John Dewey'in Eğitim Felsefesi

John Dewey'in Eğitim Felsefesi
John Dewey 1859-1952 yılları arasında yaşamış, Amerika’nın en önemli filozoflarındandır. Dewey’e göre felsefe eleştirel, yapıcı ve yeniden yapıcı olmalıdır

Gaye Ünver / Ankara Üniversitesi

Bu Makale Eğitimde Kalite Yaklaşımları Dersinden Alıntıdır. 


John Dewey 1859-1952 yılları arasında yaşamış, Amerika’nın en önemli filozoflarındandır. Dewey’e göre felsefe eleştirel, yapıcı ve yeniden yapıcı olmalıdır. Yani felsefenin görevi mutlak doğruları bulmak ve tanımlamak değildir. Felsefenin metodu bilim gibi deneyci olmalıdır. Felsefe insan hayatının farklı yönleri arasındaki ilişkileri araştırmalı ve en önemli toplumsal sorunlarla ilgilenmelidir. Dewey’e göre günün en önemli problemi sosyal, ahlaki ve eğitsel olanlardır. Dewey felsefeyi bir araştırma metodu olarak tanımlar. Toplumsal hayatın pratik nedenleriyle ilgilendiği zaman felsefe üstüne düşen görevi yerine getirmiş olur. Felsefenin bir diğer görevi ise, insan zihnini önyargılardan kurtarmak, özgür kılmak ve dünya hakkındaki algılarını çoğaltmaktır.[1]

Dewey’in dünyayı eğitim ve kanunlarla daha iyi yaşanacak bir yer yapma misyonunu üstlenmiş toplumsal bir reformcu olduğu da söylenebilir.[2] Eğitime  verdiği büyük önem, konuyla ilgili yazdığı bir çok eserinden ve de 1894 yılında Chicago Üniversitesi Bölümü felsefe ve psikoloji bölümü kürsü profesörlüğüne çağrıldığında, bu teklifi ancak bölüm içine pedagojiyi de alacak şekilde yeniden düzenlenirse kabul edeceğini belirtmesinden açıkça anlaşılır.  Bunun üzerine gerekli düzenlemeler yapılmış ve Dewey Chicago üniversitesinde felsefe psikoloji ve pedagoji bölümü müdürü olmuştur. [3]

Bu yeniden düzenlemeyi istemesinin nedenleri onun eğitimle ilgili düşüncelerini yansıtmaktadır. Öncelikle, Dewey öğretmen yetiştirmenin üniversitelerde ciddi bir şekilde yapılmasını istiyordu. Ayrıca düşüncelerini deneyeceği bir laboratuar-okul ihtiyacı duyuyordu. Bu nedenlerden de anlaşılacağı üzere, Dewey’e göre eğitim ciddi bir bilimsel disiplin olarak ele alınmalı ve öğretmen yetiştirmekten eğitim teorilerine kadar bütün çalışmalar bilimsel metotlarla uygulanmalı ve test edilmelidir. Ona göre eğitim sürekli toplumun değişmesiyle birlikte yeniden düzenlenmeli ve biçim değiştirmelidir.[4] Bu amaçla, Chicago Üniversitesinde bir laboratuar Okul kurmuş ve 1896’dan 1904’e kadar yönetmiştir.

Dewey’in eğitim felsefesini oluşturan temel unsurlar şu şekilde belirtebiliriz.

1-       Öğrenen; yaşayan bir organizma, yaşamını sürdürmek için etki veya enerjiye sahip biyolojik ve sosyolojik bir fenomendir.

2-       Öğrenen hem doğal hem de sosyal bir çevrede yaşar.

3-       Kendine özgü davranışlarla hareket eden öğrenen birey çevreyle sürekli bir ilişki halindedir.

4-       Çevreyle ilişkisinde birey ihtiyaçlarını karşılamak için uğraşırken problemlerle karşılaşır.

5-       Problemleri çözme sürecini öğrenmesi çevre içinde gerçekleşir.[5]

Bu çalışma iki bölümden oluşacaktır. Birinci bölümde Dewey’in Eğitim felsefesi ayrıntılı olarak açıklanacak, ikinci bölümde ise Dewey’in Eğitimi bir bilimsel disiplin olarak nasıl gördüğü tartışılacaktır.

I. BÖLÜM

DEWEY’İN EĞİTİM FELSEFESİ

Dewey’in 1896 yılında kurduğu laboratuar okulu deneycilik felsefesine uygun olarak kurulmuştur. Yani test edilmiş eğitim teorileri doğrultusunda oluşturulmuş deneysel bir okuldur. Bu okulda 4 yaşından 14 yaşına kadar çocuklara grup olarak çalışma olanağı sağlanmıştır. Öğretim yöntemi olarak oyun, araştırma, doğa araştırması ve kendini ifade gibi aktiviteler kullanılmıştır. Dewey’e göre bu aktiviteler, öğreneni uyaracak ve ona önceki yaşantılarını hatırlatacak şekilde düzenlenmelidir. Bunun için de okul küçük bir toplum modeli haline getirilmelidir. Böylece hem öğrencilerin bireysel eğilimleri yönlendirilir, hem de daha geniş toplumsal eylem tecrübeleri oluşturmalarına yardımcı olunur. Dewey bu okul hakkında şunları söylemiştir.

Bu kavramın altında yatan anlam, okulun bir laboratuar olmasıdır. Nasıl ki biyoloji, fizik veya kimya laboratuarlarında bu alanlara ilişkin çalışmalar yapılıyorsa, bu laboratuarda da eğitim üzerine çalışılır. Herhangi bir laboratuar gibi, bunun da iki temel amacı vardır. 1)Kuramsal yargıları ve ilkeleri araştırmak, tanımlamak, serilmemek, eleştirmek, 2)Olay ve ilkelerin özel bir biçimde kısa açıklamalarını yapmaktır.[6]

