumda. Ama sadece Türkiye özeline bakıp bu insanlar arttı demek, bugün özeline indirgemek de doğru değil. Doğru bir yozlaşma var, bu yozlaşmanın arttığı da gerçek. Bu güç ve servet uğruna her şeyi göze alma olgusu mahalle ölçeğinde de, şehir, ülke ölçeğinde de yaşanabiliyor. Ama o insanların yıkımlarına da şahit oluyoruz. Sosyal hayatta, ikili ilişkilerde de görebiliriz bu insanları. Dönüp baktığında ne kadar yıkım yaptığını, ne kadar şeyi hiçe saydığını göremeyebiliyor insan. Toplumun her kesimi bu yozlaşmaya hem ayak uyduruyor hem de çok mutsuz olduğunu her alanda
her fırsatta dile getiriyor.

Bu haber toplam 11246 defa okunmuştur

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.