Dewey’e göre, çocuklar yaparak, deneyimleyerek öğrenirler. Öğrenciler okullarda yaşayarak yaşamayı öğrenmelidir. Eğitim deneyimlerin sürekli yeniden yapılandırılmasıdır. Bu aynı anda hem eğitimin amacı hem de sürecidir.[7] Yani başka bir deyişle, eğitim gelecek yaşama hazırlık değil, yaşamın kendisidir. Eğitim nasıl sosyal bir süreç ise, okul da çocuğa bütün toplumsal değerlerin konsantre olarak sunulduğu, varolan toplumsal hayatın basitleştirilerek bir model haline getirildiği  toplumsal bir kurumdur. Okul o günkü hayatı aynen yansıtmalıdır. Çocuk varolan hayatın karmaşıklığından dolayı zorlanır ve aklı karışır. Bu yüzden okul hayatı aşamalı olarak gelişmeli, öncelikle çocuğun ev hayatından alışkın olduğu aktivitelerle başlamalıdır. Ev hayatı da toplumsal hayatın bir biçimidir. Çocuk zihinsel ve ahlaki olarak ilk buradan beslenir. Okulun görevi evde kazandığı bu değerleri genişletmek ve derinleştirmektir.[8]

Bu nedenle, okulun üç temel işlevi vardır; kültürel mirası sadeleştirmek, daraltmak ve dengelemek. Okulun sadeleştirme işlevinin nedeni konuları öğrenenin olgunlaşma ve bilinç düzeyine getirmektir. Okul, ayrıca, kültürel mirasın konularını daraltıp, özetleyerek sunmalıdır. Üçüncü işlevi ise, demokratik bir toplumun gerekliliğidir. Toplum pek çok farklı gruplardan oluşur. Çocukların diğer gruplardaki bireyleri anlayabilmek için yardıma ihtiyaçları vardır. okul bu yardımı veren, farklı yaşantıları anlayabilen, uyum gösterebilen bireylerin yetiştirildiği bir kurum olmalıdır.[9]

Eğitimin toplumsal misyonu demokratik toplumun etkili üyelerini yetiştirmektir. Otoriter bir okul demokratik bir toplum için iyi bir örnek sağlayamaz. Öğrencilerin okul ortamında, toplumun eşit, değerli ve sorumluluk sahibi üyeleri olmasına uygun eğitsel deneyimler yaşaması gerekir. Eğitim kurumları gençleri grup değerleriyle toplumsallaştırdığından, demokratik eğitim deneyci bir çevreden veya araştırma merkezli okuldan meydana gelir. Dewey geleneksel eğitim metotlarına karşı çıkar, ama ilerlemeci eğitimin özgürlüğü tek kural olarak sunmasına da karşıdır. Çünkü ona göre öğrenmenin gerçekleşmesi için bir düzen gereklidir ve net bir deneyim teorisine dayalı sistem oluşturulmalıdır. Bu deneyim teorisinin bir ayağı sürekliliktir. İnsanlar doğdukları andan itibaren toplumda yaşamaları için gerekli becerileri öğrenmeye başlarlar. Dewey yaşanılan her deneyimin olumlu ya da olumsuz bize bir şey öğrettiğini, bu deneyimlerin birikerek gelecekteki öğrenmelerimizin temelini oluşturduğunu söyler. Buradan deneyim teorisinin ikinci ayağı ortaya çıkar. Şu anki deneyimimiz geçmişteki deneyimlerimizle etkileşim sonucu ortaya çıkar. Daha önce de bahsettiğim gibi, bir öğrencinin okulu severken diğerinin sevmemesinin nedeni de budur. Çünkü her deneyim farklı kişilerce farklı algılanır. Eğitimcilerin bunu anlamsı gereklidir. Onlar öğrencilerin geçmiş deneyimlerini kontrol edemezler ama öğrencilere daha iyi ve uygun eğitsel durumların sunulabilmesi için bu geçmiş deneyimleri anlamaya çalışabilirler. Eğer bu anlaşılır ve buna uygun eğitsel durumlar yaratılırsa, o zaman çocuklar için anlamlı olan kaliteli bir eğitimden söz edebiliriz. [10]

Dewey günümüzde eğitimin başarısızlık nedenlerinden en önemlisinin okulu toplumsal hayatın bir biçimi olarak kabul etmemekten ve çocukların geçmişteki deneyimlerine önem vermemekten kaynaklandığını  düşünüyor. Günümüzdeki eğitim anlayışı okulları belli bilgilerin verildiği, belli derslerin öğrenildiği, belli alışkanlıkların kazandırıldığı bir yer olarak görüyor. Bu geleneksel eğitim anlayışının sonucudur.

Bu anlayışa göre, eğitimin konusu geçmişte çalışılmış bilgi ve becerilerden oluşmalıdır. Okulun görevi de bunları yeni nesillere aktarmaktır. Bütün bunların öğretilme nedeninin çocukları geleceğe hazırlamak olduğu söylenir ama  bunlar çocuğun hayat deneyimin bir parçası olamadığından gerçek anlamda eğitici olamazlar.  Çünkü  gençlerin varolan kapasitesiyle, o ana dek elde etmiş oldukları deneyimle, öğretilenlerin arasımda büyük bir uçurum vardır. Bu uçurum o kadar geniştir ki, öğrenme sürecinde öğrencilerin aktif katılımını engeller. Bu anlayışa göre öğrenmek büyüklerin kafasındaki ve kitaplarda olanların kazanılmasıdır. Dahası geleneksel eğitim anlayışında, öğretilenler durağan bitmiş bilgiler olarak öğretilmelidir. Bu bilgilerin nasıl üretildiği ya da gelecekte nasıl değişmelere uğrayacağı anlatılmaz. Yetişkinlerin ahlaki standartları ve bilgileri gençlere empoze dilmeye çalışılmaktadır. İyi öğretmenler, sanatsal yöntemlerle bu durumu saklamaya çalışsa da bilgiler ve tutumların empoze edildiği gerçeği değişmez. Oysa yukardan empoze etmeler, bireyselliğin gelişmesine ve dışavurumuna engeldir. Dışsal disiplin özgür aktiviteye zıttır. Metinlerden ve öğretmenlerden öğrenme, deneyimleyerek öğrenmeye zıttır. Geleceğe hazırlanmak bu günün fırsatlarını kaçırmaya neden olur. Son olarak da durağan amaçlar ve materyaller sürekli değişen bir dünyaya zıttır. [11]

Dewey’e göre eğitimin kendi dışında bir amacı yoktur ve olmamalıdır. Yani eğitim kendi kendinin amacıdır. Ona göre eğitilecek kişi toplumsal bir varlıktır ve toplum da kişilerin organik bir bütünüdür. Eğer toplumsal faktörü çocuktan ayırırsak soyut bir varlık kalır, eğer kişi faktörünü toplumdan alırsak da cansız bir kütle kalır. Bu nedenle, eğitim çocuğun kapasitesine, ilgi alanlarına uygun, psikolojik olarak içselleştirerek başlamalıdır. Bütün eğitim kişiyi insan ırkının sosyal bilincine katılımıdır. Bilinçsiz eğitim doğumla, kişinin aşamalı olarak insanlığın entelektüel ve ahlaki kaynaklarını paylaşmasıyla başlar.dünyanın en formel ve teknik eğitimi bile kişiyi bu genel süreçten koparamaz, sadece onu farklı şekilde organize edebilir. Çocuğun toplumsal birliğin bir parçası olmasıyla gerçek eğitim başlar. Bir eylemde bulunur ve aldığı karşılıktan bunun sosyal olarak ne anlama geldiğini öğrenir. Eğitimin her aşamasında toplumsal olana referans gereklidir.[12]

 Dewey’e göre, çocuklar gerçek bir dünyada yaşamak için ve bu hayatta kaçınılmaz olarak karşılarına çıkacak problemleri çözecek şekilde eğitilmelidirler. Bu yüzden de müfredat test edilmiş deneyimlerden ve çocukların ihtiyaçlarıyla ilgileri göz önünde bulundurularak oluşturulmalıdır.[13] Dewey’e göre okullarda toplumsal hayatla ilişkili olmayan konular öğretilerek çocuğun doğasını bozar. Ona göre okuldaki derslerin merkezi ne edebiyat, ne bilim, ne tarih ne de coğrafya olmamalıdır. Merkezde çocuğun kendi sosyal aktiviteleri olmalıdır.[14]

Müfredat da önceden kesin olarak hazırlanmış, değişmez olmamalıdır. Öğrencilerin ilgi ve yeteneğine göre süreç içinde yeniden düzenlenebilme esnekliğine sahip olmalıdır.[15] Ayrıca müfredat çocukların bireysel farklılıklarına hitap edecek şekilde düzenlenmelidir. Çünkü herkes birbirinden farklıdır ve aynı şey aynı metotlarla onlara sunulsa bile farklı şeyler deneyimleyeceklerdir. Bu da bazılarının okulu severken, bazılarının nefret etmesine neden olacaktır. Ayrıca müfredatta yaşamda bulunan tüm uğraş alanları bulunmalıdır. Yaşamdan seçilen konular kuramdan çok uygulama yoluyla öğretilmelidir.[16]Müfredattaki konuların  geleneksel, pragmatik olmayan okulların konularından çok da farklı olmasına gerek yoktur. Temel farklılık ve en önemli ayrım şudur; müfredattaki konular ne kadar araştırılmış, çalışılmış ve üstlerinde uzmanlaşılmış olsun, alsa mutlak doğrular olarak öğretilmemeliler, bu bilgilerin sadece test edilmiş hipotezler olduğu mutlaka belirtilmelidir. Bu bilgilerin pratikte işe yaradıkları için benimsendikleri ve değişime açık oldukları öğrencilere anlatılmalıdır. [17]

Bu düşüncenin altında İlerlemeci felsefenin temel fikri yatar. Darwin’in Türlerin Kökeni kitabından çok etkilenmiş olan Dewey, her şeyin değiştiğine, hiçbir şeyin aynı kalmadığına inanıyordu. Yani insan için tek gerçek, sürekli değişmeye dayanan yaşantıdır. Bu düşünceye göre, insan zihni deneyimleriyle gelişir. İnsan bu açıdan çevresiyle etkileşim içinde olan bir varlık olduğundan sürekli gelişir ve oluşum halinde bulunur. Eğitim de sürekli değişme ve farklılaşma anlamına gelen doğa yasası tarafından belirlenmelidir. Sürekli değişmenin sonucunda, son gerçeğe ulaşmak mümkün değildir, zaten öyle bir son gerçek de yoktur.[18]

Bilginin denenmiş ve kanıtlanmış doğrular olması, pratik değeri varsa yani işimize yarıyorsa doğru kabul edilmesi bu nedenledir. Ama sürekli değişim olduğundan bu doğrular da sürekli değişmektedir. Bundan dolayı, Dewey mutlak bilgi yoktur, bilgi göreli ve aposterioridir der. Daha önce, Dewey’e göre felsefenin misyonunu açıklarken bahsettiğim gibi, bilgiyi arama amacımız doğayı açıklamak ve bilmek değil, onu denetlemek ve yeniden yaratmaktır. Bu amaçla bilgiyi ararken bilimsel yöntem kullanılmalıdır. Bilimsel yöntem, bize güçlük yaratan bir durumla karşılaştığımız zaman başlar. Bu sorunu çözmek için problemi tanıma, olası çözümleri belirleyip denenceler kurma ve bu denenceleri test etme aşamalarından geçeriz. Eğer yanlış sonuca ulaşılırsa en başa probleme geri dönülür. Yani bu yöntem bir deneme yanılma sürecidir ve problemin çözümüne dek devam eder.[19] Öğrenme sürecinde de, bu deneme- yanılma metoduyla doğruya ulaşma işini öğrencinin kendisi yapmalıdır.[20] Araştırma yaparak, bilimsel yöntemi kullanarak problemlere çözümler üretmelidir. Öğrencilerin sınavları da ezbere dayanmamalı, hayatta karşılaşabileceği türde bir problemi bilimsel yöntem kullanarak çözmesi istenmelidir.[21] Yani öğrencilerin ne bildiğinden çok bilgiye ulaşma yöntemlerini öğrenip öğrenmediklerine önem verilmelidir. Sınavların amacı çocuğun toplumsal hayata uyumunu test etmek ve en faydalı olabileceği ve en çok yardım görebileceği yeri ortaya çıkarmaktır.[22]

Günümüzdeki okul sisteminde, okulun toplumsal hayatın bir formu olarak kabul edilmemesinden dolayı da eğitim sürecinin kontrolü hep öğretmenden geliyor. Dewey bu anlayıştan kaynaklanarak varolan öğretmenin görevi ve yerine karşı çıkar. Ona göre öğretmenin görevi belli düşünceleri ve belli alışkanlıkları öğrencilere aktarmak değildir. Onlar geniş ve açık bir eğitsel sürecin rehberleridirler. Öğretmenin yapması gereken, toplumun bir parçası olan çocuğu etkileyecek etkileri seçmek ve çocuğun bu etkilere karşı tepkilerini oluşturmasına yardımcı olmaktır. Hayat disiplininin çocuğa nasıl geleceği konusunda bilgili olmalıdırlar.[23] Bu nedenle zengin deneyimlere sahip ve kullandığı metotların ustası olmalılardır.

Öğrencilerin yardımına koşmaya hazır olmalılardır ama aynı zamanda onları özgür bırakmalı, doğrudan deneyimin öğrenilmiş deneyimden her zaman daha iyi olduğu ilkesine göre hareket etmelidirler. Öğrencileri hayatı doğrudan tatmaları ve asla ikinci el bilgi ve deneyimlerle tatmin olmamaları konusunda cesaretlendirmelidirler.[24] Cesaretlendirmenin, yaparak öğrenmenin, proje çalışmalarının olduğu bir ortamda ise sessizlik beklentisi ve katı bir disiplin olmamalıdır. Çünkü klasik eğitimdeki gibi elini kolunu bağlamış, öğretmeni dinleyen öğrenciler arzu edilmemektedir. Herkesin bir işle uğraştığı, projesinin gereklerine göre hareket ettiği bir ortam olmalıdır. Zaten herkesin kendi işiyle uğraştığı bir ortamda doğal olarak disiplin oluşur. Aksi olsa bile asla cezaya başvurulmamalıdır.[25]

Öğretmen, Dewey’e göre, sadece kişinin eğitimiyle ilgilenmez, aynı zamanda uygun bir toplumsal hayatın oluşmasıyla ilgilidir. Her öğretmen bu çağrının önemin fark etmelidir. O uygun sosyal düzeni sağlamak ve doğru toplumsal gelişmeyi garanti etmek için çağrılmış biridir. Bu nedenle, Dewey öğretmenin gerçek tanrının peygamberi olduğuna ve Tanrının gerçek krallığında yer göstericisi olduğuna inanır.[26] Dewey’in felsefesinden açıça anlaşıldığı üzere, mutlak bir tanrı inancı yoktur. Bu nedenle, yukarıdaki sözlerinin öğretmenin eğitim sürecimdeki önemini belirtmek açısından söylenmiş olduğunu da belirmek gerekir.

Dewey eğitimin toplumsal ilerleme ve reformun temel metodu olduğuna inanır. Bu yüzden de toplumun eğitim görevi ahlaki bir görevdir. Kanunlarla ve cezalarla toplum kendini gelişigüzel şekilde oluşturur. Ama eğitimle kendi amaçlarını formüle eder,  kendi araçlarını ve kaynaklarını organize eder ve kendini arzu ettiği yönde ilerletir. Toplum bu gerçeği fark ettiği zaman, eğitimci için harcadığı zaman, para ve önemden vazgeçmesi mümkün olamaz. Bu nedenle, eğitimle ilgilenen herkesin görevi okulun toplumsal ilerleme ve reform için en etkili kurum olduğunda ısrar etmektir. Toplumum okulun niye olduğunu fark etmesi sağlanmalıdır. Ayrıca eğitimcinin görevini gerçekleştirebilmek için ihtiyaç duyduğu tüm malzemelere sahip olması gerekir. Eğitim, insan güçlerinin şekillenmesi ve toplumsal hizmete sunulması sanatıdır. Eğitimciler bu işi yapabilecek en iyi sanatçılardan olmalıdır. aynı zamanda bütün bilimsel kaynaklarda eğitimin hizmetine sunulmalıdır. Bilim ve sanat elbirliği yaptığında eğitim başarılı olacaktır.[27]

 Sonuç olarak, buraya kadar anlattıklarımı birkaç maddede özetlemek istiyorum. John Dewey’e göre;

1-                Eğitim hayata hazırlık değil, hayatın kendisidir. Denyimlerin yorumlanması ve yeniden yapılandırılmasıyla gerçekleşir. Çocuk kendi yaşına ve kapasitesine uygun deneyimlerle öğrenmelidir.

2-                Öğrenme doğrudan çocuğun ilgi alanlarına uygun olmalıdır. ama bu tamamen çocuğun isteklerine göre eğitimin oluşturulacağı anlamına gelmez. Çünkü çocuk belirli amaçları koyacak kadar olgu değildir. Öğretmenlerin rehberliğine ve yönlendirmesine ihtiyaç vardır.

3-                Öğrenme, öğrenenin karşısına çıkacak problemleri çözme yoluyla gerçekleştirilmelidir. Öğrenme, öğretmenin öğrencilerin zihnine bilgileri doldurduğu bir süreç değildir. Pratik bir süreçtir. Öğrenciler yaparak, kendileri deneyimleyerek, kendi başlarına sonuçlara ulaşmalıdır. Ulaştıkları sonuçları test edebilmeli ve eğer işe yaramıyorsa, başa problemin kendisine geri dönmelidirler. Eğitimde bilimsel metot bunu gerektirir.

4-                Öğretmenin rolü tavsiyede bulunmak, yardımcı olmaktır. Öğretmen sabırlı olmalı, çocuğun doğruları kendi başına bulmalarına izin vermelidir. Ü

5-                Bilgiler öğretilirken, onların mutlak doğrular olmadığı, sadece test edilmiş ve işe yararlılığı kanıtlanmış hipotezler olduğu belirtilmelidir.aynı şey, toplumsal ve ahlaki değerler için de geçerlidir. Doğru olarak kabul edilen şeyin sürekli değişime tabi olduğu unutulmamalıdır.

6-                Okul rekabeti değil, işbirliğini desteklemelidir. Dewey biyolojik Darwinizmi kabul etse de, Toplumsal Darwinizmin rekabet ahlakını kabul etmez. Toplumsal Darwinist okullar, bireylere etkili ve başarılı sosyal roller kazandırarak onları rekabetin hüküm sürdüğü bir topluma hazırlamayı amaçlar. Bu toplumda güçlü ve zeki olanlar başarılı olur. Ama Dewey’e göre işbirliği ve uyum, rekabet ve kişisel kazançtan daha önemlidir. Kişisel gelişim için, öğrencilerin birbirleriyle yarışmasını uygun bulsa da, işbirliğinin insan doğasına daha uygun olduğuna inanır.[28]

7-                Demokrasiyi öğretebilmek için, demokratik bir okul gereklidir. Öğrenciler yönetmeye, fikirlerin özgürce tartışılmasına ve tüm eğitsel deneyimlere katılmaya teşvik edilmelidir.

8-                Dewey’in eğitim felsefesine göre, yetiştirilmek istene insanın amaçları bellidir. Yani kişinin gelişimi kendi haline ya da çocuğun isteklerine bırakılmamıştır. Amaç, demokratik, işbirliği yapabilen, içinde bulunduğu toplumla uyumlu bireyler yetiştirmektir. Hedeflerinin kesinliği bakımından, Dewey’in eğitim felsefesi diğer özgürlükçü eğitim felsefelerinden farklıdır.

II. BÖLÜM

Bir Bilim olarak Eğitim

Dewey, Eğitim biliminin Kaynakları adlı çalışmasında eğitim prosedürleri ve amaçları açısından bir bilim olabilir mi, bir eğitim biliminden söz etmek mümkün müdür sorularını sorar. Bu çalışma da eğitimin bir bilim olması için, yani eğitim aktivitelerinin rutin, geleneksel ya da rastlantısal olmaması için ne yapılmalıdır ve eğitim biliminde düzenli ve kümülatif bir bilgi artışı için ne yapılmalıdır gibi sorular sorar. Bu tip sorular geçmişte tıp ve hukuk gibi bir çok sosyal disiplin içinde sorulmuştur. Bunun nedeni, aslında çok geniş bir anlama sahip olan bilim kavramını, sadece kesin kanıtlama metotlarıyla kesin kanıtlara ulaşılabilen disiplinlerle sınırlı tutan bilim anlayışıdır. Böyle bir sınırlamayla, biyoloji bile bilim kabul edilemez ki, sosyal disiplinler bilim kabul edilsin.[29]

Dewey, bu kavram sınırlamasının karşısındadır. Ona göre bilim fikrine serbestlik tanınmalıdır. Bir konunun bilim olarak kabul edilip edilmeyeceği kullandığı metotlarla ilgilidir. Bir disiplinin bilimsel olması bilimsel ve sistematik araştırma metotlarının varlığını gerektirir. Çünkü ancak bu şekilde olgular daha iyi anlaşılır ve kontrol edilir, bilgiler kümülatif olarak artar. [30] Dewey eğitim biliminin kaynakları sorusunu da bu şekilde ele almamız gerektiğini düşünür.

Her ne kadar eğitimin bilimsel olarak incelenmesi gerektiğini düşünse de, Dewey öğretimde ve ahlak eğitiminde başarılı olmak için eğitim prensiplerini bilmenin doğrudan bir etkisi olmadığını düşünenlere bazı açılardan katılmaz.[31] Örneğin, bütün diğer olguları sabitleyelim ve A kişisinin B kişinden, öğrenme isteği uyandırma da ve kişisel örnek olarak ahlaki yönden etkilemekte daha başarılı olduğunu ama eğitim tarihi, psikolojisi, onaylanmış metotlar gibi konularda B kişisine göre daha bilgisiz olduğunu varsayalım. Dewey bunun mümkün olabileceğine inanır. Ancak A gibi kişilerin başarılarının onlarla birlikte doğup ölmesi ve bu yetenekli öğretmenlerden sadece onunla ilişkisi olan öğrencilerin yararlanması, böyle öğretmenlerin yaptıkları katkının bilinmemesi de büyük bir kayıptır ona göre. [32] Dewey gelecekte de olabilecek benzer kayıpların önlenmesi, başkalarına da aktarılanabilinmesi gerektiğini ve bunu önlemenin tek yolunun bu yetenekli öğretmenlerin sezgisel olarak yaptıklarının analizini yapacak metotlara sahip olmakla sağlanabileceğini düşünür.

Böyle dehaların varlığı bütün bilimlerde önemlidir. Bir Newton’un Darvin’in kişisel kapasiteleri bilimin varlığı yüzünden yok edilmemiştir. Ama bu dehaların da geçmişteki bilimsel deneyimlerden yararlanarak bilime katkıda bulunduklarını ve ancak başkalarının da onların bulduklarından sistemli bir şekilde faydalanarak bilimsel gelişmeyi mümkün kılacağı göz ardı edilmemelidir. Dewey bilimsel metotların kullanımının bizi olağandışı güçlere sahip kişilerin tehlikesinden de koruyacağı düşüncesindedir. Bu tehlikeler hizipleşme, bu kişilere ve çalışmalarına kendini adama gibi şeylerdir. Herkes kabul eder ki orijinal ve güçlü bir öğretmenin etkisi her zaman iyi olmayabilir. Bu kişilerden etkilenenler tek yönlü bir ilgi gösterir ve başka problemlere ve doğrulara kayıtsız kalırlar. Çoğu zaman içselleştirmede, bu kişilerin kelimelerini ve düşüncelerini tekrar ederler. Dewey’e göre bu tip davranışlar en çok bilimsel metodun az geliştiği öznelerde görülür. Çünkü bilimsel metodun anlamını benimsemiş öğrenciler sonuçlardan çok metotları benimserler ve daha esnektirler. Yani Dewey bilimsel metodun gelişmesinin bireyleri özgürleştirdiğine ve yeni problemleri görebilmelerini, yeni metotlar geliştirebilmelerini, aynılığı değil farklılığı tercih etmelerini sağladığına inanır. Bu farklılık çalışılan alanın gelişmesine de olumlu etki yapar.[33]

Daha önce de bahsettiğim gibi, Dewey eğitimin bir bilim olduğu kadar sanat da olduğuna inanır. Hatta eğer bilimle sanat arasında bir zıtlık olsaydı ve taraf tutmak zorunda kalsaydım, eğitimin sanat olduğunu söylerdim der. Ancak ona göre sanatla bilim arasında bir farklılık olsa da, karşıtlık yoktur. Aynı mühendisliğin aslında pratikte bir sanat olmakla beraber bilimin rehberliğine ihtiyaç duyması gibi. Bilim kişilerin orijinal projeleri için bir engel değildir ve bu kişilerin farklılığı bilime sırtlarını dönmekten kaynaklanmaz. Aksine bilimsel gelişmeye katkılarından kaynaklanır. Aynı durum eğitim için de geçerlidir. Eğer bir gözlemci bulgularını sadece tek bir şekilde uygulanacak bir kurala indirgese, o zaman eğitimin bir sanat olarak özgürce ifade edilmesine aksi bir durum oluşur. Ama Dewey’e göre böyle bir durum bilimsel metot uygulandığı için değil aksine bilimsel metottan uzaklaşıldığı için gerçekleşir.[34]

Eğitim hala deneyselden - ki deneyselde temel faktörler gelenek, taklitsel yeniden üretim ve yetenek gibi şeylerdir - bilimsele geçiş dönemindedir. Yani şu anki durumda yetenekli öğretmenin başarılı olan metodunun kullanılma, taklit edilme eğilimi vardır. Eğitimde başarı ise sınıf düzeni, öğrencilerin ezberden ders anlatabilmesi, sınavları geçmesi ya da bir üst kademede eğitime devam etmesi gibi unsurlarla ölçülüyor. Toplum, genellikle, bu unsurlara göre bir öğretmenin değerine karar veriyor. Dewey bu eğilime katılmamakla beraber yeni öğretmenlerin böyle fikirlerle okula geldiğini ve maksimum başarılı olabilmek için reçeteler aradığını kabul ediyor. Dewey bu tip insanların bilime verdikleri değerin altında, uygulayacakları prosedürler için onay aramalarının olduğunu düşünüyor. Sonuçta, bu düşünce bilimi yol gösteren bir ışık olarak değil, başarı için garanti olarak görür. Böyle kişiler, bilime kişiyi aydınlatan ve özgürleştiren bir şey olduğu için değil prestijli olduğu için değer verir. Bu düşünceye göre bilim değerlidir çünkü sınıfta uygulanacak bir prosedür için sorgulanamaz bir otorite sağlar. İşte, Dewey’e göre bilim, ancak bu şekilde anlaşıldığı zaman bir sanat olarak eğitime muhaliftir.[35]

Doğrudan amaç ya da pratik faydayla ilgilenmek bilimsel araştırmayı daima sınırlar. Çünkü sadece o anda ihtiyaç duyduğumuz ya da yapmak istediğimiz şeylere önem veririz. Yani ilgi alanımız ve düşüncemiz sınırlanmış olur. Oysaki bilim gözlemlerimizi ve düşüncelerimizi sadece olayların kendisi için sonuna kadar götürmeyi gerektirir. Dewey bilimsel gelişmenin önündeki en büyük tehlikenin hızla sonuca ulaşmak için yapılan baskı olduğuna inanıyor. Okullar tarafından işe yarayacak kanıtlamalar için baskı yapılıyor. Günümüzde, istatistiksel araştırmaları ve laboratuar deneylerini okul yönetimi ve öğretim için işe yarayacak kurallara dönüştürme eğilimi var. Sonuçlar öğretmenler tarafından hemen uygulanılsın isteniyor. Oysa biliminin oluşabilmesi için teorilerin yavaş yavaş, kademeli ve bağımsız olarak büyümesi gerekiyor.  Bu acele de  biliminin oluşabilmesi için gerekli koşulları ve serbestliği engelliyor. Bu durum da özellikle eğitim bilimi için özellikle tehlike doğuruyor, çünkü eğitim biliminin yeniliği, orijinalliği ve farklılığı onun mümkün olduğuna ve değerine ilişkin şüpheleri arttırıyor.[36]

Sonuçta, eğitim biliminin gelişmesini engelleyen, bilimsel sonuçların sınıf içi pratikler için kurallar ve standartlara dönüştürme baskısıdır. Oysa, Dewey’e göre bilimsel sonuçlar  pratik kuralları oluşturamazlar. Sadece gözlem ve araştırma için kurallar koyabilirler. Bunlar  eğitimcinin kullandığı akılsal araçlardır ve onun gözden kaçırabileceği durum ve ilişkilere dikkatini çekerler. Eğitim, ister kazara ister akıl yoluyla olsun, bir pratik tarzıdır. Bu yüzden kanunların ve olguların eğitim pratiğine ve sonuçlarına doğrudan etki etmezler. Bu okullarda öğretilen eğit bilimsel teorilerin eğitim tarihinin, felsefesinin bir anlamı olmadığı anlamına gelmez. Bunun anlamı bir öğretmen okulda bir durumla karşılaştığında, teorilerden yararlanmalı ama daha çok kendi yargılarına güvenmelidir demektir. Kısacası, eğitimle ilgili öğretilenlerin değeri, kişide kişinin gözlem ve yargıda bulunma tutumlarını geliştirmeye olan katkısındadır. Bütün bunlarla Dewey’in söylemek istediği eğitim biliminin gerçeğinin, eğitim fakültelerinde, kitaplarda ya da laboratuarlarda değil, eğitim aktivitelerinin içindeki zihinlerde bulunduğudur.[37]

Dewey eğitim biliminin kaynaklarıyla bilimsel içeriği karıştırmanın tehlikeli olduğunu, bunları ayırmamız gerektiğini düşünür. Sonuçların bilimsel olması, bunların eğitim bilimi olduğu anlamına gelmez. Bunlar eğitimcilerin zihinleri aracılığıyla eğitim işlerini daha akıllıca yapmak için kullanılacak kaynaklardır. [38]

O halde eğitim biliminin kaynakları nelerdir? Eğitim bilimi fizik bilimlerinde kullanılan deney ve ölçme tekniklerini ödünç alarak kurulamaz. Daha eski ve daha sağlam temeller üzerine kurulmuş bilimlerin tekniklerini alıp kullanmamız, eğitim bilimi materyaline ulaşmamızı sağlamaz ve sonuçların bu tekniklerle bulunmuş nicel veriler olması da bilimsel olmak için yeterli değildir. [39]

Dewey’e göre, araştırılacak problemlerin kaynakları eğitsel pratiklerdir ve araştırma için gerekli veriyi bunlar sağlar. Aynı zamanda, bu araştırmaların sonuçlarının değerinin son olarak test edileceği yer de yine eğitsel pratiklerdir. Çünkü eğer bir teori başka bir alanda bilimsel olsa da eğitsel amaçlara hizmet etmiyorsa eğitim alanında bilimsel değildirler. hizmet edip etmediklerini anlamanın tek yolu da pratikte uygulamaktır. Yani pratik ilk ve sondur, başlangıç ve kapanıştır. Başlangıçtır, çünkü araştırma problemini belirler. Kapanıştır, çünkü bu araştırmaların sonuçların test eder ve geliştirir. Bu resimde bilimsel sonuçların ortada ve yardımcı bir pozisyonu vardır. Kısacası, Dewey’e göre eğitim biliminin bir köprü olmaktan öte bağımsız bir rolü yoktur ve diğer bilimlerden alınan materyaller eğer eğitim alanındaki problemlerin çözümünde işe yarıyorsa, eğitim biliminin içeriğine alınır.[40]

Eğitim biliminin fen bilimlerine göre geri kalmışlığının nedenini, Dewey eğitim biliminin içeriğini oluşturan insan bilimlerinin – biyoloji, psikoloji, sosyoloji gibi – fen bilimlerinin kaynağı olan matematik ve mekaniğe göre göreceli olarak geri kalmışlığına bağlar. Eğitim bilimin gelişmesinin, içeriğini oluşturan bilimlerin önceki gelişmişlik düzeyine bağlı olduğunun kabul edilmesi gerekir. Bunu kabul etmek bizi abartılı beklentilerden korur. Ayrıca psikoloji sosyoloji gibi bilimleri, güçlerinin ötesinde kesin çözümler vermeye zorlamak da, eğitimi daha bilimsel kılmak amacıyla yapılsa bile, sakıncalıdır ve eğitim bilimi kavramına tepki doğurur.[41]

Dewey’e göre eğitim biliminin materyalinin eğitsel pratikler olmaları gerektiğini belirtmiştim. Ama Dewey  okul pratiğinin problem verisi olarak sunulurken özel durumlara dikkat edilmesi gerektiğini söyler. Çünkü niteliksel olsun niceliksel olsun, okul kayıt ve raporlarına çok fazla önem vermenin imkansız olduğunu düşünür. Eğitim araştırmacısı için bu materyalin değerini tıp bilimindeki klinik kayıtlarına benzetir. Bunun nedeni bu tip raporların, o anda egemen olan bilimsel anlayışın ilgisine uygun olarak hazırlanmasıdır. Ama rapor ve kayıtların bu özelliği, eğitim biliminin gelişiminde eğitimcilerin rolünü azaltmaz. Sadece okul idarecilerden gelen raporlardansa derlere giren öğretmenlerin katkıları daha önemlidir.[42] Oysa öğretmenler göz ardı edilirken, amirler ya da müdürler daha çok işin içine sokuluyor. Halbuki Dewey öğretmenlerin, hangi kademede olursa olsunlar işin içine daha fazla sokulmaları gerektiğini düşünüyor. Çünkü Okullarda bilimsel davranış gerektiren sorunlar öğrencilerle ilişkilerden doğar. Araştırmacı bu problemle uğraşırken, eğer sorunu yaşayan öğretmenin katılımı olmazsa yeterli bilgi alamayacağı ve başarısız olacağını düşünür.[43]

Dewey bu yolda engeller olduğunu ve bu engellerin başında da öğretmenlerin etkili entelektüel işbirliği yapabilecek kadar eğitimli olmadığı düşüncesinin olduğunu düşünüyor. Bu düşünce, ona göre, neredeyse eğitimin çalışılabilir bilimsel içeriği olduğu düşüncesine karşı çıkıştır. Çünkü öğrencilerle doğrudan teması olanlar öğretmenlerdir ve bilimsel bulguların sonuçları onlar aracılığıyla öğrencilere ulaşır. Eğer onlar böyle bir yeterliliğe sahip değillerse, o zaman bilimsel sonuçların çocuklara aktarılırken değişip bozulacağı sonucu ortaya çıkabilir. Dewey’e göre bilimsel bulguları reçeteleştirmenin baş nedeni de budur, çünkü bir insan bilim adamı olunca, otorite olmak ve başkalarını yönetmek isteyen insan arzusu kaybolmuyor.[44]

Dewey doğrudan kendine ait bir içeriği olmadığını, mesela okul bütçesi yapmanın ekonominin  ya da okulun fiziksel koşullarının fizyolojinin de alanına girdiğini düşünüyor. Bu yüzden de eğitimin bilimsel sürecinin bir çok bilimsel disiplinle birlikte çalışmayı gerektirdiğini belirtiyor. Bu çalışmasında, bu disiplinlerden psikoloji, sosyoloji ve felsefeyi açıklamıştır.

            Eğitimin yararlandığı disiplinlerin içinde psikoloji ve sosyolojinin çok özel bir yeri olduğunu düşünülür. Genel olarak kabul edilen, psikolojinin araç sorunuyla, sosyolojinin de amaçla ilgilendiğidir. Yani eğitim psikolojisi öğrenciler nasıl öğrenir sorusuyla ilgilenirken, eğitim sosyolojisi ise ne öğrenmelidir sorusuyla ilgilidir. Ancak, Dewey böyle bir önermenin bizi nasıl ve ne ilişkisine, amaç ve araç ikiliğine getirdiğini, halbuki aralarında katı bir ayrım yapmanın tehlikeli olduğunu düşünür. Aksine nasıl ve ne soruları, psikolojik ve sosyal metotlar iyi sonuçları garantilemek istiyorsak birbirlerini etkilemek ve dengelemek  zorundadır.[45]

Ne öğrendiğimiz ve nasıl öğrendiğimizi arasında keskin bir ayrımda bulununca ve öğrenme sürecini psikolojiye, konuyu da sosyal bilimlere bırakınca hem teorik hem de pratik de bir tehlike ortaya çıkar. Mesela, belirli bir yaşta okuma, yazma ve sayılar bilgisinin öğretimine sosyal ihtiyaç olduğu kabul edildi. Bunlar ayrıca, çocuğun kişisel gelişi için faydalı unsurlar olarak da kabul edildi. Buraya kadar iki yön de birbirleriyle uyumlu gibi gözükür. Ama eğer çocuğun bu becerileri nasıl daha etkin olarak öğreneceği sorusu izole edilir ve metotlar da bu amaçla düzenlenir ise; diğer zevkler ve alışkanlıklar çocuklarda nasıl oluşur. Dewey’e göre bir kişi çok etkili okumayı öğrenebilir ama iyi bir edebiyat zevki geliştiremeyebilir. Ya da ne bulursa okuyan kitap kurdu çocukların sosyal ve idari becerileri gelişmeyebilir. Dewey bir kişinin ne okumayı öğrendiği sorusunun, okumayı nasıl öğrendiği sorusuyla bağlantılı olduğunu düşünüyor. Bir psikolog sadece  etkili öğretim metodu geliştirip, devamını başkasına bırakamaz. Çünkü bir beceri kazanıldığında, tercihler, yetenekler ve yeteneksizlikler de öğrenilir. Bunlar da Dewey’e göre psikolojinin araştırma alanına girmelidir.[46] Bunun anlamı bir beceriyi en kolay ve en iyi şekilde kazandırma metodunun kanıtlanmasının bir anlamı yoktur demek değildir. Ama nasıl öğrenildiğinin, gelecekteki kişisel gelişimi etkilediği ve ilgi alanlarını belirlediği unutulmamalıdır. Yani sosyal soru psikolojik olanla birleşir.[47]

Eğitim felsefesine gelince ise, Dewey onun eğitim biliminin kaynağı olduğunu söyler. Genel eğilimin felsefeyi bilimin kaynağı değil de, bilimi felsefeyi besleyen bir kaynak olarak görmek olduğunu; ama bu düşüncenin bilim-felsefe ilişkisi için doğru olmadığını düşünür. Dewey her zaman her konuda özelden genele doğru bir aşamalı ilerleme olduğunu ve bilimin daha özel olanla ilgilenirken, felsefenin genele doğru giden yol olduğunu belirtir. Ama hangisinin nerede bitip, hangisinin nerede başladığına dair kesin bir sınır yoktur. Bu nedenden dolayı aralarında karşılıklı bir ilişki vardır. her ikisi de birbirini kaynak olarak besler. Bütün bilimlerin tarihinde, felsefi amaç olarak ortaya çıkan fikirlerin, bilimin gelişmesinin ayrılmaz unsurları olduğunu görürüz. Yani tarih incelenince tek yönlü bir hareket olmadığı, genelden özele olduğu kadar, özel sonuçların ortaya konmasıyla genel fikirlerin ve bakış açılarının geliştiğini görürüz.[48]

Kısaca, Dewey eğitimin bilimsel bir disiplin olarak bilimsel metotlarla çalışılması gerektiğini düşünür. Eğitimin bilim olarak ele alınmasının onun sanatsal yönünü engellemeyeceğini, hatta doğal yeteneğe sahip eğitimcilerin başarılarının bilimsel metotların sayesinde gelecek kuşakların da hizmetine sunulacağını düşünür. Eğitimin bilimsel olabilmesi için, kendine ait kaynaklara ve metotlara sahip olması gerektiğini belirten Dewey, bu yoldaki en büyük engellerden birisinin biran önce işe yarayacak bir metot bulma acelesi, diğer engelin ise eğitimin pratik sürecinde yer alanların bilimsel çalışmalara dahil edilmemesi olduğunu düşünür. Bir eğitim problemi sınıf ya da okul içinde ortaya çıkan bir sorunun çözülmesiyle başlar. Bilimsel olarak geliştirilen metot ise yine sınıf ve okulda uygulanarak test edilir ve işe yarayıp yaramadığı görülür. Bu nedenle eğitimci hem problemi belirleyen hem de onu test edendir ve bilim yardımcı roldedir. Dewey, ayrıca eğitimde amaç ve araç ayrımı yapmanın ve bunları birbirinden bağımsızmış gibi düşünerek bilimsel çalışmalar yapmanın doğuracağı tehlikeleri de belirtmiştir.

KAYNAKLAR

·        Dewey, J. (1987). Özgürlük ve Kültür. İstanbul:Remzi Kitabevi

·        Dewey, J. (1897). My Pedagogic Creed. Web: http://www.infed.org/archives/e-texts/e-dew-pc.htm

·        Gutek,G. (2001). Eğitime Felsefi ve İdeolojik Yaklaşımlar. Ankara:Ütopya Yayınları

·        Kneller. G. (1964). Introduction to the Philosophy of Education. Los Angeles:University of California

·        Neill, J. (2005). John Dewey, The Modern Father of Experiential Education. Web: http://www.wilderdom.com/experiential/ExperientialDewey.html

·        Power, E. (1982). Philosophy of Education. Prentice Hall.

·        Ratner, J. Intelligence in the Modern World. John Dewey’s Philosophy. New York.


[1] Power, E. (1982) s.101-102 

[2] Gutek, G. (2001) Yayınları s.94

[3] Dewey,J. (1987) s. 5

[4] aynı. s.6

[5] Gutek, s. 104

[6] aynı, s.95,96

[7] Dewey, J. (1897) My Pedagogic Creed.

[8] aynı.

[9] Gutek, s.112

[10]Neill, J. (2005)

[11] Ratney, s. 656-657

[12] Dewey.  (1897)

[13] Power. s. 138

[14] Dewey.(1897)

[15] Sönmez, s.99

[16] aynı, s.98

[17] Power. s.138

[18] Sönmez, s.96

[19] aynı, s.97

[20] aynı, s.99

[21] Sönmez, s.105

[22] Dewey. (1897)

[23] aynı

[24] Power. s.140

[25] Sönmez, s.104

[26] Dewey. (1897)

[27]aynı

[28] Kneller, s.52

[29] Ratner, J. Intelligence in the modern world. John Dewey’s Philosophy. s.631

[30] aynı,. s.632

[31] aynı, s.633

[32] Ratner, s.633

[33] aynı,, 634-635

[34] aynı,, 635

[35] Ratner, s.636-637

[36]  aynı,s. 637


İLGİLİ MAKALELER

 

Kaynak:Aktüel Psikoloji

Bu haber toplam 250137 defa okunmuştur
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
6 Yorum